ANALİZ: Türk nihilizmi, muhafazakâr sekülerleşme...
Türkiye’deki sekülerleşme karşısında 'genç kuşağın elinden tutmaya çalışıyorum’ diyen yazar Yusuf Kaplan, Türkiye’nin ‘Endülüşleşme’ süreci yaşadığını ileri sürerek toplumda yaşanan yıkıcı belirtileri işaret etti

Oluşturma Tarihi: 2021-07-05 13:25:45

Güncelleme Tarihi: 2021-07-05 13:25:45

İki tarz-ı nihilizm ve Endülüsleşme süreci

Sermayeden yiyoruz...

Kültürel sermayeden…

Sermaye dediğim Osmanlı medeniyetinin, ruhunun ve kültürünün mirası, bakiyesi.

Osmanlı tarihten çekildikten sonra hiçbir değer katamadık hayatımıza. Batı'da üretilen hayat tarzını, ideolojileri burada tepe tepe tüketmeyi bir marifet sanıyoruz -hâlâ!

ZİHNÎ ENDÜLÜSLEŞME SÜRECİ

Osmanlı'nın dayandığı, Osmanlı'yı dünya devleti yapan, bizi de toplum olarak ayakta tutan bu toplumun ruhunu oluşturan İslâm'ın diriltici, muhkem evrensel değerleri, anlam haritaları bizi bugünlere kadar getirdi, yaşattı.

Ama artık Osmanlı'dan kalan kültürel göstergebilimsel düzen, insan ilişkilerini düzenleyen değerler sistemi ve anlam haritası, yavaş yavaş çözülmeye, hayatımızdaki etkisini yitirmeye başladı.

İslâmî zihin setlerinin, cihanşümûl sâbitelerinin yerini çoktan dünyevîleşmeyi kutsayan seküler ilişki biçimleri, zihin setleri ve davranış kalıpları alıyor…

Hayatımızda, zihin dünyamızda, ilişki biçimlerimizde İslâm'ın, İslâmî anlam haritalarının ve anlamlandırma pratiklerinin izleri siliniyor…

Evet, hızla çekiliyor İslâmî değerler hayatımızdan… Hem aile hayatımızdan hem toplum hayatımızdan hem de siyaset, iktisat, kültür, sanat ve düşünce hayatımızdan…

Yaşanan şey bir tür Endülüsleşme'dir. Fiîlî değil Zihnî Endülüsleşme, yani zihnî yok olma süreci.

Bu toplum fiilî bir Endülüsleşme yaşamadı belki ama zihnî bir Endülüsleşme tecrübesi yaşıyor! İşin kötüsü de yaşadığı şeyin bir Endülüsleşme, bir yok oluş felâketi olduğunu bilmiyor. Bunu hissediyor belki, hatta korkuyor da içten içe, fakat güle oynaya yok oluşa sürükleniyor…

Zihnî Endülüsleşme süreci şöyle bir şey: Bir toplumun bütün değerlerini yitirişi, zamanla tarihten silinmesine yol açacak kadar varlık nedenini kaybedişi, yerine de toplumu ayakta tutacak, güçlü, köklü, sağlam değerler sistemi yerleştiremeyişi, toplumun entelektüel ve kültürel anarşinin, zamanla da sosyal ve siyasî kaosun ve yok oluşun eşiğine sürüklemesi…

Bizim yaşadığımız ve benim zihnî Endülüsleşme olarak tanımladığım entelektüel / zihnî ve kültürel Endülüsleşme / yok oluş süreci, 17. yüzyılın sonlarında başlayan 18. yüzyılın sonlarında Aydınlanma Düşüncesi devrimleriyle sonuçlanan Avrupa'da -Peter Gay tarafından- “yeni paganlaşma biçimi” olarak adlandırılan sekülerleşme, yani dinin zihinden, dünyadan ve hayattan uzaklaştırılması, deizm ve ateizm dalgasının hızla toplumun bütün katmanlarına sirayet etme sürecini çok andırıyor…

Bu süreç iki asır sürdü. Dinin hayattan, hayatın her alanından uzaklaştırılması süreci olarak yaşanan birinci sekülerleşme çağı, 20. yüzyılın ortalarına kadar devam etti, çok katmanlı nihilizm biçimleri üretti.

