Canpolat: Bugün bir seçim olsa İstanbul’u kazanıyoruz
CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarının yanı sıra CHP İstanbul İl Örgütü'nün 16 Nisan referandumundaki durumu ile ilgili de konuştu.

Oluşturma Tarihi: 2017-09-09 14:30:32

Güncelleme Tarihi: 2017-09-09 14:30:32

CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat Türkiye gündemnie ilişkin açıklamalarda bulundu. CHP'ye olan desteğinin her geçen gün arttığını söyleyen Cemal Canpolat, “Bugün bize güvenen milyonlar var. Laiklik, cumhuriyet ve demokrasi temelli halkçı politikalarla iktidar olacağız” dedi.

SÖZCÜ'ye konuşan Canpolat, Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarının yanı sıra CHP İstanbul İl Örgütü'nün 16 Nisan referandumundaki durumunu da değerlendirdi.

Canpolat şunları söyledi:

“DEMOKRASİNİN TEMİNATI CHP”

Referandumda İstanbul'da 39 ilçenin 18'inde ‘Hayır' önde çıktı. 7 ilçede ise ‘Hayır' oylarının oranı yüzde 49… İstanbul'un sorunlarını da, çözümlerini de biliyoruz. Yoğun göç dalgası nedeniyle kentin yani eski İstanbul dediğimiz bölgenin çeperlerini ötekileştirilmiş, yoksul, ezilen, işçi yurttaşlarımızın yaşadığı semtler oluşturuyor. 1990'lardan beri gerçekleştirilen seçimlerde partimizin en az oy aldığı bölgeler İstanbul'un çeperleri, İstanbul'un arka yakasıydı. Son dönemde izlediğimiz politikalarla bu durum tersine çevrildi. Şu an yurttaşlarımız Türkiye'de barışın, adaletin ve demokrasinin teminatının CHP olduğunu görüyor. Halkın partimize olan ilgisi ve desteği her geçen gün artıyor. Bugün İstanbul'da seçim olsa İstanbul'u kazanıyoruz.

“BİZ BİRBİRİMİZİ ANLAYABİLİRİZ”

Şöyle bir deyim vardır, ‘iki yakasını bir araya getirmek'. Bu deyim, bir kişinin maddi ya da manevi güçlükten, sıkıntıdan kurtulması anlamında kullanılır. Türkiye'nin referandum sonuçları haritasına baktığımızda Trakya'dan Ege'ye, Ege'den Akdeniz'e, Akdeniz'den Güneydoğu ve Doğu Anadolu'ya uzanan bir ‘Hayır' cephesinin ağırlığını görüyoruz. Türkiye'nin doğusuyla batısı, yani iki yakası bir araya gelmeli.
BİZ birbirimizi anlayabiliriz, yeter ki aynı masada buluşalım. Türkiye'nin ‘iki yakasını bir araya getirecek' çözüm doğu ile batının ortak siyaset alanında buluşmasıdır. Laiklik, cumhuriyet ve demokrasi temelinde bu buluşmayı gerçekleştirecek halkçı politikalarla iktidar olacağız.

“GERİCİLİĞE İZİN VERMEYECEĞİZ”

Önderimiz Atatürk, birinci kongrede yaptığı konuşmada Türkiye'nin gerçeklerini anlatırken önemli bir maddeye değiniyor. Diyor ki; Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünün partisidir. Yani Şırnak'ın da, Diyarbakır'ın da, Edirne'nin de partisidir. Biz bu güzel ülkemizin gericileştirilmesine, bölünmesine, ayrışmasına izin vermeyeceğiz. Cumhuriyet ilelebet var olacak.

Referandum sonuçlarına bakıldığında muhalefetin artık özgüven içerisinde çalışması gerekiyor. Biz güçlüyüz, kalabalığız, haklıyız. Korkaklar, sinerler, susarlar, boyun eğerler. Bugün bize güvenen milyonlarca insan var. Biz sadece bu insanların gururu için bile hiçbir koşulda geri adım atmayacağız.

Toplumsal muhalefetin en çok ihtiyaç duyduğu şey böyle bir özgüven. CHP hesap veren, özür dileyen, üstüne gelince geri adım atan pozisyona düşmemeli. Özgüven eksikliğini tüm muhalefetin üzerinden atması şart. Hiçbir demokrasi, hiçbir hak sandıklara oy atarak kazanılmadı. Mücadele olmadan cesaret olmadan karanlıktan aydınlığa çıkılmaz.

