Başbuğ'dan Bush yönetimi ve FETÖ açıklaması
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ergenekon davasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Oluşturma Tarihi: 2019-02-15 08:18:13

Güncelleme Tarihi: 2019-02-15 08:18:13

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Sözcü'den Aytunç Erkin'e konuştu.

“TSK DAHİL BÜTÜN KURUMLARIN HATASI VAR”

'Ergenekon'dan Çıkış' adlı kitabının yalnızca 2007'de başlayan süreci anlatmadığını vurgulayan Başbuğ, "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) kurulan bütün komploları inceliyoruz. Kitabın ismi Ergenekon ama… 2007 ile 2014 arasındaki komploları inceleyen, nedenleri ve sonuçlarını anlatan referans bir kitap. Bugün değil ama yarın için daha da önemli olacak. 2000'li yılların başında başlayan süreç neden ortaya çıktı, nasıl gelişti ve ne sonuçlar doğurdu? İleride bu kitabı okuyanlar her şeyi anlayacak. Bu süreçte hataların olduğunu kabul ediyoruz. TSK dahil bütün kurumların hatası var" diye konuştu.

“BUSH VE EKİBİNİN İKTİDAR OLMASIYLA YENİ BİR DÖNEM BAŞLADI”

"2001 yılına dönelim. Milat kabul etmemiz gerekirse bu 2001'dir. 20 Ocak 2001'de George W. Bush başkan oldu. Bush ve ekibinin iktidar olmasıyla (Yeni muhafazakar-Neo Con ekibi) yeni bir dönem başladı. Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılması, şekillendirilmesi projesi Bush ve ekibi için en öncelikli konuydu. Bir noktada haritanın değiştirilmesi" diyen Başbuğ, şöyle devam etti:

“TSK HEDEFE KONMUŞ”

Bundan yaklaşık bir yıl sonra 3 Kasım 2002'de AKP iktidar oldu. 15 Kasım 2002'de ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden Washington'a giden bir telgraf var. Telgrafta şöyle deniyor: (Türkiye'de ordu, bürokrasi ve yargıdan oluşan bir ‘derin devlet' vardır. Siyasetin gerçek belirleyicisi derin devlettir. Derin devletin kalbinde Türk Ordusu vardır. Derin devlet, ABD'nin de desteklediği ‘reform'ların önündeki en büyük engeldir.) Açık. TSK hedefe konmuş!

“1984'TEN BU YANA PKK TERÖR ÖRGÜTÜ SORUNUYLA YAŞIYORUZ”

O dönem global baktığınızda Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi ve yapılandırılmasını istiyorlar. Onların tabiriyle siyasetin TSK üzerinde etkisinin artması gerekiyor. Bu aslında demokratik bir bakış açısı. Peki… Türkiye'nin onların planladığı projede yanında yer alması gerekiyor. Ama Türkiye'nin bir sorunu var. Ne zamandan beri? 1984'ten bu yana PKK terör örgütü sorunuyla yaşıyoruz. PKK terörüyle mücadele eden Türkiye'nin bu sorunu çözülmeden sizin yanınızda yer alması kolay değil. Bu soruna çözüm bulunmalıydı. ABD'nin, terör sorunun sonlandırılması için öngördüğü çözüm şekli ‘siyasi çözüm'dü.

“TSK, ‘KÜRT SORUNU VARDIR' SÖYLEMİNE KARŞI ÇIKMIŞTIR”

Onlar siyasi çözüm istiyor. TSK'nın bunu kabul etmesi mümkün değil. TSK, PKK terörüne siyasi bir konu olarak bakmaktan her zaman kaçınmıştır, ‘Kürt sorunu vardır' söylemine karşı çıkmıştır. Onlara göre de bunun karşısında en büyük engel asker. TSK'nın özellikle güvenlik konularına ilişkin konularda etkisinin kırılması gerekiyordu. Olay bu! Bunu da terörist başı Abdullah Öcalan 3 Mart 1993'te Cengiz Çandar'a verdiği röportajda şöyle ifade ediyor: (Hiçbir demokratik yoldan işbaşına gelmiş iktidar benimle masaya oturamaz. Askerlerden hain damgası yer. Bunu baştan asker engeller. Ben Türk Ordusu'nu yenemem. Türk Ordusu'nu yenemesem de öyle yüksek bir fatura çıkartırım ki, belirli bir konjonktür gelir, masaya oturmaya mecbur bırakırım…) Olaya derinliğinden bakmak gerekiyor.

‘ASKERİ VESAYET' DEDİLER

AKP, 2002'de, siyasi meşruiyetini oluşturmak için Avrupa Birliği (AB) sürecini çok iyi kullandı. AB'nin de Türkiye hakkında tırnak içinde ‘askeri vesayet' saptaması var. Amaç şu: TSK'nın, Türkiye'yi ilgilendiren güvenlik konularındaki etkinliğinin azaltılması. Ancak… Anayasa ve yasalar çerçevesinde ABD, İngiltere silahlı kuvvetlerini inceleyin. Güvenlik konusunda etkinliği yok mu? Var! Güvenlik politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasında TSK'nın söz hakkının sıfırlanması isteniyordu.

'DAĞLICA KARAKOLU'NA YAPILAN SALDIRI ÇOK ÖNEMLİ'

İlker Başbuğ, "1 Mart 2003 tezkeresi geçmedi ve ABD bunun faturasını TSK'ya kesti" tespitini yaptı ve şöyle devam etti:

2003'te ikinci Irak savaşı ve sonrasında Irak'ın yeniden siyasal yapılanmaya gittiğini görüyoruz. TSK'nın PKK terör örgütüyle mücadelesi sürüyor. Derken 2007 yılına geliyoruz. ABD, 2001'de siyasi çözüm dayatıyor ve 2007'de bunun sahneye konulduğunu görüyoruz.

21 Ekim 2007'de, Hakkari'de Dağlıca Karakolu'na yapılan saldırı çok önemli. O saldırı, terör örgütünün yapısına baktığınız zaman çok koordineli bir saldırıdır. Dağlıca'nın, sadece PKK tarafından planlanıp, organize edildiğini düşünmüyorum. Mutlaka dış destek var. ABD'nin desteği olduğunu düşünüyorum. Özellikle saldırıdan sonra yaşananlar basit olmadığını gösteriyor. Ancak Dağlıca'dan sonra yaşananlar bunun taktiksel değil stratejik olduğunu ortaya koydu. Bu yüzden PKK tek başına yapmadı. 21 Ekim saldırısından sonra medyada TSK'ya karşı korkunç bir propaganda başladı. ‘TSK silahlı mücadelede başarısızdır' demek istediler.

15 Kasım 2007'de de Taraf adlı kağıt parçası yayın hayatına girdi. Tesadüf mü? 15 Ekim 2007'de de Dağlıca saldırısından altı gün evvel ABD Dışişleri Bakanlığı'nda danışmanlık yapan David L. Phillips, ‘PKK'nın silahsızlandırılması' için rapor hazırladı. Raporda da derin devlet var ve TSK yine hedefte. 12 Haziran 2007'de de Ergenekon'un düğmesine basılıyor. Büyük komplo Ergenekon ve diğer komplolar. O gün cemaat bugün FETÖ, tek başına değildi. George W. Bush yönetiminin bu konuya destek verdiği ortada.