TİMETÜRK ÖZEL/ENES KESKİN
SETA Avrupa Araştırmacısı Zeliha Eliaçık, Türkiye-Almanya arasındaki gerginliklerin iki temel ayağı olduğunu; birincisi; Almanya'nın Türkiye'nin yeni dış siyasetine ayak uyduramaması, ikincisi; Türkiye'nin Almanya'daki Türklerle olan sıkı bağının Almanya devleti tarafından endişeyle karşılanması olduğunu belirtti.
İŞTE ZELİHA ELİAÇIK İLE YAPTIĞIMIZ RÖPORTAJ:
1-Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin belki bu noktalara gelmiş olmasında birçok neden var ama size göre bu gerginliğin ana nedeni nedir?
-Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin kırılmasında pek çok etken var ancak bunu yakın dönem olarak incelersek, burada özellikle Türk-Alman ilişkilerinde yapısal olarak sürekli devam edegelen gerginlikler var. Özellikle Almanya'nın belli meseleleri Türkiye'ye karşı hep elinde bir kart olarak kullanması söz konusu. Burada terör örgütü sempatizanlarının ve belli etnik ve dini grupların Türkiye'ye karşı kullanılmasını örnek gösterebiliriz. Terör noktasında PKK'ya yönelik Almanya'nın neredeyse müsamahalı diyebileceğimiz bir tutumu var. Bunun dışında bazı iç meselelerin Türkiye'yi baskı altına almak için kullanması, Türkiye ile Almanya ilişkileri arasında yapısal meseleler diyebiliriz. Bunun temelinde de Almanya'nın şimdiye kadar Türkiye'ye karşı kendini konumlandırırken hep bir nüfuz alanı olarak görmüş olması var diyebiliriz.
GEZİ OLAYLARI VE REFERANDUM SÜRECİ
Yakın gelecekte ise ilişkilerin bu kadar gerildiği dönem ne zamandır diye baktığımızda Gezi protestolarını arka planda tutarak referandum sürecini söyleyebiliriz. Yine daha önceden Ermeni yasa tasarısının Türkiye'ye karşı Lobi'nin Türk aktörleri tarafından gündeme getirilmesi ve kabul edilmesi de önemli bir sorun olmuştu. Bu süreç Almanya'da zaten olumsuz bir hava oluşturmaya başlamıştı. Bu durumdan sonra Türkiye'deki referandum süreciyle gerginlik zirveye taşındı. Peki, bu neden böyle oldu? Çünkü hem Almanya'daki seçimler hem Türkiye'deki bu dönüşüm gerginlikleri tetikledi. Hem Türkiye Almanya'da oy toplamak için iç siyaset malzemesi haline getirildi hem de Türkiye'deki seçimler Almanya açısından çok da muteber görülmeyen kabullenilmeyen bir iktidarın değiştirilmesi için bir fırsat olarak görüldü. Özellikle bu son seçimde ve referandumda Türkiye sanki kaybediliyor gibi bir hava oluşturulmaya çalışıldı. Sanki Türkiye'de bir rejim değişikliği oluyor ve Türkiye'yi kaybediyoruz gibi bir havaya girdiler. Bu noktada da Türk siyasetçilerine ve devlet adamlarına yönelik ciddi yasaklar getirildi. Geçtiğimiz hafta devlet töreniyle karşılanan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkeye girip giremeyeceğine yönelik tartışmalar yapılıyordu. Türk siyasilerine yönelik o dönem için haddini aşan bu uygulamalar gerginliği zirveye taşıdı. Aslında Türkiye açısından bir krizden bahsedemeyiz ama değişen bir Türkiye'den bahsedebiliriz.
"ALMANYA, TÜRKİYE'NİN YENİ DIŞ SİYASETİNE AYAK UYDURAMADI"
Nedir bu yeni dış siyaset? Kendi çıkarlarını ve önceliklerini kendisi belirleyen yeni bir dış siyasetten bahsediyoruz. Üstelik sadece batı bloğu ile ya da sadece belli büyük aktörlerle değil bütün aktörlerle artık kendi dış siyaset öncelikleri çerçevesinde masaya oturan bir Türkiye var. Türkiye'nin burada bir numaralı önceliği güvenlik, terör ve sınır meselesi. Türkiye'de giderek içerde güçlenen ve hem bürokraside hem dış siyasette bir dönüşüm gerçekleştiren Ak Parti hükümetini ve Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a yönelik bir kabullenememe var. Çünkü şimdiye kadar Türk-Alman ilişkileri çok daha farklı dengelerde yürüyordu, Almanya'nın daha çok söz sahibi olduğu bir dengeydi bu. Türkiye artık hayır dediği noktada Almanya ile çelişmeye başladı. Çıkar çatışmaları yaşandı ki bunun reel politikada karşılığı var. Bunu Almanya ve Türkiye'nin Balkan siyasetine baktığımızda görüyoruz.