“TOPLUM ADALET BEKLİYOR”

Halk, devletin tüm imkanlarıyla üzerinde her türlü baskıyı kuran partiye karşı kalabalık olduğunu biliyor ama birinin ses çıkarmasını bekliyor. Biz halkın sesiyiz. Her kim mağdursa, her kim baskıya uğramışsa biz onun yanındayız.
AKP, herkesi MHP gibi yanına çekip, kendi çizdiği sınırlarda siyaset yapmaya zorlamak istiyor. Toplumsal muhalefet AKP'nin dayatmalarına karşı dik durmalıdır. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, yargıda, toplumda ve ekonomide adaletsizlik toplumu derinden etkiliyor ama bunları yazanlar, söyleyenler vatan haini ilan ediliyor. Böyle olunca sanki toplum şikayetçi değilmiş gibi gösteriliyor. Toplum adalet talebiyle kaynıyor.

‘CÜBBELERİNİ İLİKLEMEK İÇİN DÜĞME ARAYAN HUKUKÇULARA DÜĞMELİ CÜBBE GÖNDERECEĞİZ'

Cemal Canpolat, son günlerde sıkça tartışılan “yargı-siyaset” ilişkisine de dikkat çekti. İlginç bir eyleme imza atacaklarını söyleyen Canpolat, Danıştay Başkanı Zerrin Göngör'ün CHP'nin Adalet Yürüyüşü ve Kurultayı'na yönelik sözlerini eleştirdi. Güngör'ün, Danıştay'ın 149'uncu kuruluş yıldönümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı karşıladığı sırada cübbesinde düğme aradığı görüntüyü hatırlatan Canpolat şunları söyledi:
Danıştay Başkanı, ‘Sözde Adalet Yürüyüşü' diyerek yandaş medya ağzıyla konuşuyor. Bu Danıştay Başkanı'ndan da, bu yargıdan da, bu zihniyetten de adalet beklemiyoruz. Biz halkın sesini duyurmak, vicdanlarda adaleti sağlamak için çalışıyoruz.

“AYRICALIK TANIMAZ”

Hukukçların cübbeleri dünyanın tüm adil ve demokratik ülkelerinde düğmesizdir. Hakim, savcı ya da avukat, hukukçu kimliğiyle bulunduğu bir konumda hiç kimsenin önünde eğilmez, düğme iliklemez. Çünkü güçlü ile güçsüz, zengin ile fakir, siyah ile beyaz, hukukun önünde birdir, eşittir. Bir hukukçu cübbesini giydiği andan itibaren herkesi hukukun önünde eşit göreceğini ve kimseye ayrıcalık tanımayacağını kabul eder.
Yargı mensuplarının iktidardaki başkan yani siyasi parti tarafından atandığı bir ülkede mahkemelerin adalet dağıtabilmesi mümkün mü? Cübbelerini iliklemek için düğme arayan o sözde hukukçular için hazırladığımız bol düğmeli cübbeleri hediye olarak göndereceğiz. Bundan sonra ellerini attıklarında boşa düşmezler, güzel güzel önlerini iliklerler. Bu jestimizi kabul etmelerini bekliyoruz, onlara da bu yakışır.

“MECLİS DEVRE DIŞI”

Bugün parlamento devre dışı bırakılmış durumda… Meclis'in kapısında savcılar bekliyor. Böyle bir Meclis'te muhalefet yapmanın bir anlamı kalmadı. Her sorunun açıkça konuşularak tartışıldığı alternatif alanlar yaratmalıyız. Mesela 1966 yılında Bertrand Russell'in öncülüğünde 18 ülkeden temsilcilerin katılımıyla ABD'nin Vietnam'daki savaş suçlarını incelemek için kurulan mahkemeler benzeri herkese açık alternatif yargılamalarla gerçeği arayabiliriz. Böyle bir mahkeme yaptırım uygulamasa da tarih önünde ABD'nin savaş suçlusu olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymayı başarmıştı. Türkiye'nin en saygın hukukçularının, bilim insanlarının görevlerinden uzaklaştırıldığı bu dönemde böyle bir mahkemenin kurulması düşünülebilir.