Davutoğlu: Başka yol kalmazsa parti kurulur
Yeni parti kuracağı iddia edilen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu bu kapsamda gazeteci Yavuz Oğhan'ın, 'Bidebunu İzle' programına konuk oldu. Davutoğlu, 'Yeni bir parti mi kuruyorsunuz?' sorusuna, 'Yaptığım gezilerin ardından başka yol bırakılmazsa geriye parti kurma seçeneği kalır' diye cevap verdi.

Oluşturma Tarihi: 2019-07-18 13:32:41

Güncelleme Tarihi: 2019-07-18 13:32:41

AK Parti'ye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştirilerde bulunan eski Başbakan Ahmed Davutoğlu, "Yaptığım gezilerin ardından başka yol bırakılmazsa geriye parti kurma seçeneği kalır" dedi.

Yeni parti kuracağı iddia edilen eski Başbakan Ahmet Davutoğlu medya buluşmalarına başladı. Davutoğlu, bu kapsamda gazeteci Yavuz Oğhan'ın, 'Bidebunu İzle' programına konuk oldu. Ahmet Davutoğlu, YouTube'tan yayınlanan programda gazeteciler Yavuz Oğhan, Akif Beki ve İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtlıyor.

MHP- AK PARTİ İTTİFAKI

Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkan kısımlar şu şekilde:
"Yurt dışında benim Mavi Marmara dolayısıyla yaptığım konuşmadan tutun da bir takım dış politikanın da hedefindeysem anlarım. AK Parti'nin girdiği ittifak ilişkilerine girmesinden rahatsız olduğunu hep söyledim. Mart ayında bunu Erdoğan'a da aktardım. Bu ittifak ilişkisi AK Parti'nin doğasını bozmakta ve MHP'ye oy kaçırmaya neden olacağını anlatmaya çalıştım. Bundan dolayı Bahçeli'nin bana öfkelenmesini anlarım. Ama benim anlayamadığım şey, kendileri için makamımdan ayrılmayı göze aldığım kişilerin hedefinde olmam. Benim yakınlarımın, eşimin konferansının iptal edilmesini anlayamam. 15 Temmuz gecesi sokağa inip, beyaz gömlekleriyle direnmiş İstanbul, Ankara il başkanımız sadece 'Davutoğlu döneminde atandı' deyip, görev teslimlerde konuşmasına bile izin vermeyip atmak nedir? Beni gönülden yaralayan bir şeydir bu"

PELİKAN DOSYASI

Pelikan dosyasına da değinen Davutoğlu "Sadece bir muhtelif grubun bunu yazıp deklere etmesi değildi mesele. 2 Kasım günü bu ülke yeni bir umuda uyanmıştı. 4 yıl seçimsiz yıllar. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Bütçe açığı yüzde 1.8'lere inmiş, ÜFE yüzde 3.2 idi. Böyle bir ortamdaki Türkiye'nin yaşamasını istemeyen kimlerse, bunu sadece Erdoğan'la aramda gibi görmeyin lütfen, şimdi düşündüğümde bunun daha kapsamlı bir planın, arka arkaya gelen seçimler ve son derece özünden koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye'nin yüzde 50+1'e mecbur edildiği bir koalisyon için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu." dedi.

ERDOĞAN-DAVUTOĞLU GÖRÜŞMESİ

Davutoğlu, konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü:
"Ben AK Parti'nin genel başkanıydım, bir an bile bir hizip düşüncesi zihnime gelse onu zihnimden atmak için her şeyi yaparım. Ben şunlar bana yakın, bunlar bana karşı diye bir tutum takınmak benim siyasi anlayışıma karşı. Ben o zaman Yüksekova'da ve Iğdır'da olan şehidimin cenazesiyle meşgulken liste tartışması gündemdeydi. Bakın manifestoyu yayımladığımda bütün AK Parti kitlesine hitap ettim. Ben onlarla yağmurda, sıcakta 2 seçim geçirdim. Ben o kitlenin yaptıkları fedakarlıkların farkındayım. Hiçbir zaman bir hizip başı olmamaya özen gösterdim. Hiçbir grup bir tarafla parti içinde bir çalışma yaptığıma şahit olmamıştır. Yazılı metinler verdim, düzeltilmesi için her şeyi yaptım.Ben bunları fark ettiğimde, Temmuz 5-6 2015, baktım ki 7 Haziran'da zor bir süreç geçirmişiz. İnsanlar gidip benim Cumhurbaşkanına gidip onun altını oymaya çalıştığımı söyleyip fitne koyanlar var. Gidip Cumhurbaşkanı ile konuştum.

Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları pür parlamenter sistemine ikna edelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım' dedim. Siz başbakan olun ve bütün yetki sizde olsun. 'İsterseniz ben danışmanınız olayım istemiyorsanız ben akademisyenliğe dönelim' dedim. Perşembe gününe kadar siz tefekkür edin, istediğiniz arkadaşlarla konuşun dedim. 'Benim size meydan okuma gibi bir kaygım yok' dedim. Erdoğan, 'Böyle devam edelim' dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi. Aramızdaki hukuk zedelenmezdi.

Kırgınlığı keşfetmiş olmak güzel bir şey ama önce hepimiz karşı tarafı ne kadar kırdığımıza bakalım. Ben kırgın değilim. Ben bayram tebriği için aradım Cumhurbaşkanını. Ben hukukları gözetirim. Benim kırgınlığım şahsıma yapılan şeylerden kaynaklanmıyor. Bana o iftiraları atanlara şahsi kul hakkım helal olsun. İstikşafı görüşmeler bağlamında ben MKYK'da oturdum saatlerce konuştuk; 'Bir, biz neden oy kaybettik, samimi görüşlerinizi söyleyin; iki, bundan sonra ne yapmalıyız?' diye sordum. Birinci soruya verilen cevaplar hep siyasi etikle alakalıydı. O zaman dedim bununla ilgili partili siyasi etik kurulu kuracağız dedim. İkinci soruya o heyetin büyük çoğunluğu CHP ile koalisyon kuralım dedi. Bir kısım da MHP ile koalisyon dedi. Ama seçimlerin yenilenmesi üzerinde de durduk.

Davutoğlu, "Siz koalisyonu Erdoğan'sız bir AK Parti için mi istediniz?" sorusuna "Tarafsız ama AK Parti'nin manevi olarak lideri durumunda. 12 Eylül kongresine giderken, Ankara'da ilk olarak alternatif MKYK listeleri hazırlanırken, Cumhurbaşkanına 'ben burada liste tartışması yapmam dedim.Kimi istiyorsanız onu getirin' dedim. 'Birileri size gelip senaryolar söylüyor ya benim tek hedefim bu partiyi kurumsallaştırmak' dedim. Bu parti kurumsallaşırsa Türk siyasetinin en geniş örgütlenmesi olacak dedim. Ben sizin kurduğunuzu yaşatmaya çalışıyorum dedim. İzin vermezseniz ya sizin ya benim ömrümde bu parti biter dedim. Ben hiçbir zaman Cumhurbaşkanı'nın liderliğini elinden almak, onu etkisiz kılmak niyetinde olmadım. Böyle küçük hesaplar peşinde olsaydım Başbakanlığı bırakmazdım." diye yanıt verdi."

BAŞBAKANLIK GÖREVİNDEN İSTİFA ETMESİ

Davutoğlu sözlerine şöyle devam etti:
"Devlet işleyişi bağlamında hata yaptığımı düşünmüyorum, başbakanlığı bırakmam konusunda. Bırakmamış olsaydım çok çirkinleşen bir siyasetin parçası haline gelirdim ve parti bölünürdü. O gece üç yol vardı önümde. (2 Mayıs gecesi) Gece ayrısı kalkıp tek başıma bir yere çekilerek aldım. Çalışma odama çekildi. Bu muameleyi ne kalbim, ne aklım be vicdanım aldı! Ne yaptım ben? Ter dökmekten, ailemi ihmal etmekten başka ne yaptım! Üç gün üst üste aynı yatakta yatmadım ben. Üç yol var önümde. Bir; MKYK ile bana, 'Sen başbakan gibi görün ama başkana olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma' dendi. Bunu benden Cumhurbaşkanı ve MKYK'ya imza atanlar istiyordu. Ben kendimi bilirim benden her şey olur da düşük profilli olmaz. (Kukla mı demek istiyorsunuz?) Öyle bir ifadeyle dolaylı da olsa kimseye söylemem. Ben böyleydim, akademik hayatta da böyleydim. İkinci yol, mücadele etmekti. Kongreyi kazansam bir türlü kazanmasam başka türlü bölünürdü parti. Buradan izzetle girdiğim yoldan izzetle çıkmanın yolu çekilmek olduğunu söyledim o gün çalışma odamda. Keşke diyorum, bir ay daha sabredip Haziran ayınca vize muafiyetini alıp ayrılsaydım. Aynı gün AB Komisyonu AB Konseyi'ne Türkiye ile vize muafiyeti başlatılması kararını gönderen kararı gönderdi. Ve Haziran ayı içinde kalkacaktı. Siyasi etik kanunu vardı, o zaman 72 maddeden 7'si kalmıştı. Siyasi etik çıksın sonrası daha sonra tamamlanır gibi bir durum vardı."

