Dünya bir kararın eşiğindedir. O da şudur: Tüm insanlığın Filistin'de diri diri yakılmasına ya müsaade edilecek ya da edilmeyecek. Bu karar sadece devletlere veya diğer örgütlere bırakılamaz. Tüm mesele budur! Küresel medya, kuruluşlar ve aktörler İsrail rejimini destekleyebilir. Ancak uluslararası toplum, sosyal medya mecralarında boy göstermektedir. Sosyal medyanın gücü ihmal edilmemeli. Devletlerden ziyade toplumlara odaklanılmalı ve meselenin insani boyutu ırk, din, kültür ve ideoloji ayrımı yapılmaksızın tüm insanlara ulaştırılmalıdır.
Ünlü Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı sosyal medyada yaptığı bir paylaşımında, "Kudüs'ten Türk bayrağı 400 sene sonra indirildi. O günden beri hiç kimsenin Ortadoğu'ya daha iyi bir düzen getirdiğini söylemek mümkün değil" ifadesini kullanmıştır. Ortaylı'nın bu tespiti oldukça önemlidir ve bu yargıya katılmamak mümkün değildir.
Batı'nın sömürge aracı
Ortadoğu'ya ilişkin çarpıcı bir başka tespit de Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal tarafından yapılmıştır. Uysal, "İsrail bölgede Batı'nın sömürge aracıdır" dedikten sonra, "Filistin içinde Kudüs ve Mescidi Aksa olmasaydı bile, Batı sömürgesini garantilemek için yine burasını işgal ederdi. Hatta daha önce Yahudiler buralarda yaşamasaydı bile bu durum değişmezdi. Bölgede başka bir İsrail kurulurdu" sözlerini kullanıyor.
İsrail'in çözümden anladığı...
Dünyanın farklı ülkelerinden göç edip İsrail'e gelen bu Yahudi yerleşimcilere mülk sağlamak, İsrail hükümetinin en temel vazifesidir. Yahudi göçleri sonucu Filistin topraklarında kurulan İsrail'in en temel politikası, bir bütün olarak Filistin'de Yahudi nüfusunu artırmaktır. Bunu yapabilmesinin iki yolu bulunuyor: Ya Yahudi göçlerini artıracak ya da Filistin'deki Arapların sayısını azaltacak. İsrail'in uzun yıllardan beri her iki yöntemi de birlikte uyguladığı görülüyor. Yani bir taraftan Filistin topraklarında yaşayan Arapları göçe zorlarken, diğer taraftan uluslararası Siyonist teşkilâtlar aracılığıyla İsrail dışındaki Yahudilerin İsrail'e göçünü teşvik ediyor. İsrail hükümetlerinin Filistin'de çözümden anladıkları, bu toprakları Arapsızlaştırmak ve tamamıyla Yahudileştirmektir.
Artık şunu açıkça kabul etmek gerekiyor. İsrail'in siyasi ve dini anlayışında Filistinlilere yaşam hakkı yoktur. Filistinlilere yaşam hakkı tanımadığı gibi onların tarihi ve mülkiyet haklarını da tanımayan bir İsrail söz konusudur. İsrail'in dini referanslı siyasi bilinci, bu devletin sınırlarının ve yüzölçümünün 1948 yılından bu yana genişlemesine neden oluyor. Dolayısıyla İsrail siyaseti, Filistin üzerindeki mülkiyet hakkı, gücün kullanılışı ile onun kontrolü arasındaki ilişkiyi gösterir bir nitelik arz eder. Aynı zamanda İsrail siyasetinin felsefi temelleri oldukça problemlidir.
BM kararları etkisiz
İsrail'in işgaller suretiyle topraklarını genişletmesinin uluslararası hukuki bir sonuç doğurmayacağını belirten, BM tarafından alınmış birçok karar mevcuttur. Fakat bu kararların hiçbiri İsrail'in yayılmacı ve saldırgan politikalarını önlemeye tek başına yetmiyor. Peki neden? Bunun cevabı oldukça basittir. İsrail'in BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ile kurduğu yakın ilişkilerdir. Başta ABD olmak üzere daimi üyelerin neredeyse tamamına yakını İsrail'in Filistin siyasetini açık veya gizli bir şekilde desteklemektedir. Diğer yandan da Avrupa Birliği, Arap Birliği, Afrika Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi örgütlerin Filistin meselesindeki pasif tutumudur. Her iki vaziyetin varlığı şüphesiz İsrail'in güç ve apartheid politikasını cesaretlendiren uluslararası bir ortamın oluşmasına imkân tanımaktadır.
