SERHAT ERKMEN* | AA
IKBY'de tüm itirazlara rağmen referandumun yapılmasının üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçti.
Ancak, IKBY bağımsızlığa giden adımı attıktan bir ay bile geçmeden 2003 sonrası kazanımlarının bir kısmı da dahil olmak üzere önemli bir kayba uğradı. Bir ay önce bağımsızlık konuşuluyorken şimdi zayıflamış bir federal bölgenin başkente bağımlı hale geldiği konuşuluyor.
Referandumun ağır maliyeti
Bağımsızlık referandumunun temel iddiası, Irak'ta merkezi hükümet ile federal bölge arasındaki ilişkilerin kökten değişmesiydi. Bağımsızlık referandumunun fikri ve siyasi arka planına göre, Irak'ta Kürtlerin self determinasyon hakkı bulunuyordu. Referandum bu hakkın somut olarak ortaya konulmasıydı. Şartlar elvermediğinden bu "hak" hemen kullanılamasa da, 25 Eylül'den sonra Erbil, Bağdat ile ilişkilerinde dilediğinde ayrılma kartını elinde tutarak pazarlık masasına oturmayı istiyordu.
Ancak, Bağdat, Erbil'in bu tür bir hakkı olmadığını, Irak Anayasası'nın buna olanak tanımadığını, yapılanın anayasanın ihlali olduğunu ve bu ihlalden önceki ihlallere de artık göz yumulmayacağını belirterek referandumun iptal edilmesi çağrısında bulundu. Sonuçta, 16 Ekim tarihinden başlayarak taraflar arasında sınırlı bir askeri çatışma ve karşılıklı siyasi hamlelere dayalı bir süreç yaşandı. Gelinen noktada, IKBY sadece öngörülebilir bir gelecekte bağımsız olabilmeye dair beklentisini değil, aynı zamanda 2005'ten itibaren bir kısmı anayasaya karşı fiili durum yaratarak elde ettiği avantajları da kaybetti. Bu avantajlar nelerdir?
İlk akla gelen Kerkük'teki fiili hakimiyet. IKBY'nin Kerkük'teki hakimiyeti sadece DEAŞ sonrasına dayanmıyor. Öncesinde de peşmerge güçlerinin Kerkük'e girdiği biliniyor. DEAŞ'ın ortaya çıkması ve merkezi hükümetin zayıflaması, Kerkük'te IKBY hakimiyetini pekiştirmiş ve onu tek güç haline getirmişti. Ancak, merceği sadece Kerkük'e odaklamak büyük resmi görmeyi engelleyebilir. Benzer bir durumun Musul'un kuzey ilçeleri, Diyala'nın kuzey ve kuzeydoğusu, Selahattin'in kuzeyi için de geçerli olduğu unutulmamalı. Anayasada tartışmalı olan ve statüsü belli olmayan bölgelerin idaresi, 10 yıldır Erbil'in ya da Bağdat'ın güçlü olmasına göre taraflardan birisinin fiili hakimiyetine giriyor.
Bir ay öncesine kadar, IKBY bu bölgelerin önemli bir kısmını fiili olarak kontrol ettiğinden kendi sınırları içinde görüyor ve olası bir bağımsızlık ilanında bu bölgelerin de "devletinin" bir parçası olacağını ileri sürüyordu. Şimdi ise bu bölgelerin tamamına yakınından çekildi. Bu sadece gelecekteki kurulabilecek bir devlete ait toprak kaybı anlamına gelmiyor. Bu bölgelerdeki hakimiyetin kaybedilmesi IKBY açısından savunulabilir doğal sınırlar, zenginliğin kaynağı olacak doğal kaynaklar ve yaşamsal önem taşıyan su kaynakları açısından da büyük kayıp. Bu nedenle, Kerkük'ten başlayarak diğer bölgelere doğru yaşanan gelişmeler Bağdat'ı güçlendiriyor.