Temel olarak ben, Almanya'nın artık son umut diye belki ciddi gayret sarf edilerek bu referandum sürecinde gerginliğin tırmandırıldığını düşünüyorum. Bu durumu iki yönlü olarak okumak gerekiyor. Hem Türkiye'deki değişime yönelik bir tepki hem de Almanya'daki iç siyasete yönelik... Belirtmek istediğim önemli bir nokta da Türkiye'deki hükümetin ve devletin artık Almanya'daki Türklere yönelik ciddi bir diaspora siyaseti geliştirdiğini biliyoruz. Bu da Almanya'yı oldukça rahatsız ediyor. 2008'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "asimilasyon bir insanlık suçudur" dediği zamandan itibaren ciddi bir gerginlik yaşandığını düşünüyorum. Türkiye'deki iktidarın oradaki Türklerle olan karşılıklı sıkı bağı Almanya'yı rahatsız ediyor. Almanya bunu bir iç mesele olarak görüyor. Dediğim gibi Türk-Alman ilişkilerindeki temel sorun yapısal sorunların giderilememesidir. Diğer konjonktürel sorunlarda buna eklemleniyor. Temel gerginliğin iki ayağı var; birincisi dediğim gibi Almanya'nın Türkiye'nin yeni dış siyasetine ayak uyduramaması, ikincisi; Türkiye'nin Almanya'daki Türklerle olan sıkı bağının Almanya devleti tarafından endişeyle karşılanması.
2- Türkiye'nin ABD ile Almanya ile ilişkilerinin eş zamanlı olarak bozulmasını neye bağlıyorsunuz? 15 Temmuz süreci bunda ne kadar etkili oldu?
-Her iki ülke ile olan krizlerde esas noktanın terör meselesi olduğunu görüyoruz. ABD'nin Suriye'de Türkiye ile değil de terör örgütleriyle işbirliği yapmış olması ve Türkiye'yi yalnız bırakması, Almanya'nın yine benzer şekilde PKK'nin Avrupa'daki merkezi haline gelmesi ile bu noktada ABD ile benzer bir siyaset işlediğini görüyoruz. İkinci konu ise FETÖ... Türkiye'de bir 15 Temmuz darbe girişimi oldu ve bu konuda Almanya ve Amerika arasında bir tutum birliği olduğunu biliyoruz. Alman siyasetindeki transatlantik etkiyi Almanya'nın o yeniden savaş sonrası kuruluş dönemindeki Amerika'nın belirleyici rolünü unutmamamız gerekiyor. Elbette burada terör noktasında Türkiye'ye karşı bir siyasi birlik söz konusu ve 15 Temmuz darbe girişiminde her iki ülkede de bekle gör siyaseti izledi diyebiliriz. Nitekim FETÖ konusunda o tutum birliği devam ediyor
Amerika daha himaye eder pozisyonda Almanya ile beraber Türkiye'ye örneğin darbede dahli bulunan kişilerin verilmesi noktasında iki ülkede çekimser davranıyor, vermiyor. Son ziyaretle bu noktada bir siyasi birlik görüyoruz. Gerçi Merkel'in bu noktada açıklamaları olumluydu ve FETÖ meselesini tekrar ele alacaklarını dile getirdi ama Alman toplumda da ciddi endişeler var. FETÖ konusunda Türkiye'nin argümanlarına kulak veren çevreler de var tabi bunlar Türkiye açısından olumlu. 15 Temmuz süreci bu noktada oldukça etkili ve Almanya'daki Türk varlığı krizlerde yine belirleyici ikinci bir unsur. Esas mesele Türkiye'nin değişen yapısı ve uluslararası konjonktüründe bizim lehiminize işlemesiyle mülteci meselesi gibi Türkiye'nin Orta Doğu'da kilit bir aktör noktasına gelmesi hem sahada kazandığı başarılarla hem de masada kazandığı başarıları İdlib durumunda gördüğümüz gibi kilit bir noktada oluyor . Bu durum batılı müttefiklerimizi Türkiye'ye karşı yeniden bir pozisyon almaya itiyor ve bu noktada da Türk siyasetine uyum sağlayamadığı görülüyor buna ABD ve Almanya benzer tepkiler veriyor ve bunun zamanla değişeceğini göreceğiz.