BABACAN VE GÜL ÇIKIŞI

"Partiden ayrılma opsiyonunuz masada duruyor. Peki, Babacan ve Gül ile arkadaşları bu kararı aldılar. Neden onlarla birlikte değilsiniz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:
"Şimdi, Sayın Gül ve Babacan bir parti kurma konusunda bir irade beyan ettiklerini ben duymadım. Babacan ile bir yıldır görüşmedik. Babacan ile aramızdaki hukukun ölçüsü yoktur. Hep bir güven ilişkisi oldu aramızda. 1 Kasım'da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlarımızdan biriydi. Çünkü Türkiye'nin Babacan gibi arkadaşlara ihtiyacı var. Yetişmiş devlet adamlarından bir kişiyi bile ihmal veya israf etmek bir milletin yapabileceği en ağır israftır. Hakkında herhangi bir olumsuzluk olmayan bir devlet adamının gitmesi en büyük israftır. O süreç içinde bir yıl içinde çok istişarelerde bulunduk. Muhtemelen Babacan benim manifestomu okuduğunda kendisi de imza atacak nitelikte görmüştür diye düşünüyorum. Ben bu konuda da elimden geleni yaptım, beraber olabilmek için. Parti içinde de dışında da, hep konuştuk. Önümüzdeki dönem ne gösterir bilemem ama bu soruyu Ali Bey'e de sormak lazım."
"Benimle ilgili çalışmış herhangi bir arkadaşıma haksızlık yapılmasına tahammül göstermem. Ali Babacan'a soruşturma başlatıldığında aradım, destek verdim. Babacan'ın bürokratik ciddiyetine, titizliğine şahidim. Onun arkasında durmak benim görevim. Bu kim olursa olsun. Manifestodan sonra bir kendisiyle görüştük. Dostane bir görüşme oldu. Öneri götürmedim. 31 Mart öncesinde Ali Bey'e 31 Mart'tan sonra Türkiye'yi kritik bir zaman beklediğini, hepimizin konuşması gerektiğini, beklemek gerekmediğini, 31 Mart'ta AK Parti çok büyük oranda bir zafer kazansa da kazanamasa da yanlış gidenleri söylememiz gerektiğini söyledim."

"PARTİ KURMA BÖLÜCÜLÜK DEĞİLDİR"

"Sayın Babacan bir açıklamayla ayrıldı. Belki bir yöntem farkı. Saygı duyarım herkesin kararına. Ben içerideki o hüznü de yaşayarak hitap etmeye devam edeceğim. Bu saatten sonra parti kurmak bölücülük müdür? Hayır arkadaşlar. Demokrasilerde parti kurmak bölücülük değildir. Bana gelip nereye gidiyoruz diye soran arkadaşlarla hep istişare içinde oldum. Din siyasete alet edildi. Bunda bizim payımız varsa hepimiz yüzleşmeliyiz. Dini bir ankette en az güven din adamlarına duyuluyorsa hepimizin bunu düşünmesi lazım. Önümüzü kesmeye çalışsalar da ben konuşacağım. Yeni pratik, eğer başka yol kalmazsa parti kurmaktır. Siyaset biliminde bir kural vardır, boşluk kabul etmez. AK Parti kendine çekidüzen verirse ekonomik krizi çözecek yöntemler uygulanırsa kim niye ihtiyaç hissetsin? İhtiyaç halinde yapmak ne ihanettir ne yanlıştır."