IKBY başlıca gelir kaynaklarını kaybetti
İkincisi ekonomik kaynaklar üzerindeki denetim. IKBY, büyük bir tarımsal potansiyele sahip olmasına rağmen bu potansiyelini kullanmayan ve dünyadaki pek çok petrol üreticisi yerde olduğu gibi gelirlerini tek ürün ihracına dayandıran bir ekonomiye sahip. Normal şartlarda, Irak Anayasası'na göre Irak'ın gelirlerinin yüzde 17'sinin merkezi hükümet tarafından IKBY ile paylaşılması gerekiyor. Buna karşılık, IKBY'nin merkezden bağımsız petrol üretme ve satma sürecinin başlamasıyla birlikte bu konuda uzun süredir sürtüşmeler yaşanmakta ve merkezin IKBY'ye ödediği pay düşük olmaktadır.
Son gelişmelerle birlikte, IKBY çok önemli iki ekonomik avatajını yitirmiş ve tekrar merkezi hükümete "göbekten" bağımlı hale gelmiştir. Bu avantajlardan kuşkusuz en önemlisi, başta Kerkük'ten gelenler olmak üzere tartışmalı bölgelerden gelen petrol gelirlerinin kesilmesidir. Fakat petrol gelirlerinin kesilmesi sadece tartışmalı bölgelerle sınırlı değil. IKBY'deki diğer alanlarda çıkan petrolün üretimi de kısıtlanacak ya da merkezi hükümetin denetimine geçecektir. Bu IKBY'nin merkezden ayrı bir petrol geliri olmasının önüne geçecektir. Ancak, ekonomik kaynaklar açısından tek önemli gelişme bu değil. Irak hükümeti sınır kapılarının denetimini de elde etmek istemektedir. Bu durum 1990'ların başından beri sınır kapısından elde ettiği gelirlerle büyük bir ekonomik güç sağlayan kişi, parti ve liderler açısından en az petrol gelirlerinin kaybı kadar önemli.
Ekonomik kayıplar siyasi dengeleri değiştirecek
Ekonomik kaynaklar üzerindeki denetimin kaybını iki yönlü değerlendirmek gerekir. Bunlardan birincisi IKBY'deki güçlü partilerin halk üzerindeki denetimi bundan sonra farklılaşabilecektir. Çünkü bölgeyi yakından izleyenlerin iyi bildiği gibi IKBY'de partiler aynı zamanda gelir ve rant dağıtımının temel kapısıdır. Petrol üretimi, rafinajı, taşımacılığı, dağıtımı ve satışı ile sınır kapısının kontrolünden elde edilen gelirler, Irak'ın işgalinden önce dahi KDP ve KYB gibi partilerin ekonomik gücünün temelini oluşturuyordu.
Şimdilerde özellikle KDP'nin bu gücü kaybetmiş olması onu derinden etkileyecektir. Bu etki hem KDP'nin kendi tabanında hem de genel olarak IKBY'deki etkinliğinde fark edilebilir. Ayrıca, KDP'nin parti şirketlerinin yanı sıra partinin en önemli isimlerine bağlı şirketlerin taşımacılık ve ticaret gelirlerini kaybetmesi mevcut parti içi siyasi çekişmelere büyük ekonomik çekişmeler ekleyebilecektir. Elbette, bu süreç sadece KDP'yi etkilemeyecek, KYB de zarar görecektir. Fakat, 16 Ekim'den itibaren İran ve Irak merkezi hükümetiyle işbirliği içinde olduğu açıkça görülen KYB'nin bu ekonomik zararlarını telafi edilmesi için taraflar arasında "özel çözümler" bulunması mümkün olabilir.
Ekonomik kaynaklar üzerindeki kaybın ikinci yönü ise bağımsızlık iddiası üzerindeki yansıması olacaktır. IKBY'de uzun süredir maaşların geç ve düşük ödendiği bilinmektedir. Yakın gelecekte, Erbil ile Bağdat arasında bir anlaşma yapılarak maaşların ödenmesi politik bir etki de yaratacaktır. Bir yandan bağımsızlık iddiasını ekonomik araçlarla temellendiremeyen bir siyasi güç diğer yandan ekonomik refahı geri getiren bir merkezi hükümet arasında seçim yapmak gerekirse birçok kişinin tercihleri değişebilir. Üstelik, petrol fiyatlarını 2017 için 42 dolardan hesaplayarak bütçe hazırlayan Irak hükümeti varili 60 dolardan petrol satarken en azından ilk aşamada belli kesimleri ikna ederken hiç de zorlanmayacaktır.