KÜRESEL NİHİLİZM: KÜRESEL ENDÜLÜSLEŞME SÜRECİ

Nihilizm, önce devletler arasında, sonra da toplumların içinde hücrelerine kadar sızarak hem uluslararası ilişkilere hem de -elbette ki, Batılı ülkelerde- sosyo-kültürel yapılara damgasını vurdu. Sonra da üçüncü olarak da 20. yüzyılın sonu ile 21. yüzyılın başında bütün dünyayı kasıp kavuran bir çağ dönüşümünün, bir zihinsel devrimin, yıkımın adı oldu bütün dünyada.

Modern dünyanın yıkılışı, postmodern dünyanın önce 1980'lerde Amerika'da, ardından 1990'larda Avrupa'da, 2000'li yıllarda da bütün dünyada hayatın akışını belirleyecek konuma yükselişi…

Modern çağda, dinin hayattan/dünyadan uzaklaşması olarak karşımıza çıkan sekülerleşme süreci, postmodern süreçte dünyevî olanın dinselleştirilmesi olarak adlandırdığım ikinci sekülerleşme çağını üretti, yeni bir paganizm biçimine, tekno-paganizm'e dönüştü.

Buradan bütün dünyanın, bütün kültürlerin Endülüsleşme süreci yaşadığı sonucu çıkarabiliriz: Tekno-paganizm bütün dünyayı dijital uygarlık olarak adlandırdığım yeni bir dünyanın eşiğine sürüklüyor. Batı'da başlayan ama bu kez neredeyse aynı anda bütün dünyaya sirayet eden bir zihniyet devrimi, bir uygarlık değişimi süreci ile karşı karşıyayız.

Soru şu: Doğmakta olan uygarlık, insanlığın önünü mü açacak, sonunu mu getirecek?

Görünüşte önünü açacak; bilimde, teknolojide inanılmaz devrimler yapılacak; ama gerçekte, pratikte insanlığı zihnî, kültürel ve sosyal bir kaosun eşiğine sürükleyecek.

Bütün dünya bu kaosla yaşama sürecine girdirilecek… Hatta bu süreç çoktan başladı. Korona hâdisesi, insanlığı, yaşayan ölülere dönüştüren sessiz ölüm sürecinin ortasına fırlattığını ve bu sürecin başka şekiller alarak süreceğini gösteriyor…

Sonuç: Postmodern nihilizmin zaferi, insanlığın yok oluş felaketinin eşiğine sürüklenmesi…

TÜRK NİHİLİZMİ VE ZİHNÎ ENDÜLÜSLEŞME SÜRECİ

Türkiye'nin Endülüsleşme süreci, küresel nihilizm sürecinden de nasibini alan ama kendine özgü özellikleri olan bir yok oluş süreci.

Gözlenen bazı yıkıcı belirtileri şunlar:

Aydınlarının İslâmî duyarlıklarını ve perspektiflerini yitirmeleri, büsbütün seküler / Batılı kalıplarla sorunlara bakmaları.

Kentleşme sürecinin sosyolojik olarak sekülerleşme sürecini tetiklemesi, kitlelerin İslâmî değerleri terk etmeye, İslâmî kesimlerin ise muhafazakâr sekülerizm biçimleri üretmeye başlamaları; ailenin parçalanması; babanın ölümü; annenin yalnızlaşması; çocukların zihnen ve psikolojik olarak savrulması, deizmin, ateizmin eşiğine sürüklenmesi…

Türkiye'nin tarihte ilk defa İslâmî ruh köklerini, değerlerini, zihin setlerini ve davranış biçimlerini yitirmesi, büyük bir kültürel çözülme ve sosyal kaos yaşamaya başlaması, toplumun oraya buraya sürüklenen ruhsuz bir cenazeye dönüşmesi…

Ne yapmalı, peki?

Bendeniz genç kuşağın elinden tutmaya çalışıyorum, önümüzü açacak bir öncü kuşak yetiştirmek için çırpınıp duruyorum. Bu yok oluş sürecini tersine çevirmeye, bir direniş, diriliş ve varoluş iradesine dönüştürmeye cehdediyorum. O yüzden sadece şikâyet etmeyi bırakıp bir hikâye inşa etmeye bakmalıyız, diyorum.

Yeni Şafak