“QS Dünya Üniversiteleri Bölgesel (Asya) Sıralaması” listesinde 2018 yılında 113'üncü olan Boğaziçi Üniversitesi'nin, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında ise sırasıyla 146, 175 ve 189'unculuğa gerilediği kaydedildi.
Üniversitenin THE'ya göre 2018'de 67 olan bölgesel sıralaması da yıllar itibarıyla azalarak 2021 sonunda 167'ye kadar indi. Boğaziçi'nin Ar-Ge'ye harcadığı yatırım bütçesinin oranındaki gerileme de dikkati çekti. Boğaziçi'nde 2019'da yüzde 13, 2020'de yüzde 43 olan Ar-Ge'ye harcanan yatırım bütçesi oranı, 2021'de yüzde 11 olarak kaydedildi.
Üniversitenin, en yüksek yüzde 10'luk dilimde atıf alan yayın sayısı da yıllar itibarıyla düşüş gösterdiği belirtildi. 2018'de Boğaziçi'nden çıkan toplam 604 yayın en yüksek yüzde 10'luk dilimde atıf alırken bu sayı 2019'da 670, 2020'de 621, 2021'de ise 580 olarak kaydedildi.
Aydınlık gazetesi yazarı Gaffar Yakınca, Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili yazısında üniversitenin akademideki gerilemesini "acıklı bir durum" olarak niteledi.
Yakınca, mensuplarının geçen yıldan bu yana eylemlerini sürdürdüğü üniversite yönetimiyle ilgili geçen yıl kaleme aldığı yazısını sosyal medya hesabından paylaşırken, "Türkiye'den 118 üniversite en başarılı 3000 okulun yer aldığı listeye girmeyi başarmış. Aralarında Boğaziçi Üniversitesi yok. Çünkü onlar çalışmayı değil dikilmeyi tercih ediyorlar" dedi.
"DİKELEKLERE MAAŞ ÖDEMEYE DEVAM EDİYORUZ"
Yakınca'nın "Boğaziçi ve 'dikelekler'" başlıklı yazısı;
Polonyalı bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem'in “Gelecekbilim kongresi” adlı kitabı, hayli keyifli bir kara mizah öyküsüdür. Ana karakter Tichy, dermansız hastalığı sebebi ile elli yıl boyunca dondurulup 2039 yılında yeniden yaşama döndürülür. Tichy gibi insanlar uzun süre dünyada olmadıkları için -bir nevi Yedi Uyurlar öyküsü gibi- gündelik yaşamda komik durumlara düşmektedirler. Halk bu insanlara -dondurulup çözüldükleri için- “çözelek” demektedir. Kitabın orijinalinde ne tür bir sözcük vardı bilmiyorum, ancak Türkçe çeviri için “çözelek” gerçekten müthiş bir buluş.
Boğaziçi Üniversitesinde de uzun süredir “dikelekler” var. Çözelekler kadar sempatik değiller ama, onlar gibi gerçek yaşamdan hayli kopuk oldukları anlaşılıyor. Açık renk yakalı cübbeleri ile bahçeye geniş aralıklarla dikilmiş işaret dubalarını veya süs direklerini andırıyorlar. “Dikilsinler ne var bunda, dikilmek bedava” diyebilirsiniz. Ancak bu iş bedava değil. Dikelekler, kadrolu akademisyenler oldukları için her ay başında bankamatiklere gidip bizim vergilerimizden kendilerine ayrılan miktarı tahsil ediyorlar. Evet, dikeleklere maaş ödemeye devam ediyoruz. Ne için? Anlaşılan o ki daha iyi dikilmeleri için!
İspanyol heykeltıraş Juan Munoz, bahçede muntazam aralıklarla dizilmiş dikelekleri görse idi muhtemelen şöyle derdi: “Aşırı banal ve üstelik pahalı, hepsini çöpe atın, ben size daha iyisini yaparım.” Dikelekler şanslılar, Munoz 2001'de öldü ve üstelik rektörlüğün yapacak daha önemli işleri var.
Boğaziçi Üniversitesi rektörü Prof. Naci İnci, ülkemizin yetiştirdiği önemli bilim insanlarından biri. Hoca'nın akademik başarılarını burada sayıp dökecek değilim, özgeçmişine internetten kolayca ulaşabilirsiniz. 1994'ten beri Boğaziçi Üniversitesi kadrosunda çalışan İnci, 20 Ağustos'ta rektörlük görevine başladı. Kendisi söylemese de acil görevinin üniversiteyi düştüğü acıklı durumdan kurtarmak olduğunu tahmin edebiliyoruz.
"İLK BİNE BİLE GİREMEYEN ÜNİVERSİTE DÖKÜLÜYOR"
Acıklı durum derken, okulun akademik anlamdaki yetersizliğinden ve başarısızlığından söz ediyorum. Bize “akademinin gözbebeği” gibi sunulan Boğaziçi, atıf sıralamasında Türkiye'deki üniversiteler arasında ancak on birinci olabiliyor, dünya sıralamasında ise bırakın ilk yüzü, ilk beş yüzü, ilk bine bile giremiyor. Uzun yıllardır ideolojik saplantılarla, klikçi hesaplarla, adam kayırmacılıkla yönetilen üniversite, akademik anlamda dökülüyor. Özellikle sosyal bilimlerde Batı akademisinin gölgesinden kurtulamayan, çoğunlukla Batı'dan sipariş, kopyala-yapıştır çalışmalar dışında pek az iş yapılıyor. Daha fenası, devasa bir bütçeye sahip olan bu “prestijli” okul, adeta PKK'nın ve onun kuyrukçusu sol örgütlerin kuluçkası haline gelmiş durumda.
"BOĞAZİÇİ'Yİ YENİDEN ÜNİVERSİTE YAPMA" MİSYONU
Hülasa rektör İnci'nin işi zor. Kendisinden önceki rektör Melih Bulu, vaziyeti idare-i maslahat ile geçiştirmeye çalışmıştı, başarılı olamadı. Çünkü Boğaziçi'ndeki sorunların çözümü, Batı'ya aşırı derecede bağımlı, ideolojik olarak saplantılı ve köhnemiş bir zihniyet ile aktif mücadeleyi gerektiriyor.
Biz buna “Boğaziçi'yi yeniden üniversite yapma” misyonu diyebiliriz. Bu işe karşı en büyük direnç eski düzenden menfaati olan dikeleklerden geliyor. Ancak Boğaziçi'yi kurtarmanın önündeki tek engel bunlar değil. Kampüs ekosisteminde yaşayan, çıplak vaziyette dolaşıp otomobillerin üstünde tepinen bir başka tür daha var. En son görüldüğünde rektörün aracının üstünde maymunsu hareketler yapıyordu. Bu tiplerle nasıl bir iletişim kurulabilir, insan cevap vermekte zorlanıyor.
Boğaziçi'nin Güney Kampüsüne grotesk bir manzara hakim. Bir yanda pek mühim bir görev ifa edercesine her gün cüppelerini kuşanıp bahçede dikilmeye çıkanlar, bir yanda soyunup otomobillerin üstünde tepinenler ve bunların karşısında bilim üretmeye çalışan bir akademi. Bilimsel ilerleme ve onun düşmanları hiç bu kadar dramatik bir şekilde resmedilmemişti.