“Bu tavır yalnızca o gecenin değil, Türkiye’nin de kaderini değiştirdi”
Yeni Şafak yazarı Ali Saydam “Büyük kırılmalardan biri de 15 Temmuz gecesi yaşandı. Milletin, Silahlı Kuvvetler’in ve Polis Teşkilâtı’nın ‘millî iradeden’ yana olanları birleşti ve güçlerini bağımsız, demokratik Türkiye’den yana koydular. Bu tavır yalnızca o gecenin değil, Türkiye’nin de kaderini değiştirdi” dedi.

Oluşturma Tarihi: 2021-07-15 09:41:46

Güncelleme Tarihi: 2021-07-15 09:41:46

Ali Saydam'ın bugün Yeni Şafak'ta yayımlanan “Büyük Kırılma” başlıklı makalesi:

5 yıl önce bugün… 15 Temmuz 2016 akşamı, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Ortaköy'de düzenlediği toplantıdaydık. Etkinlik sona ermiş, basın mensupları yavaş yavaş ayrılmaya başlamıştı ki haber geldi: “Köprü kapatılmış!”

Dünya Sağlık Örgütü'nün yeni sınıflandırmasına göre ‘orta yaşlı' biri olarak gördüğüm darbe ve muhtıra sayısı hiç de az değil…

27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri ile 28 Şubat 1997 postmodern darbe… Tabii 12 Mart 1971 muhtırası… Ayrıca, 27 Aralık 1979'da dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e, Kenan Evren'in de imzacıları arasında olduğu ‘uyarı mektubu'nun verilmesi ve 27 Nisan 2007 tarihli e-muhtıra…

Hasbelkader bunca darbe, muhtıra ve saymadığım ‘girişimleri' yaşamış biri ve medya mensubu olarak ilk kez 15 Temmuz gecesi ne ülkemin akıbetinden korktum ne de kendimin… Yalnızca eşim, Yeni Şafak'ta yazdığım için kısa süre endişelendi; o kadar…

Nedenini açıklayalım…

Biz bugünlere kolay gelmedik… Tarihimize pek çok ‘kırılma noktası' var… 1920 TBMM'nin açılışı… 1923 Cumhuriyet'in ilanı… 1950 çok partili döneme geçiş… 1983 ‘Özal liberalizmi' ve ekonomik gelişimin önündeki engellerin kaldırılması… 2002 yılına kadar baskılanmaya çalışılan ‘milliyetçi muhafazakâr' kesimin siyaset sahnesine çıkmasıyla ‘bürokratik oligarşiye' karşı bir duruş inşa edilmesi ve ‘millî bağımsızlık' politikasının savunulmaya başlanması…

2002 yılında başlayan ve derinleşen ‘millî bağımsızlık' çizgisini, bugün, “Doğu Akdeniz'de, Libya'da, Kuzey Irak'ta ne işimiz var?” diyen iç seslere rağmen sürdürdüğümüz mücadelemizde, millî maden, millî enerji ve millî savunma yatırımlarımızda, Ege kıta sahanlığındaki varlığımızda, Mavi Vatan'da görmek mümkün… Bürokratik oligarşi konusunda da daha iyi noktalara gelmek için önümüzde hiçbir engel yok…

Büyük kırılmalardan biri de 15 Temmuz gecesi yaşandı. Milletin, Silahlı Kuvvetler'in ve Polis Teşkilâtı'nın ‘millî iradeden' yana olanları birleşti ve güçlerini bağımsız, demokratik Türkiye'den yana koydular. Bu tavır yalnızca o gecenin değil, Türkiye'nin de kaderini değiştirdi. Türkiye'de askeri vesayet ve darbeler dönemi kapandı.

Fakat biliyoruz ki eskiden tek başına yeterli görülen ‘hard power' (sert güç) belli bir başarıyı sağlayabiliyor. Onun ötesine geçmek, 15 Temmuz gecesi kazanılan zaferi kalıcı hâle getirebilmek için o geceki mücadeleyi, neleri kaybedebileceğimizi unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Tıpkı Çanakkale Savaşı'nı, Kurtuluş Savaşı'nı, Cumhuriyet'i, Türkiye'nin demokratik geleneklerini olduğu gibi…

Bunun için de ‘soft power' (yumuşak güç) aksiyonlarını devreye almak, kültürel çalışmalara, üretimlere ağırlık vermek, Salı günkü yazımızda altını çizdiğimiz ‘mana'ya odaklanmak gerekir…

Boğaziçi Köprüsü'ne 15 Temmuz Şehitler Köprüsü adının verilmesi; 9 kişinin şehit edildiği Kazan'ın isminin Kahramankazan, Kızılay Meydanı'nın adının 15 Temmuz Kızılay Millî İrade Meydanı olarak değiştirilmesi, şehitlerimizin isimlerinin üniversitelere, sokaklara verilmesi bu adımlardan bazılarıydı…

Hatırlarsınız, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda darbeci generali vurduktan sonra şehit edilen kahraman Astsubay Ömer Halisdemir için 30 Kuş adlı kısa film çekilmişti. Uzun metraj sinema filmi Börü de yine önemli bir çalışmaydı.

Duygulara hitap edilerek yapılan iletişimin gücü ve olayın bilinmeyen ya da unutulmaya başlanan detaylarını sunarak insanların ‘tanık' olmasını sağlamanın etkisi başka çok az şeyde vardır.

Bu doğrultuda iki yeni adım daha atıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın destekleriyle çekilen 15/07 Şafak Vakti adlı film bugün gösterime giriyor.

Tabii bir de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin karşısına inşa edilen 15 Temmuz Demokrasi Müzesi var. Açılışı bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılacak müzede, özel ses ve görsel efektler kullanılmış.

Bu çalışmalar, muhalefetin tutumu karşısında daha da değer kazanıyor. Çünkü onların iki büyük açmazı mevcut… İlki, HDP ile kurdukları ama ‘kurmamış gibi' yapmaya çalıştıkları ittifak. İkincisi de “tiyatro” dedikleri, önemsizleştirmeye, neredeyse “Hükûmet kendi planladı” demeye getirdikleri 15 Temmuz… Öyle ya, onlara kalsa asıl darbe, 20 Temmuz 2016'da OHAL ilan edilmesiyle yapılmıştı; darbeci de FETÖ değil, hükûmetti…

Vicdanımız zaten almıyor da aklımız da yetersiz kalıyor. Düne kadar bir ‘oyun' olduğunu iddia ettikleri hain darbe girişimi için Kılıçdaroğlu, “Ben (zırhlı aracın yanından yürüyerek) geçtim” diyerek kendine bir kahramanlık hikâyesi çıkartmaya çalışıyor.

Olması gerektiği zaman milletiyle tek yürek olamamış muhalefetin bu çırpınışı hazin doğrusu… Kimseye beddua etmemek gerekir ama bedduaların en büyüğü “İlkesiz, omurgasız yaşa” olsa gerek…