YENİ PARTİ GİRİŞİMLERİ

"Manifestoda da gördüğüm şeyleri en açık yüreklilikle açıkladım. Bir partiden söz etmedim, partimiz dedim. Cumhurbaşkanına verdiğim metnin hemen hemen aynısı. Tek farklılık cumhurbaşkanlığı sitemi yenilendiği için ek bazı şeyler var. Konuşulması bile yasaklandı manifestonun. Ben iki şeyi kabul etmem. Susarak içeride beklemeyi ve susarak partiden kopmayı da doğru bulmam. İnsanlar bunu yapıyor, övgüyle ayrılıyorlar. Ekonomik kriz yok deniyor, yok diyorlar. Partideki birçok kişi aradı biz bu manifestoya imza atardık dediler. Manifestodan sonra 3 ay geçti hiçbir değişiklik yok. Eğer her şey yolunda giderse, AK Parti kendisine çeki düzen verirse, Türkiye'de ekonomik krizi çözecek yöntemler uygulanırsa, kim neden yeni partiye ihtiyaç hissetsin ki… Ama ihtiyaç hissedildiğinde yapmak ne ihanettir, ne de yanlışlıktır. Yaptığım gezilerin ardından başka yol bırakılmazsa geriye parti kurma seçeneği kalır."

"FETÖ'YE KARŞI TAVRIMI VE DURUŞUMU HERKES BİLİR"

Programda Davutoğlu, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in öne sürdüğü "FETÖ'nün siyasi ayağı Davutoğlu, Abdullah Gül ve Babacan'dır" iddiasını da yanıtladı. FETÖ'ye karşı mesafesini ve duruşunu herkesin bildiğini kaydeden Davutoğlu,"Ofisi dinlenen tek devlet yetkilisi benim. Bu yapı tarafından içeride ve dışarıda saldırıya uğrayan da benim. Bu iddia asılsızdır. Başbakanlığım ve Dışişleri Bakanlığım döneminde FETÖ'ye karşı tavrımı ve duruşumu herkes bilir" dedi.

“ŞAM'DA EMEVİ CAMİİ'NDE NAMAZ KILACAĞIM DİYE BİR İFADEM YOK”

(Suriye konusunda bir pişmanlığınız var mı?) Sayın Esed'le ilk görüşmemiz Şubat 2003, Irak savaşı başlarken gittim, Irak Savaşı'nı engellemek için ilk önce Suriye ile temasta bulunduk. O zaman da bana Türkiye'nin eksenini kaydırıyor deniyordu. O zamandan sonra aramızda güven ilişkisi oldu. 62 kere gittim ben Suriye'ye vizeleri kaldırdık. Arap Baharı başladığında biz Suriye'yi korumak için her şey yaptık. Suriye'nin yanında olduğumuzu küçük reformlarla bunu yönetilmesi gerektiğini söyledik. Pişman mısınız? sorusuna cevaben söylüyorum, Suriye'de tek bir yürek yıkıldıysa onun hüznünü içimde hissediyorum ama gereken her şeyi yaptık.  Esed'in ve Suriye'nin böyle bir facia yaşamaması için bütün uyarıları yaptık. Esed'le benim yaptığı 6.5 saatlik görüşmede Esed bana beyaz kağıt vermiş de ben reddetmişim gibi iddialar var. Mezhepçilik yapmadık. Esed o zaman da Nusayridi. Biz bilerek ilişkiye geçtik.

Suriye'de elimizden geleni yatık. Yetersiz kaldığımız yerler de oldu. Şam'da Emevi Camii'nde namaz kılacağım diye bir ifadem yok. Algı operasyonu yapılarak bütün bunlar bizim üzerimize yapılıyor.

DEAŞ'a karşı operasyon emrini veren de 2015'te biziz. Şöyle bir bakın Allah aşkına benden DEAŞ'a destek çıkacak bir şey var mı?

RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ OLAYI

(S-400'ler) Türkiye'nin kendi egemenliği içinde alacağı her tedbir haklı tedbirdir.

Türkiye Rusya ilişkileri derinleşmesi doğrudur ama alternatifler üretilmeden bu ilişkinin derinleştirilmesi ileride sorunlar doğurabilir.

Amerika ile ilişkilerin yeniden masaya yatırılması, kurumsal düzeyde aradaki ilişki nereye gidiyor diye konuşmak gerekir. Avrupa ile ilişkiler mutlaka rehabilite edilmeli.