3- Trump'ın hem Türkiye'yi hem Avrupa'yı hedef alması iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşme nedenlerinden birisi diyebilir miyiz?
-Trump'ın ticaret savaşları diye adlandırılan hem Almanya'ya yönelik ticari yaptırımları hem Türkiye'ye yönelik yaptırımları elbette her iki ülkeyi birbirine yaklaştırdı. Amerika'nın izolasyon siyaseti dışarda yalnız bırakılan ülkelerin yeniden kendi içinde iş birliğine gitmelerine neden oluyor. Avrupa 'da özellikle Almanya'nın bu duruma çok hazırlıksız yakalandığını düşünüyorum. Trump artık Avrupa'ya açıkça "yükünüzü alın" dedi. Özellikle askeri yük ve Orta Doğu'da artık inisiyatif alın dedi. Almanya'nın da "daha güçlü bir Avrupa" diyerek buna cevap verdiğini düşünüyorum. Burada yeni müttefiklere ihtiyaç var yeni krizlere değil... Türkiye ile yakınlaşmasını da böyle görelim. Türkiye açısından da ekonomik iş birliği oldukça önemli. Trump meselesi her iki ülkeninde kazan kazan ilişkisine girebileceği bir nokta.
4-Erdoğan'ın ziyareti sırasında Alman basınının Can Dündar meselesini gündeme almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"CAN DÜNDAR VE ALMAN YEKİLİLER ARKA PLANDA GÖRÜŞTÜ"
-Tabii burada mesele daha çok Türkiye üzerinden insan hakları, özgürlükler, tutuklu olduğu iddia edilen gazeteciler üzerinden mesele işleniyor. Bu durum işin tamamen politik yanı bunu biliyoruz ve bu Türkiye ile Almanya arasındaki reel politikayı perdelemek için bir yapay argümandır. Ama şunu da unutmayalım ki Almanya'da Türkiye karşıtı Lobi oldukça etkili baskı kuracak şekilde etkin ve bunun medya ayağı da var. Can Dündar ve özgürlükler meselesi üzerinden Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Can Dündar meselesini de şöyle okumak gerekiyor. Daha önce attığı tweetlere bakılınca orada bir provokasyon yapmaya hazırdı ancak ben Can Dündar ve Alman yetkililer arasında arka planda görüşme gerçekleştirdiklerini düşünüyorum. Çünkü bir nevi akredite edilerek basın toplantısı için resim kurtarılmış oldu yani basın özgürlüğü noktasında bir sınırlama getirilmemiş gibi oldu.
Ancak Can Dündar toplantıya gitmeyerek "Erdoğan'ın da Can Dündar'ın toplantıya katılması halinde toplantının iptal edilebileceği konusunda bir uyarısı vardı" bunu da riski etmemiş oldu. Alman yetkililerle Can Dündar arasında bir danışıklı dövüş olduğu çok açık bunu önceki provokatör açıklamaları göz önünde bulundurursak Can Dündar‘ın kendi inisiyatifi ile gerçekleştirmiş olabileceğini düşünmek gerçekten güç. Bu gibi isimler üzerinden Türkiye'ye hep baskılar devam edecektir. Can Dündar ya da diğer isimler üzerinden Türkiye'ye karşı lobi faaliyetleri Türkiye'nin iç işlerine müdahaleyi ya da Alman hükümeti üzerinde Türkiye'ye yönelik baskıyı bu isimler üzerinden sürdürmeye devam edecektir.
5-Son ziyaretle birlikte iki ülke ilişkilerinde neler değişti?
-Özellikle ben Almanya açısından ciddi bir normalleşme olduğunu düşünüyorum. Ancak bu normal iyileşmeyi pembe gözlükler ile görmemek gerekiyor ve bizim bunuda çok soğukkanlı bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. O da şudur; iki ülke ilişkilerinin kopamayacağı anlaşıldı yani gerginliklerin çok uzun süre sürdürülemeyeceği bunun iki ülke açısından çok maliyetli bir şey olduğu anlaşıldı. Türkiye hep normalleşmeden yanaydı ve bu krizlerin niye olduğunu anlayamıyorduk. Neden mesela Türk devlet adamlarına yasaklar getiriliyor? Neden Türkiye'nin hassas kırmızı çizgisi PKK noktasında Almanya'nın bu kadar müsamahakâr davranıdığını ve kriz çıkaran noktaları anlayamıyorduk. Almanya burada daha çok krizi sıfırladı diye düşünebiliriz bu noktada. Bu yasakları getiren, krizi tırmandıran biz değildik Almanya tarafıydı. Bu noktada onlar geri adım atmış oldu.
