İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin sadece cumhurbaşkanlığını ve başbakanlığını yapmadı, Türkiye'nin kardeşlik mutabakatını ortaya koydu." dedi.
Diyarbakır annelerinin dağa kaçırılan evlatları için HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde sürdürdüğü oturma eyleminin 1000'inci günü dolayısıyla kente gelen Bakan Soylu, merkez Sur ilçesindeki tarihi İçkale'de bulunan Saint George Kilisesi'nde gerçekleştirilen TRT Kurdi yayınında TRT Kurdi Kanal Koordinatörü Kemal Gümüş ve gazeteci İdris Kardaş'a konuk oldu.
Hayırlı pazarlar dileyerek konuşmasına başlayan Soylu, Diyarbakır annelerinin çok anlamlı direnişinin, itirazının, evlatlarına ve geleceklerine sahip çıkmalarının ve bir mahalle baskısını kırarak bunu yapmalarının 1000'inci günü olduğunu vurguladı.
Anne yüreğinin çok kıymetli olduğunu, gücünün kelimelerle tarif edilemeyeceğini dile getiren Soylu, anneler tarafından direncin yürütülüyor olmasının büyük ve tarihi bir olay olarak değerlendirdiğini söyledi.
Diyarbakır'ın çok zengin tarihi medeniyete sahip bulunduğunu kaydeden Soylu, Diyarbakır annelerinin eyleminin Hacire anneden başlayan, bugün 299 ailenin katıldığı, bir baskıyı ortadan kaldıran, bir baskıyı iten, tereddüt etmeden teröre karşı duran, kendi çoluğunu çocuğunu teröre kurban etmek istemeyen annelerin feryadı olduğunu belirtti.
Bu feryadın büyüyerek Şırnak'a, Van'a, Hakkari'ye, Muş'a, İzmir'e, Berlin'e yayıldığına dikkati çeken Soylu, "Terörizmin acısını çektik. Çocuklarımız okuyamadılar. Aileler parçalandı. Kalkınma ve gelişme engellendi. Aslında düşünmemize ket vurdular yani düşünmemizi engellediler, bütün bunlar, madden kayıplara yol açtı. Zaman kaybettik. Acılar ve travmalar birikti yani toplumun acıları da büyük hasarlar bırakır. Maddi hasarlar bazen onarılabilir ama toplumun bu travmaları yüzyıllar sürebilir." ifadelerini kullandı.
- "Bizim bir tek derdimiz var: Terör"
Çok zengin bir coğrafyanın çocukları olduklarını anlatan Soylu, bu coğrafyayı kendi küllerinden, gereklerinden, tarihin bıraktıklarından canlı tutmaya çalışanlardan olduklarını vurguladı.
6-8 Ekim olaylarına da değinen Soylu, bu olaylarda tarihin sabote edildiğine inandığını, okullar, kütüphaneler, camiler, kiliseler, bütün bunların seçilmesinin bilinçli bir tercih olduğunu, kültürün ortadan kaldırılmasına, tarihle, medeniyetle, geçmişle bağın kesilmesine çalışıldığını söyledi.
Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Başarabildiler mi? Başaramadılar, biz gidelim bu coğrafyadan bin yıl geçse Cizre'yi değiştiremez kimse, buradan El Cezeri'yi, peygamberlerimizin mezarlarını kaldıramazsın. Bütün bunlar zamanında kıymetlidir. Eğer zamanında buna sahip çıkmazsanız, korumazsanız, kıymet vermezseniz, kaybedersiniz. Nesil kaybedersiniz. Olur bunlar ama tatsız tuzsuz, geçmişten kopuk bir halde olur. Tam burada devreye birisi girer: Recep Tayyip Erdoğan girer. Şimdi dönem dönem, yapılan terör mücadelesi, burada Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya Kürt kardeşlerimize farklı bir şekilde anlatılmaya çalışıldı. Bizim bir tek derdimiz var: Terör. İkinci bir derdimiz yok çünkü biz insanımıza, farklılıklarına, zenginliklerine, insanımızın kendisine güvenmek durumundayız çünkü hepimiz eşitiz yani güven kavramı karşılıklı bir kavramdır. Eğer karşılıklı birbirine güveni tesis etmişseniz aslında geleneğinizin de dininizin de gereğini yerine getirmişsinizdir.