Şimdi durup bir soluklanalım ve düşünelim! Filistinliler Birleşmiş Milletler gibi küresel barış ve güvenliği korumakla görevli bir kurumla iş birliği yapamıyor, uluslararası barış ve adaletin çalışması için uluslararası hukuku işletemiyor ve de diğer uluslararası örgütlerden destek sağlayamıyor. Peki Filistinliler neden bunları yapamıyor? Haksız oldukları için mi, zayıf oldukları için mi, yoksa yeterli çabayı ortaya koyamadıkları için mi? Akıl, somut delillerden hazzeder ve ağırlıkla onlara biat eder. Yaklaşık yetmiş yıldır şekillenen Filistin haritası karşısında ciltler dolusu belge okumaya akıl ihtiyaç duyar mı? Ortada hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde devam eden Filistinlileri haritadan silme niyetini okuyamayacak kadar kör müyüz?
Çatışmacı yaklaşım
İsrail'de yaşayan Yahudilerle yapılan sokak röportajlarında veya İsrail yanlısı Yahudilerin paylaşımlarında, "Filistin'in Araplara değil Yahudilere ait bir toprak parçası" olduğu dillendiriliyor. Hatta bazıları Filistinliler için en doğru çözümün diğer Arap ülkelerine göç etmek olduğunu ileri sürüyor. Bu fikirde olanların gerekçeleri irdelendiğinde, arkasında yine kendi inançlarına referansta bulunmaları dikkat çekicidir. Öyle anlaşılıyor ki yayılmacı İsrail siyaseti de benzer inançtan beslenmektedir. O halde bu inancın önermeleri, dünyadaki tüm hukukların üstündedir. Bu tehlikeli, işgalci ve bir o kadar çatışmacı bir yaklaşımdır.
Hal böyleyken İsrail nasıl durdurulacak? Ya da hangi güç İsrail'in yayılmacı politikalarını yatıştıracak? Her şeyden evvel, sağduyulu ve evrensel insan haklarını önceleyen Yahudilerin, İsrail'e tepkilerini daha sert bir şekilde ortaya koymaları gerekiyor. Zira İsrail'in hukuk ve sınır tanımaz siyaset anlayışı, dünya genelindeki Yahudilerin can ve mal güvenliğine zarar verebilir. Muhakkak bu tip planlar ve kurgular yapan odaklar vardır. Bunlara hiçbir surette fırsat verilmemelidir. Diğer taraftan, İsrail'i haksız gören tüm devletler, kurumlar ve toplumlar, BM nezdinde düzenli ve organize bir şekilde baskı yapmalıdır. Şurası çok açıktır ki kusurlu ve haksız olan, İsrail'in dayandığı siyasi temeldir.
Avrupa'dan öğrendiler
Bugün toplama veya mülteci kamplarında hayatlarını sürdüren Yahudilerden bahsetmek mümkün değildir. Dünyadaki tüm Yahudileri Filistin'e toplamak ve bunu yapabilmek için bu toprakları peyderpey işgal etmenin ne hukuki ne de ahlaki yönü vardır. Kaldı ki Filistinliler sadece kendi ülkelerinin dışında değil aynı zamanda kendi topraklarında da mülteci kampı koşullarında hayatlarını sürdürmek mecburiyetindedir. İsrail'in, ırkçı, soykırımcı, faşist emperyalist Avrupa'dan öğrendiklerini Filistinlilere uygulamaya kalkması ise tarihin fiyaskosudur. Sonuç olarak dünya bir kararın eşiğindedir. O da şudur: Tüm insanlığın Filistin'de diri diri yakılmasına ya müsaade edilecek ya da edilmeyecek. Bu karar sadece devletlere veya diğer örgütlere bırakılamaz. Tüm mesele budur!
Star