Nasıl oldu bu? Davet Almanya'dan geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan askeri bir törenle karşılandı. Yani devletin en üst kademesinden bir daveti kendileri böylelikle krizleri Almanya noktasında sıfıra çekilmiş oldu. Peki bundan sonra ne olacak? Normalleşmeyi kesinlikle şöyle anlamamak gerekiyor. Türk-Alman ilişkileri hep olduğu gibi olacak. Hayır böyle olmayacak. Çünkü Türk-Alman ilişkileri Türkiye açısından yeniden kurgulanıyor. Türkiye'nin bütün ilişkileri yeniden kurgulanıyor. Bu kurgunun temelinde eşit göz hizasında simetrik bir ilişki var. Alman tarafı ne kadar uyum sağlayacak bunu zaman gösterecek bize. Bu noktada çok olumlu işaretler olduğunu düşünmüyorum ancak Türk-Alman ilişkilerinde kaçınılmaz olan noktalar var. Yani ilişkiler şu an en çok nerelerde normalleşti? Ekonomik ve mülteci alanında.Tabi burada Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti üç günlük bir ziyaret değil bunun öncesi ve tabi ki sonrası var. Yakın zamanda Ekim ayı içerisinde geniş bir heyetle Almanya Ekonomi Bakanı yeni bir anlaşma yapmak için Türkiye'ye gelecek. Bu noktada enerji, ekonomi, teknoloji alanında ciddi bir işbirlikleri söz konusu olacak. Türkiye'deki Alman firmaları sayısı 7 bini aşıyor. Almanya da Türkiye karşıtı lobilerin ve medya kuruluşlarının yaptığı "Türk hükümetine karşı bir deklarasyon yayınlayın" çağrısını reddetmişti. Liberal ekonomik çevreler Türk-Alman ilişkilerinin iyileşmesinden yana, yani ekonomik çevrelerin meselesi kar elde etmek.
MÜLTECİLER KONUSU VE TÜRKİYE
Mülteci meselesinde ne Alman hükümetinin ne Merkel'in ikinci bir mülteci krizini kaldırması mümkün değil. Şu an Almanya'da ciddi iç karışıklıklar söz konusu ve iç siyaset oldukça gergin. Daha yeni Almanya'da bir kamuoyu şirketinin yapmış olduğu açıklamada ırkçı AfD partisi yüzde 18'lere dayanmış durumda. Bu, Almanya açısından gerçekten ciddi bir tehlike. Mülteci konusunda Almanya'nın Türkiye'ye ihtiyacı var ve işbirlikleri bu alanlarda devam edecektir. Diğer noktada Almanya, Türkiye'nin yeni dış siyasetine uyum sağlamayı, Türkiye'nin içişlerine müdahale etmemeyi ve çıkar noktalarında ilişkilerine sürdürmeyi ne kadar öğrenirse ilişkilerde o kadar iyiye gidecektir diye düşünüyorum.
Zeliha Eliaçık kimdir?
Zeliha Eliaçıkİlk, orta ve lise eğitimini Türkiye'de tamamladıktan sonra Almanya'da yabancı öğrenciler için üniversiteye hazırlık okulu “Studienkolleg”ten dönem birincisi olarak mezun oldu. Almanya'nın Ruhr Bochum Üniversitesi Oryantalistik ve Siyaset Bilimi bölümlerini (çift ana dal) bitiren Zeliha Eliaçık “İsrail Devletinin Kuruluşundan Günümüze Yemen Yahudilerinin Sosyal ve Hukuki Statüleri” isimli saha çalışmasıyla aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı. Alman Akademik Değişim Servisi'nin (DAAD) burs ve teşvikleriyle Suriye, Yemen ve Ürdün'de beş yıl sürey ile alan çalışmaları ve akademik görevlerde bulundu. Son olarak Alman-Ürdün Üniversitesi'nde öğretim görevlisi ve kültür işleri sorumlusu olarak çalıştı. SETA İstanbul Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü'nde göreve başlayan Eliaçık ağırlıklı olarak Şarkiyat (Oryantalistik), Müslüman ve Avrupa toplumlarında azınlıklar, Almanya'nın dış politikası ve İslam siyaseti alanlarında çalışmalar yapmaktadır.