Kardeşlik bir dünyadır, eğer bunu yaparsanız, şunu burada bize izleyenlere söylemek istiyorum: Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin sadece cumhurbaşkanlığını ve başbakanlığını yapmadı, Türkiye'nin kardeşlik mutabakatını ortaya koydu. Kendisi hakkında ne söylenirse söylensin bundan vazgeçmedi, kendisi hakkında dönem dönem acımasız eleştiriler yapılsa da bu kardeşlikten vazgeçmedi ve hiçbir an küsmedi. Kim olursa olsun, ne olursa olsun istikametine devam etti."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şehirlerin güzelleşmesinden, tarihiyle bütünleşmesinden, sanayi siteleriyle bir araya gelmesinden, 81 ildeki üniversitesinden, havalimanından, ulaşım, eğitim, sağlıktan, öğretmenlerinden, hiçbir şeyden vazgeçmediğini belirten Soylu, "İçişleri Bakanı oldum, bu ülkede kepenkler kapanıyordu. Bu ülkede Doğu ve Güneydoğu'da mahkemeler kurulmuştu. Vergiler, haraç alınıyordu, bazen akşam 16.00-17.00'den sonra insanlar sokağa çıkmaktan imtina ediyorlardı, çocuklarına 'Aman eve gel!' diyorlardı." ifadelerini kullandı.
- "Bu makus talih yenildi"
Şimdi Doğu ve Güneydoğu'nun her tarafında üniversitelerin bulunduğunu, İstanbul'da öğretmen eksikliği olduğunu ancak bölgede öğretmen eksiğinin bulunmadığına işaret eden Soylu, geçmişte makus talihin bölgeyle özdeşleştiğini anımsattı.
Bakan Soylu, "Bu makus talih yenildi ve bunu Recep Tayyip Erdoğan yendi. Kimse kendine pay biçmesin. Elbette daha önceden yapılanlar var. Bu makus talihin kırılması için yeterli değildi. Biz ancak çocuklarımızın geleceğinin çok sağlıklı olmasını, hayal kurmalarını isteyebiliriz. İnsan, hayalden yoksun bırakılabilir mi? Silahın, terör örgütünün, çatışmanın gölgesinde hayal nasıl kurarsınız?" ifadelerini kullandı.
Geçmişte "Kürt'üm" demenin suç gibi algılandığını, bu algıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kırdığını vurgulayan Soylu, bugün herkesin rahatlıkla Kürt olduğunu söyleyebildiğini anlattı.
Soylu, şunları dile getirdi:
"Yani travma sadece Kürtlük üzerinden değil, bütün kimlikleri baskılamaya yönelik bir travma vardı Türkiye'de. Hakikaten Romanlar ötekileştirilmişti, şimdi bizim her vilayetimizde, her valiliğimizde bir Roman temsilcimiz var. Devletin valisi, muharrem orucunda iftar veriyor, kaymakamı iftar veriyor. Cemevlerine gidip iftara katılıyor. Kimseyi ötekileştirmeyen bir iklimi oluşturmaya çalıştık ama bizim neye ihtiyacımız var? Bu medeniyetin kodlarından sıyrılmamaya ihtiyacımız var. Bize bizim medeniyetimiz yetiyor. Yani bu ülke, yaşanmışlıklarıyla, tarihsel gerçeklikleriyle bir müzedir. Her haliyle bir müzedir. Sadece maddi eserleriyle, bütün tarihiyle beraber bir müzedir. Bu ülkenin Kürtlüğü, Türklüğü, Aleviliği, Sünniliği, dindarlığı, camileri, içinde yaşanmışlıkları, bu ülkenin kiliseleri, hepsi bir müzedir. Bunu böyle görmek lazım. Biz nerede konuşuyoruz? TRT Kurdi'de. 20 yıl önce böyle bir şeyi düşünmek mümkün mü?
Şimdi diyorlar ki: 'Kürtçeyi engelliyorlar.' Neyi engelliyoruz, kimi engelliyoruz? Şimdi geçen akşam Silvan'da binlerce insanın katıldığı bir konser yapıldı. Kürtçe de söylendi, her şey söyleniyor zaten. Böyle bir ayrım yok."
Kadın Destek Uygulaması'nın (KADES) önce Türkçe başladığını anlatan Soylu, sonra ihtiyaca göre Farsça, Arapça, Fransızca, Rusça, Almanca, İspanyolca, Kürtçe, Özbekçe ve Kırgızcaya doğru gittiğini belirtti.
- "Kötü günler geride kaldı"
Bölgeye akın akın insanların geleceğini dile getiren Soylu, Diyarbakır'da üniversite okumanın ayrıcalıklı olacağını, kötü günlerin geride kaldığını, her geçen günün bir öncekinden çok daha iyi olacağına işaret etti.