2012 Haziran'ı Suriye uçağı bizim uçağı düşürdü. Başbakanımız o dönem angajman kuralları ilan eti. Türk sınırına 5 km yaklaşan uçaklar vurulur şeklinde. Bu andan itibaren yerine getirilen talimatlar Başbakan'dan alınmış sayılır. Ben başbakan olunca bu angajman kuralları yenilendi. G-20 zirvesi nedeniyle Putin geldiğinde bu konulara dikkat edilmesi gerektiği söylendi. Bizim hava sahasına girip Bayırbucak Türkmenleri vuruluyordu. Bunlar Rusya'ya iletildi. Rus uçağı düşürüldüğünde kesinlikle açıklama yapmayacaksınız, ‘ Sınırlarımızda kimliği belirsiz bir uçak düşürülmüştür' diyeceksiniz dedim. Rusya ile de bu durumu paylaşmamız lazım dedim. O arada da Rusya aynı şeyi düşünmüşüz gibi uçağımız düşürülmüştür diye açıklama yapıldı. Hangi işgüzar bilmiyorum ama 10 dk sonra Cumhurbaşkanlığı'ndan Rus uçağını düşürdük diye bir açıklama yapıldı. Hemen Genelkurmay Başkanıyla görüştüm, bir iletişim hatası olduğunu söyledi ve o açıklama 2 dakika içinde geri çekildi. Komşu ülkelere izah edin kimse bu olaydan sonra kaygı duymasın dedim. Putin'in hemen aranmasını arz ettim Cumhurbaşkanı'ndan. Ben Öğleden sonra ben hükümete açıklamak üzere ayrıldım. Akşam 5'te görüştüğümüzde Putin'den sert bir açıklama geldi. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum. Olayın seyri budur. Sonra Ruslar ile iletişime geçtiğimizde bu yanlış açıklamanın neye sebebiyet verdiği ortada. Bir gün sonra grup konuşmam var. Diyorum ki Rusya bizim dostumuz bir iletişim hayasından dolayı bu ilişkiye zarar verilmemelidir. Bunun Rus uçağı olduğu bilinseydi bu netice olmazdı dedik.

Perde gerisi diplomasiye izin vermek gerekir. Ben ne denmemesi gerektiğini söyledim. Kim yaptırdı o açıklamayı? Reuters o açıklama üzerinden verdi ve o arka kapı diplomasinin imkânı kalmadı. Ben hiçbir krizi tansiyon yükselterek yönetmedim. Peki talimatı kim verdi? O güvenlik toplantısında Genelkurmay Başkanımız haklı olarak dedi ki, pilotla ilgili çok söylemler var. FETÖ'ydü bilmemneydi. Bunu araştırın dedim, bu pilotun bir yanlışı varsa derhal tedbir alın yok değilse bana bilgi verin. Silahlı kuvvetlerimizin vatan görevi yaparken tereddüt etmesine ben izin vermem. Sorumluluk bana aittir. Ertesi gün geldiler, geçmişini kontrol ettik ve herhangi bir FETÖ geçmişi yok dediler. Bunun üzerine bir açıklama yaparsanız güzel olur dedim. Talimatı ben verdim dediğim cümle, o Rus uçağı ile ilgili talimat değildi. Ben öz eleştiri yaparım. Nitekim Suriye'de hesap hataları olduğunu söyledim.

Hakaretlerin beni en çok üzen tarafı, omuz omuza verdiğimiz arkadaşlarımızın sessizliği üzüyor beni. Cumhurbaşkanı'na da söylüyorum, bu ortak sorumluluğumuzdu demeli. O gün o kulisin sebebi, perde gerisi diplomasiye izin verilmemesiydi.

"ULUSLARARASI TOPLUM, SURİYE KONUSUNDA RİYAKAR TUTUM TAKINDI"

2012 yılında mülteci sayısı 100 bine ulaşırsa onları Suriye'de ağırlamak gerekir, 600 bine ulaşırsa kırmızı çizgi aşılmış olur demişsiniz... Uluslararası toplumu uyarmak için söylediğimiz bir şey. Biz bunu sınır ötesinde halledemezsek sınırlarımız içine girer bu sorun dedim. İkinci hesap hatası uluslararası toplum dediğimiz toplumun Suriye konusunda bu kadar riyakar bir tutum takınacağını düşünemedik. İdealist davrandığımız doğrudur. Kimyasal silah kullanımı tespit edildi. Hiçbir şey yapılmadı. Bu uluslararası hukuk meselesi. Uluslararası hukukun bu kadar ayaklar altına alınacağını kimse tahmin etmedi. Bunun sonuçlarını bir şahsa, hatta tek bir ülkeye yüklemenin doğru olmadığını söylüyorum.