Şömineni yak, mumlarını da... Kahveni al... Biraz da ortam kokusu... Pencere kenarında bir yer seç... Sevdiklerini düşün, içinden onlarla muhabbet et... Yalın ol... Dünyanın bütün tuzu kuruları arasında pek moda olan "Danimarka usulü mutluluk sanatı Hygge" böyle buyuruyor.... Sen bunları yaparken Danimarka kullanmama kararı aldığı AstraZeneca aşılarının elinde kalan miktarını da yoksul ülkelere gönderecek... "Pıhtılaşmadan öleceklerse, yoksullar ölsün" dediler, öyle mutlu oluyorlar... Bizim Etiler, Bağdat Caddesi, Çankaya, Karşıyaka tayfasının iki yıl önce kapış kapış satın aldığı "hygge sanatı" kitaplarında bunlar yazmaz elbette... Neymiş Hygge'nin sözlük anlamı? Samimiyet, yalınlık, sıcaklıkmış... Tabii tabii... Malum "dünyanın en mutlu ülkeleri" arasında sayılıyorlar. Üç yıl önce ülkelerindeki bir avuç mültecinin ziynetlerine el koyarken de pek mutluydular!
Savaş Ş. Barkçin şu sözü kulağımıza küpe olsun diye geçen gün sosyal medyaya aktardı, ben de buraya alayım: "Karnı aç olan bir lokmayla doyar. Gözü aç olan dünyayı yese doymaz."
Pandeminin başından beri "Devletleri soyup soğana çevirme projesinin bir ayağı da aşılar" diye yazıyorum; "Aşıyla pandemiyi bitirme umudunu da baltalamak için her şeyi yapacaklar" diyorum... Hemen "Sen de mi komploculara alet oldun?" diye yükleniyorlar. Oysa esas mesele komploya alet olup olmadığımız meselesi... Sürekli "Uğur Hoca, Uğur Hoca" deyip duracağımıza biraz da Big Pharma'nın CEO'larına kulak vermeliyiz. Adamlar pervasızca açık sözlüler. İşte Pfizer CEO'su "Bu iş öyle bitmez" deyiverdi, şimdi üçüncü dozu da sıkıştırmaya çalışıyor... DSÖ de dökülmeye başladı: "Virüsün yeni varyantlarına bu aşılar etkili olmayabilir, pandemi sürer" demeye başladılar. Durup silkinmek ve virüsle mücadeleyi en baştan planlamak gerekiyor sanırım.