Dolar

34,3242

Euro

37,5119

Altın

3.023,67

Bist

8.618,57

Büyükada tutuklamaları için Arap sokağında neler konuşuluyor?

Mısırlı hukukçu Hussein Saleh Ammar, Büyükada tutuklamaları sonrasında Arap kamuoyundaki Türkiye algısını TIMETURK’e yazdı.

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-07-24 16:22:23

Büyükada tutuklamaları için Arap sokağında neler konuşuluyor?

TIMETURK | HUSSEİN SALEH AMMAR

Beraberindeki başka Türk hukukçuların yanı sıra Alman ve İsviçreli eğitmenlerle birlikte İdil Eser'in, 5 Temmuz'da Büyükada'daki toplantıları sırasında tutuklanmalarını yakından takip etmeye çalıştım. 6 Temmuz akşamına kadar Türk Emniyeti'nden herhangi bir açıklama gelmedi. Sonrasındaki açıklamalar ise peşi sıra Uluslar arası Af Örgütü, Amerikan Dışişleri, Avrupa Birliği ve başka hukuk teşkilatlarından geldi. Açıklamaların ortak yönü gözaltına alınanlar için endişe belirtmesi ve işkenceden bahsetmesiydi. Ve ayrıca utanarak Türkiye'de insan hakları savunucularına yönelik yapılan operasyonun gelişigüzelliğiydi… Tıpkı Russian Today Arabic'in kendisinden aktardığı üzere Uluslar arası Af Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen'in tutukluya yöneltilen suçlamanın terör örgütü üyeliği olduğunu iddia etmesi gibi…

RESMİ SUÇLAMA BUNLARDAN ÇOK FARKLI

Bu gerçek değil. Oysa ki resmî olarak tutuklulara yöneltilen suçlama terör örgütüne yardım şüphesidir.

Devam eden zaman diliminde Arap dünyasından ve Batılı haber sitelerinden olayı takip etmeye çalıştım. Türk hükümetinden de önce Türk demokrasisine saldıran ve tarafsız olmayan bu medya kuruluşları da tıpkı yukarıda adını saydığım örgütlerin kullandığı dili kullanıyordu. Yayınlanan haberler, operasyonların gelişigüzelliği ile Türk ve yabancı hukukçuların sırf işlerinden ötürü gözaltına alındıkları noktasında şüpheye yer bırakmıyordu.

Sonra tutuklular savcılığa yönlendirildi. Savcı, şüphelileri soruşturmak üzere gözaltı sürelerini 7 güne çıkarttı. Bu süreçte de bazı Türk gazetelerinde şüphelilere yönelik suçlamalara delil teşkil eden konularla alakalı haberler yayımlanmaya devam etti. 11 Temmuz'da tutuklulara yönelik yeni bir karar alındı ve yine gazetelerde de haberler yayımlanmaya devam etti.

AYNI YAYIN POLİTİKASI SÜRÜDÜRLDÜ

Ancak aynı süreçte siz Türkler farkında olmasanız da, pek çok Arap ve Batılı yayın organı, genellikle yaptığı gibi Türkiye Cumhuriyeti hata da yapsa doğru da yapsa Türkiye'yi karalamak için yaptıkları yayınlara devam ediyorlardı.

TÜRK MEDYA KURULUŞU EKSİKLİĞİ…

Arapça olarak objektif değerlerle habercilik yapan bir Türk medya kuruluşunun eksikliğinde işte bu bahsettiğim Arapça çıkan haberlere dayanarak; Arap kamuoyundan üniversite hocaları, aktivistler, aydınlar, hukukçular; olay karşısındaki üzüntülerine dile getirip tutukluların salıverilmeleri gerektiğini beyan ettiler.
Evet… Türkiye, kendisine hukuk ihlâlleri yaptığına yönelik bitmek bilmez bir propagandanın yaşandığı dış dünyada kendisini savunacak medya kuruluşlarına sahip değildir. Medyada aksi ispat edilene ve kamuoyuna bu bilgi sağlanana değin bu bilgiler dolaşıyor.

Burada medya için savunduğum değer; objektif standartlardır. Bir ‘şey' hakkında hüküm verebilmemiz için iki tarafı da dinlememiz, konu hakkındaki bütün malûmata sahip olmamız gerekir.

Bu vasatta, bu propagandanın arasında tabii biz de hukukçular olarak meslektaşlarımızı savunmamak, geri durmak ve utanç sessizliğine gömülmekle suçlandık. Savunduğumuz şey, ulaşılan bilginin tamamının konuşulması, hukukî imkânlar içinde tıpkı bir kesimin anlatımının aktarıldığı gibi aktarılmayan görüşlerin de kamuoyuna ulaştırılması…

HER ŞEY TEK BİR OLGUDA BİRLEŞİYORSA…

Olgu, tutuklular üzerinde bir şüphe olduğu sürece polise şüphelileri tutuklamaya ve soruşturmanın devamına yönelik izin verir. Henüz gerçekleşmediğini gördüğümüz haliyle suçun tespiti halinde tutukluluk devam eder, şüphelerin kalkması halinde de salıverilirler. Olay şu an adlî makamlarda… Şüphelilerle alakalı şüpheyi sağlayan konular ise gördüğüm kadarıyla şunlar:

1. İş özgürlüğü, sivil toplumun çalışması özgürlüğü, siyasi özgürlük gibi pek çok açıdan Fikrî özgürlüklerin sağlandığı bir ülkede toplanmak için Büyükada gibi bir uzlet mekânının seçilmiş olması…

2. Söz konusu toplantıda Alman ve İsveçli bir toplumsal protesto hareketlerinde uzmanlaşmış eğitimcinin de bulunması…

3. Toplantı katılımcılarından bazılarının Fetullah Gülen Cemaatinin kullandığı kripto ByLock uygulaması kullanıcılarıyla ilişkili olması...

4. Toplantı katılımcıları ile birlikte Türkiye'yi bölünmüş halde gösteren bir haritaya ulaşılmış olması…

5. Konuyla alakalı iddiaları bir tarafa bırakıp da herhangi somut bir delile dayanmadığı halde Uluslar arası Af Örgütü ve Avrupa dışişleri bakanlıklarından yapılan açıklamaların tutuklulara yönelik işkenceye odaklanması…

Özellikle 3'üncü ve 4'üncü maddede saydığımız şekilde, bütün bunların tek başına hukukî alanda olduğu düşünülebilir, bir haritanın bulunması suç olmayabilir. Devletin zulmüne maruz kaldığını iddia eden bir cemaatin temsilcileriyle bir araya gelinmesi de belki tek başına anlaşılabilir. Ama bütün bunlar ve bunların dışında kalan başkaca sebepleri tek bir olgu içinde birleştirdiğimiz zaman gözaltına alınmaları haklarındaki şüpheler izale oluncaya kadar devlet için normaldir.

Bu durum onları yahut başka her hangi bir mahpusu ya da hukuku ihlâl edilen, işkence edilen bir başkasını savunmayacağımız anlamına gelmez. Şüphenin soruşturmayı zedelememesini diliyor ve Türk adaletinin masumların hapiste kalmasına izin vermeyeceğine olan inancımı ifade ediyorum.

Haber Ara