IKBY'de bölünme, Bağdat'ta ittifak
Kaybedilen üçüncü avantaj ise siyasi. 2005'ten sonra Irak hükümeti ile Kürt siyasi partileri arasındaki en önemli fark siyasi parçalanmışlıktı. KDP ve KYB arasındaki "stratejik anlaşma" Kürtlerin hem Erbil'de hem Bağdat'ta birlikte hareket etmesini sağlıyordu. Bu birliktelik Erbil'de KDP/Mesut Barzani'yi, Bağdat'ta KYB/Celal Talabani'yi öne çıkartan bir görüntü çizerken diğer yandan Sünni ve Şii Araplar arasındaki anlaşmazlıklardan ve parçalanmalardan dolayı siyaseten daha fazla güç üretmelerini sağlıyordu.
Bu durum zamanla azalsa da son döneme kadar çok zayıflamamıştı. 16 Ekim ve sonrasındaki tablo geçtiğimiz 14 yılın tersini gösteriyor. KDP, KYB ve Goran arasında büyük bir güç mücadelesi var. Bu mücadele referandum sonrasında iyice açığa çıktı. Mesut Barzani, görevini uzatmayacağını ilan ettiği toplantısında "Kerkük'te iyi bir hazırlık yaptıklarını fakat ihanete uğradıklarını" söyledi. Bu ihanetin kimden geldiği konusunda isim vermese de kastettiğinin KYB olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yok. KDP ve KYB arasında ayrışma bu kadar derinleşirken, Bağdat'ta ise iktidar en azından şimdilik tek elde toplanıyor. Her ne kadar 2018'de yapılacak seçim, Bağdat'taki güç dağılımını değiştirebilecek potansiyele sahip olsa da şimdilik Bağdat'ta güçlü bir ittifak bulunuyor.
Bu bağlamda IKBY'nin bugünkü durumunun en önemli nedeninin sanal ve geçici bir ittifaka dayalı bir siyasal yapı olduğu, geçen 14 yıl boyunca KDP ve KYB liderliğinin bir ulus inşası projesi yürütmekten ziyade parti, aile ya da kişi çıkarları üzerine kurulan geçici bir siyasi üstünlük ve kişisel zenginleşmeyi tercih ettiğini, bunun da sonunda çöküşün temellerini attığı söylenebilir.
Yakın geleceği belirleyecek faktörler
Öncelikle unutulmamalı ki 16 Ekim'den bu yana Bağdat'ın Erbil karşısında elde ettiği zaferin tek nedeni Bağdat'ın çok güçlü olması değil. Bağdat ile Erbil arasında askeri güç farkı olduğu açık ve inkar edilemez. Fakat, ortada doğru dürüst bir çatışma yokken olan biteni askeri parametreler üzerinden açıklamak yetersiz kalıyor. Son dönemdeki gelişmelerin asıl belirleyenleri dış faktörlerin sürece yaklaşımı ve Kürtler arasındaki bölünmüşlük oldu. Böylece Irak Başbakanı Haydar İbadi'nin her aktörünü kontrol edemediği bir iç ittifakı belli bir hedefe yöneltebilmesi diğer iki faktörle birleşince sonuç üretti.
Bu doğrultuda yakın gelecekte meydana gelebilecek olayların anlaşılabilmesi için şu parametrelere odaklanılması doğru olacaktır:
Bağdat'a yönelik dış destek ne kadar sürecek? İran'ın Bağdat'a vereceği desteğin devam edeceği, IKBY'de de başta KYB olmak üzere üzerinde etki sahibi olduğu partilere baskısının süreceği öngörülebilir. Fakat, ABD ve Rusya'nın IKBY'nin daha fazla zayıflamasına izin vermesi düşük ihtimaldir. Ancak, her iki aktör de özellikle KDP'ye yaptığı baskıyı sürdürürse bunun sonucunda muhtemelen PYD'nin Suriye'deki etkisini IKBY'ye doğru genişletme yönünde bir plan olduğu sonucunu çıkarmak çok da yanlış olmayacaktır.