İçişleri Bakanı Soylu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Şimdi son günlerde 'İşte sanatçılara engel konuluyor.' Bu olan olaylar benim dışımda bir kere. Şöyle bir şey var, şunu ayırmamız lazım. Elbette ki kimsenin şarkısının dili sebebiyle, Arapça söyleyebiliyor mu, Kürtçe de söylüyor, söylemeye devam ediyor. Orada terörden kaynaklanan bir irtibat görülmüşse birtakım hassasiyetlerin oluşmasını yok görmemek lazım. Kimse Kürtçe şarkı söylüyor, sanatını icra ediyor diye engelleniyor değil bu ülkede, engellenemez ama şu var. Bakın, bunu dönem dönem mahalli meselelerde de yaşıyoruz. Kürtçe yerel şarkıcılar var. Çalıyorlar mı düğünlerde? Çalıyorlar mı? Ne zaman bir reaksiyon söz konusu oluyor bazen kamu tarafından bazen de insanlar tarafından? Bu şarkılar teröre evrildiği zaman, terör propagandasına döndüğü andan itibaren, 'Bir dakika dur.' diyor. Bu, bir siyasal istismardır.
Burada dilin ve sanatın bir kusuru yok. Bunu böyle görmek çok yanlıştır. Bunu Türkçe de söylese, Kürtçe de İngilizce de Arapça da söylese aynısıdır. Arapça DEAŞ propagandası yapsa ben müsaade mi edeceğim veya vatandaş müsaade mi edecek? Allah rızası için böyle bir şey söz konusu değil. Kimse dilinden, sanatından dolayı ötekileştirilemez ama teröre karşı geçmişte bir irtibat, iltisak görülmüşse burada halkın, vatandaşın veya kurum ve kuruluşların, birtakım ticari müesseselerin, 'Ben buna izin vermiyorum' endişesini yaşamasının da terörle alakaları yok. Şimdi yarın öbür gün diyelim ki bir yerde çıkarmadılar veya engellediler veya 'Ben izin vermiyorum.' dedi ama şunu düşünün, bu, sadece terörle ilgili de değil, başka bir saikle de buna bir kişi kendi arzusuyla izin vermiyor olabilir ama terörle ilgili izin vermemesi meselesini de ortaya koyabilir."
- "Eski tartışmalar üzerinden yeni bir zemin bulma arayışıdır"
Bu konuların siyasallaştırılmasını, buradan bir dil ve sanat ayrımının ortaya konulmasını, dile karşı bir eylem olarak değerlendirilmesini sadece halk nezdinde itibarını kaybedenlerin, terör örgütü siyasilerinin kendilerine ait yeni bir zemin bulma arayışı olarak görmek gerektiğini söyleyen Soylu, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Buradan ekmek çıkmaz çünkü Tayyip Erdoğan, Türkiye'de bu zihniyeti dönüştürdü. Kimsenin böyle bir derdi veya endişesi söz konusu değil. Bunu bir zenginlik olarak görüyor ve bunu bir insan hakkı olarak görüyor. Bunu ortaya koyuyor. Bu geçmişteydi, böyle ters ters bakarlardı insanlara, ne konuşuyorlar bunlar? Burada görmemiş olabilirsin ama İstanbul'da böyleydi. Bugün böyle bir şey yok. Bu tolerans bizim zaten medeniyet kodlarımızın ortaya koyduğu bir süreçtir. Herkesin birbirine toleransı böyledir. Doğumdan olan bir iştir. Bu, kabul etmedir, kardeşlik hukukudur. Temel insan hakkının bir tartışması da söz konusu değil. Böyle bir tartışmanın içerisinde olmamamız gerekir. Yani dönüp burada bu tartışmaların halen yapılabilmesi, kendi güvenilirliklerini, itibarlarını, siyasi olarak durdukları zemini kaybedenlerin eski tartışmalar üzerinden yeni bir zemin bulma arayışıdır. Buradaki hemşehrilerimizin bize itimat etmesi gerekir. Esas itibarıyla, biz iyilikleri anlatıp kötülüklerden sakındırmakla görevli olan varlıklarız. Bunu sağlamak, gerçekleştirmek zorundayız. Günlük birtakım gayeler, sözler olabilir, bunları istismar etmek isteyenler olabilir.
Çağımızın 21. yüzyılın yine neşet eden hastalıklardan biri dezenforme etmek, fitne koymak isteyenler olabilir ama insan mükemmel bir varlıktır. İnsan iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, kendisi için olanla olmayanı ayırabilecek ferasetli bir varlıktır. Biz ona itimat ediyoruz. Ferasetine inanıyoruz, medeniyetimize de güveniyoruz. Yarın her şey çok daha tekamül edecek, daha iyi olacak."