En büyük küresel sorun: Batı
ABD Başkanı Joe Biden'ın 10-16 Haziran arasındaki 6 günlük Avrupa turunun da gösterdiği gibi küresel bir Batı sorunu ile karşı karşıyayız. ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra inşa ettiği askeri, siyasi ve ekonomik mimari temelden çözülüyor.
Antalya Diplomasi Forumu'nda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da veciz şekilde dile getirdiği küresel sistem çözüm yerine artık sorun üretiyor.
Dünyanın geri kalanını kaos yurduna çeviren Batılı ülkeler şimdi de kendi halklarını krize sürüklemeye başladı. Çünkü değerlerini insanlığa evrensel doğrular diye dayatan ABD ve Avrupa'nın bugün orta sınıfları ortadan kalkıyor.
Neo-liberal piyasa uygarlığının empoze ettiği küreselci emperyalizmin küçük suç ortağı konumundaki orta kesimler bugün hızla 'eğitimli köleler' diye nitelendirilen iş ve gelecek güvencesinden yoksun 'prekarya sınıfı'na dönüşüyor.
Zira ABD ve Avrupa'nın endüstrisi eskiyor, kentleri iflas ediyor, alt yapısı çürüyor. Ülkeler eğitim sistemini finanse edemiyor, sağlık mekanizmaları zorda. Siyasi yönetim işlerliğini kaybetti, rejimleri demokrasiden ziyade birer oligarşiye benziyor, yasalar halktan çok lobi ve çıkar gruplarına göre yapılıyor. Her alandaki sıkışma had safhada.
Merkez siyaset yerini İslamofobi ve Türkofobi'ye endeksli Müslüman, Türk ve göçmen karşıtı neo-faşist ırkçı siyasete terk etti.
Batı dışındaki dünya ise herkesin malumu. Mitolojik canavarları andıran Batı sistemi sadece kan, kaos ve sömürüyle besleniyor. Doğası gereği her yerde iç savaş, etnik ve dini çatışmaları körüklüyor.
Batı'nın inşa ettiği küresel sistem bu bağlamda insanoğluna yıkım, ölüm ve yoksulluk dışında bir şey veremedi. Yolun sonuna geldiler. Geri sayım başladı. Zira vaat edecekleri bir umutları da kalmadı artık.
Diğer uygarlıkların birer 'ahlak, adalet ve erdem' burcu olan siyasetnameleri yanında Fukuyama, Huntington, Kissinger ve Brzezinski gibi Batılı isimlerin siyaset kitapları, kışla bültenlerini andırıyor.
Yusuf Has Hacib'in 'Kutadgu Bilig'inden Nizamülmülk'ün 'Siyeru'l-mülk'üne, Maverdi'nin 'Ahkamü's Sultaniye'sinden Beydeba'nın 'Kelile ve Dimne'sine, Farabi'nin 'Medinetü'l-Fazıla'sından Firdevsi'nin 'Şehnamesi' ile Kınalızâde"nin 'Ahlâk-ı Alâi'sine kadar Doğu'ya ait bütün 'siyasetnameler' ideal ve adil toplum düzenine ait birer ölmez şaheserdir.
Nitekim Hint siyasi felsefesini hikâyelerle anlatan 'Kelile ve Dimne'de (Doğru ve Yanlış) Beydaba, bir kıssada "İnsan kendi saadetini bulmak için başkalarının saadetine saygı göstermelidir" der.
Nasreddin Tusi de daha 13. yüzyılda kaleme aldığı 'Ahlak-i Nasıri'de despotizme dayanan yönetimleri 'Medine-i cabbaran/ şiddet devleti' diye niteleyerek, bunların uzun ömürlü olamayacağını kaydeder.
Modern Batılı siyasetnamelerde bu klasik eserlerdeki erdem, adalet ve ahlak çağrılarının milyonda birini dahi göremiyoruz. Nitekim Biden'ın dış politikadaki akıl hocalarından Anne-Marie Slaughter, söylem düzeyinde bile 'liberal demokrasi'yi savunmaya karşı. Slaughter ABD'ye, stratejik amaçlarına hizmet etmeyen düşünceleri ne kadar ahlaki ve erdemli olursa olsun terk etmesini öğütlüyor.
Bu yüzden Batı, çıkarlarına uymayan her hakikati çarpıtarak onu 'terör, gericilik, despotizm, diktatörlük ve ilkellikle' damgalar.
Ancak başını Türkiye, Çin ve Rusya'nın çektiği yeni bir dünya doğuyor. Hakikati çarpıtma gücünü yitiren Batı, artık sadece kaos üretiyor. Bu haliyle de dünyanın en büyük küresel sorununa dönüşmüş durumda. Bu nedenle Batı önümüzdeki süreçte ya yeni dünyaya ayak uyduracak ya da yeni dünyanın kolektif gazabına uğrayacak. Başka bir çare de yok çünkü.
Sabah