Türkiye'nin Bağdat'a desteği de aslında bu gelişmelerle yakından ilişkilidir. Türkiye, IKBY'nin bağımsızlığa gitmesini istememektedir. Ancak bunun karşılığında PYD ve PKK'nın Irak'ta etkinliğinin artmasından ya da bölgenin İran'ın etki alanı haline gelmesinden de rahatsız olacaktır. Dolayısıyla, Bağdat ile Erbil arasında bağımsızlığın önünü tıkayan bir mekanizma ortaya çıktıktan sonra Türkiye'nin yeniden Erbil ve KDP'nin dışlanmayacağı bir denge tesisne çalışması ihtimalini dikkatle izlemek gerekir.
İkinci parametre Bağdat'taki siyasal güç dengesinin nereye doğru evrileceğidir. Haşdi Şabi, bugün için Irak'ta önemli bir askeri güçtür. Ancak gittikçe askeri bir güç olmanın ötesinde siyasal bir güce ve toplumsal bir gerçekliğe dönüşmektedir. Muhtemelen ilk yapılacak seçimde Irak parlamentosunu domine edebilecek bir siyasal güce ulaşması mümkün olacaktır. Bu durumda, Iraklı Şii partiler arasında bir güç mücadelesi mi yoksa yeni bir güç odağı mı doğacağı sorusu IKBY'nin geleceğiyle ve Bağdat-Erbil ilişkileriyle yakından ilişkili olacaktır. Çünkü, Haşdi Şabi Irak'ta yasal ve meşru bir güç konumuna gelse de İbadi'nin Haşdi Şabi üzerindeki etkisinin son derece sınırlı olduğu görülmektedir. İran'ın daha güçlü olduğu ve dengeleri tek başına belirlemeye çalıştığı bir Irak'ta diğer ülkelerin pozisyonları bir anda değişebilir.
Üçüncü parametre çatışmaların sürüp sürmeyeceğidir. Irak hükümeti, şu ana kadar askeri operasyonlarından beklediği sonuçları almıştır. Bu bağlamda özellikle KDP'nin sınır kapıları ve tartışmalı bölgelerde kalan varlığı hakkında pazarlık yapmaktan ziyade güç kullanma tehdidiyle sonuca gitmeyi tercih etmektedir. Eğer şu ana kadar elde ettiği başarıyı bundan sonra da sürdürürse büyük bir askeri çatışma yaşanmadan süreç tamamlanabilir. Fakat, büyük çaplı bir çatışma gerçekleşirse (şu anda zayıf bir olasılık olsa da tamamen ihmal edilemez) o zaman siyasal dengelerin ve uluslararası denklemin değişmesi ihtimali bulunmaktadır.
Dördüncü parametre ise Iraklı Kürtlerin kendi içlerindeki ayrılığın varacağı noktadır. Kasım ayında yapılması beklenen seçimin ertelenmesi belki de güvenlik mülahazaları dikkate alındığında anlaşılabilir. Fakat, seçim sürecinde yaşanacak kutuplaşma IKBY'de yeni politik denklemler yaratabilir. KDP ve KYB'nin eski güçlerini koruma ve eskisi gibi bir düzen arayışı iç kargaşayı körükleyen, hatta IKBY'nin kendi içinde bölünmesine kadar varabilecek bir eğilim yaratabilir. Bu durumda, Erbil-Bağdat ilişkilerinden ziyade, Erbil-Bağdat, Süleymaniye-Bağdat ilişkilerinin konuşulabileceği yeni bir Irak ile karşı karşıya kalabiliriz.
(*) Doç. Dr.; Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Serhat Erkmen aynı zamanda 21. yy Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika masasının başkanıdır