Batının demokrasi paradoksu ve Cezayir örnekliği
Timetürk yazarı Cuma Obuz, son yazısında batı medeniyetinin kendi içerisindeki demokrasiyi sağlama için Ortadoğu'da yaptığı demokrasi darbelerinin konu edindi.

Oluşturma Tarihi: 2018-11-01 10:45:25

Güncelleme Tarihi: 2018-11-01 10:45:25

Cuma Obuz, yazısında Cezayir'de 1991 yılında yapılan seçimleri ve ardından gelen darbeyi hatırlattı ve batının ikiyüzlülüğüne dikkat çekti. 

İŞTE O YAZI:

Tarih 26 Aralık 1991… Cezayir 'de yapılan seçimlerde halk, dünyaya büyük bir demokrasi dersi vermişti. Seçim sonuçlarına göre İslami Selamet Cephesi, oyların resmi kaynaklara göre yüzde 55'ini, yerel kaynaklara göre ise yüzde 80'ini almış ve tek başına iktidar olmaya hak kazanmıştı.

Cezayir halkı yıllarca süren bağımsızlık mücadelesini kazanmış ve Fransızların baskı ve tehditlerine rağmen tüm dünyaya “demokrasi istiyorsanız alın size demokrasi” demişti.

Fakat yapılan seçim sonucu her ne kadar İslami Selamet Cephesi'nin iktidar olmasını gerektirse de sözde demokrasi tüccarları darbeye göz kırpacaktı. Önce ABD'den gelen “İslami Selamet Cephesi'nin Filistin'e verdiği destekten endişeliyiz” açıklaması… Ardından Cezayir'de adeta soykırım yapan Fransa'dan "İslami Selamet Cephesi'nin Fransız dilini, kültürünü ve etkisini ortadan kaldırmasından endişeliyiz” açıklaması... Bu açıklamalardan güç alan Cezayir ordusu 16 Ocak 1992'de darbe yaptı ve İslami Selamet Cephesi'nin tüm üyelerini tutuklattı. Demokratik seçimlerin açık ara birinci partisi yasaklanmıştı…

İşte dünyaya demokrasi dersi veren Cezayir'in başına gelenlerin kısaca hikayesi…

ABD ve Avrupa'nın özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın ardından en çok kullandığı kavram kuşkusuz demokrasi kavramı olmuştur. Demokrasi, özü itibariyle insanın ve toplumun çeşitliliğini ve renkliliğini önceleyen bir kavram.

Teorik olarak her ne kadar ulaşılması gereken bir ideal gibi dursa da reel olarak dünyanın farklı coğrafyalarında farklı anlamlara geliyor.

Kimilerine göre bir ütopya, kimilerine göre bir ilke, kimilerine göre ise savaşın ve katliamların diğer adı…

Bu kadar karmaşık bir kavramın dünya genelinde gündemde en fazla tutulan bir dönem olan Sovyet sonrasında Cezayir'de yaşananlar Avrupa ve ABD'nin ikiyüzlü tavrını bir kez daha ortaya sermişti.

...

Basit bir kıyaslama ile Mezopotamya ve batı medeniyetinin demokratikleşme sorunsalını analiz edebiliriz.

Batı medeniyeti, gelinen nokta itibariyle kendi toplumlarında demokrasi ütopyasını gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşarken bu ortamın bozulmasının korkusunu da aynı şiddette yaşıyor.
Mezopotamya ülkeleri ise demokrasinin çok gerisinde savaşın, açlığın, çatışmaların ve zorbalıkların tam da ortasında yaşamakta…

Cezayir örneğinde de görüldüğü gibi batıdaki demokratikleşmenin bedeli ve nedeni Ortadoğu'da yaşanan savaştır. Cezayir'de baskı ve dikta rejiminin varlığı Fransa'da yaşanan demokratik ortamın garantisidir. Keza Irak'ta yaşanan kaos ABD'nin Suriye'de yaşanan iç savaş da Rusya'nın refahlarının garantisidir.

Yani bu topraklara gelecek olan demokrasi ve refah, batı medeniyetinin en büyük korkusu ve kabusu… Çünkü batıda yaşanan ortamın arkasındaki maddi güç, bu topraklardan sağlanıyor. İşgalci devletler önce toplumlara demokrasi hayalleri kurdurtuyor ardından getirdiği demokratik silahlarla kendi demokrasilerini garanti altına alıyor.

2001 Afganistan, 2003 Irak ve 2010'dan bu yana da Arap Baharı, batının refahının devamını sağlayan demokratikleştirme hamleleri idi.

Bugün her fırsatta insan haklarından bahseden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Cezayir'de yaşanan bu duruma karşı hiç ses çıkarmamış olması, BM'nin darbeye destek olması da ikiyüzlü tavrın açık göstergesi.

İşin şaşırtıcı tarafı ise 1991 yılında yaşanan Cezayir tecrübesine rağmen Arap Baharı hayalleri ile yapılan onca hata… Zira 2013'te Mısır'da Mursi'ye yapılan darbe, Cezayir örnekliğinin neredeyse kopyası. Arap Baharı ile Müslümanlar, aynı delikten ikinci defa sokulmuştu. Halkları tarafından sorgulanmaya başlayan ve çatırdayan batı medeniyeti ise zaman kazanmıştı.
Bu süreçte yaşanan Türkiye ve Tunus tecrübeleri, İslam alemi için önemli bir aşama olsa da bu ülkelerde yaşanan siyasi kırılmaları da belirtmek gerekiyor. Dünyada hızla yayılan aşırı sağ ve ırkçı söylemler Türkiye'de yaşanan demokratikleşme sürecinin önünde büyük bir engel olarak duruyor. Yine Tunus'ta Nahda'nın bir türlü muktedir olamaması da sorunlardan bir tanesi.

Sonuç olarak Ortadoğu'daki savaştan ve kaostan beslenen batının demokrasi ve hukuk ile ilgili kendi içindeki tutarlılığını söz konusu Mezopotamya olunca çifte standarda çevirmesi ve dünyaya demokrasi pazarlamaya kalkması büyük bir paradoks. İslam dünyasının da Cezayir tecrübesi dururken aynı oyuna bir daha gelmiş olması da daha alınacak çok yolumuzun olduğunu gösteriyor…