AB/D'deki rejim krizleri
20. yüzyıla hükmeden ve 21. yüzyılın başında ise tek süper güç olarak kalma hesapları yapan ABD, şimdi medya, akademi ve siyaset dünyasından yükselen rejim krizi tartışmaları ile sarsılıyor.
Kaderin cilvesine bakın ki Samuel Huntington'ın 1970'lerde Batılı olmayan ülkeler için pejoratif anlamda kullandığı 'siyasi çürüme ve rejim krizi' gibi tanımlamalar bugün emperyal merkezdeki ABD ve diğer Avrupalı ülkeler için dile getiriliyor
Tarihin Sonu (1992) kitabıyla kapitalistliberal sistemin dünyada rakipsiz kaldığını ilan eden Francis Fukuyama, 2014'te çıkardığı 'Siyasi Düzen ve Siyasi Çürüme' isimli kitabında ise sosyalizmden sonra sözde demokratik otoriteye dayanan ABD'deki kapitalizmin de öldüğünü duyurdu.
Fukuyama gibi başka birçok sosyal bilimci de son yıllarda peş peşe yazdıkları 'ıslahat fermanları' ile Amerikan rejimindeki oligarşik hantallığa ve iş çevrelerinin lobiler, düşünce kuruluşları ve danışmanlar yoluyla siyaset üzerinde oluşturduğu kirli tekele dikkat çekiyor.
Batı'daki çürümeye dair en ciddi çıkışlardan biri 2015'te Princeton Üniversitesi'nden gelmişti. Yapılan araştırmada, ABD'nin artık bir demokrasi olmadığı, siyasetin halktan çok bir avuç zenginin çıkarlarını savunan bir oligarşiye dönüştüğü vurgulanıyordu. Avrupa Konseyi bile içine düştükleri darboğazı itiraf ederek demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti anlayışlarındaki gerilemeye çözüm bulunmasını istiyor.
Amerikalı tarihçi Christopher Lasch, 'Demokrasinin İhaneti'nde (1994) "Batı medeniyeti, burjuva sınıfının rahatı için feodal baskı yöntemlerini devam ettiren organize bir tahakküm siteminden başka bir anlama gelmiyor artık" diye özetlemişti genel manzarayı.
Amerikalı siyaset bilimci Louis Hartz da 'Amerika'da Liberal Gelenek' kitabında "Siyaset, siyasi elitlerin ve savaş lobilerinin esiridir. Batılı yönetici zümreler demokratik değil faşist bir zihniyete sahiptir" tespitinde bulunmuştu. Neo-con Robert Kagan, 'Tarihin Dönüşü ve Rüyaların Sonu'nda geçici duraklamayı teslim ediyor.
Yeni Sağ'dan Fareed Zakaria, 'ABD Sonrası Dünya'da gücünü yitiren ABD'ye yeni uyum stratejileri öneriyor. Son olarak akademisyen Charles R. Kesler, 'İki Anayasanın Krizi: ABD'nin Yükseliş, Düşüş ve Kurtuluşu' (Kasım 2020) adlı yeni kitabında ABD'deki rejim kaosunun son röntgenini çekmiş. Kesler, ABD'deki rejim krizinden çıkış için yeni bir toplumsal sözleşmeye (anayasa) işaret ediyor.
Özetlersek, Margaret Thatcher ve Ronald Reagan'ın 1980'lerde 'başka alternatif yok!' diye temelini attığı Batılı neoliberal ve kapitalist yapı bugün enkaz halinde.
AB ve ABD'nin hegemonya kaldıracı olan bu anlayışın inşa ettiği 'piyasa uygarlığı/ market civilisation' can çekişiyor.
Yeni bir düşünce de üretemiyorlar. Yapabildikleri tek şey, emperyal-ırkçı söylemin klişeleriyle Batılı sisteme biat etmeyen Çin, Rusya ve Türkiye liderlerini şeytanlaştırmak.
İşte burada dikkatli olmak lazım. Batı'daki bu krizin dünyayı da etkileyecek potansiyele sahip olduğunu unutmayalım. Zira ABD ve Avrupa'daki geleneksel al gülüm ver gülüm siyaseti (politics of give and take) dünya çapında köklü bir dönüşüme maruz kalıyor.
İnsanlar artık gündelik sorunlara eğilmek yerine rejim politikasına odaklanarak sistemi temelden sorguluyor.
Batı'daki bu trendin Doğu'yu da etkisi altına alıp yeni bir kaosa yol açması riskine karşı teyakkuzda olmalıyız.
Sabah