Dolar

33,9762

Euro

37,6709

Altın

2.725,36

Bist

9.771,16

Dilipak uyardı: 'Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti' tuzaktır

Araştırmacı yazar Abdurrahman Dilipak, Filistin ve Gazze'yi hedef alan uluslararası planlara dair dikkat çeken değerlendirmelere bulundu. Dilipak, 'Türkiye bu barış planının mimarı ve garantörü olacaktı.' dedi.

2 Ay Önce Güncellendi

2024-07-22 19:18:47

Dilipak uyardı: 'Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti' tuzaktır

Abdurrahman Dilipak'la Filistin ve Gazze üzerinden Batı dünyasının geröekleştirmek istediği planları anlattı.

Habervakti yazarı Dilipak, kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı.

HV: habervakti
AD: Abdurrahman Dilipak

HV-Bir anda herkes Filistin devletinden söz etmeye başladı, neler oluyor?

A.Dilipak- Sürpriz değil. Bakın AB'de Filistin devletine karşı çıkan İsrail'e tepki gösteriyor. Tavşana kaç tazıya tut oynuyorlar. AB, İsrail parlamentosu Knesset'te “Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan” önergenin kabul edilmesini esefle karşıladı. Bu Filistin Devleti dedikleri Siyonist Dahlan'ın kukla Filistin'i. Bize pazarlarken “Başkenti Doğu Kudüs olan” BM'yi de referans göstererek Kukla bir Laikçi, seküler bir Filistin devletinden söz ediliyor. 19 Temmuz'da AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından yapılan yazılı açıklamada, “iki devletli çözüm”ün Orta Doğu'ya barış ve güvenlik getirecek tek sürdürülebilir çözüm olduğu konusunda uluslararası toplumda görüş birliği olduğu belirtildi.

Dikkat edelim, onlara göre “Uluslararası toplumun görüş birliği içinde olduğu, kabul edilebilir ve tek sürdürülebilir çözüm bu”.

HV- Peki, İsrail bu çözüm teklifine niçin uluslararası toplumu karşısına alarak karşı çıkıyor?

A.D- Evet, işin püf noktası zaten burada? Zaten KASSAM'ın Gazze'de harekete geçmesi bu konu ile ilgili idi. Bu konu Yeni Delhi'de G20 zirvesinde karara bağlandı. İsrail Cumhurbaşkanı Ankara'ya bunun için geldi. Erdoğan, ABD de BM Genel Kurulunda Netanyahu ile bunun için buluştu. Netenyahu Ankara'ya gelecek, Erdoğan da Kudüs gidecekti. Türkiye bu barış planının mimarı ve garantörü olacaktı. Bu plan çerçevesinde Hamas yetkilileri, Ankara'da FKÖ temsilcileri ile bir araya getirilmişti. Kurulacak devlet FKÖ'nün kuracağı devlet olacaktı. Gazze'deki Hamas üyeleri tehcir edilecekti. Türkiye'ye 1 milyon Gazzelinin gelmesi bekleniyordu. KASSAM tasfiye edilecekti. Diasporadaki Filistinlilerin geri dönüşü de yoktu bu planda. Abbas gönderilip Dahlan'ın başkanlığında silahtan arındırılmış bir Filistin söz konusu idi. Hatta barış görüşmeleri sırasında Filistin devleti için, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Sina'dan toprak talep edilecekti. Bugün İsrail işgali içindeki Filistinli öbeklerin bu yeni topraklara iskanı da söz konusu idi.

HV- Gazze'nin yeniden inşasında Türk müteahhitler, Mısırlı işçiler ve Suudi Sermayesi de proje ortağı olacaktı sanırım. Hindistan'dan Doğu Akdeniz'e, oradan Avrupa'ya yeni “bir kuşak yol projesi de” söz konusu idi.

AD- Evet de AB, İsrail meclisinde 'Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan' önergenin kabul edilmesini esefle karşıladıklarını açıkladı. İngiltere de bu yönde bir politika izliyor. Bu kurulacak Filistin devleti Filistinlilerin istedikleri tam bağımsız bir Filistin devletini ön görmüyor. Bu kurulacak devlet, Uluslararası sistemin BM Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararları uyarınca hayata geçilmesi için dayattığı bir proje. AB bu çerçevede iki devletli çözüme bağlılığı yineliyor. Dahası Türkiye'nin garantörlüğü ve İsrail'e komşu devletlerle, Dahlan projesindeki Arap ülkelerinin kabulünü öngörüyor. Bu şekilde diğer İslam, Arap ve Afrika ülkelerinin itirazlarının önüne geçilmeye çalışılıyor.

HV- Ama AB'nin açıklamasında, "Filistinliler ve İsrailliler güvenlik, onur ve barış içinde yaşamak konusunda eşit hakka sahiptir" ifadesi yer alıyor.

AD- Evet bu işin kandırmacası. “Ağuyu altın tas içre sunuyorlar, Bal da onun suç ortağı”. Bu devlet için ana muhatap FKÖ, BM Güvenlik Konseyinin yapısını biliyoruz. AB yönetimi “bu kararlar doğrultusunda taraflarca mutabık kalınmadığı sürece AB'nin 1967 sınırlarında yapılacak değişiklikleri tanımayacağı“ da bu açıklamada vurgulandı. Yani Hamas lehine bir düzenlemeyi kabul etmiyorlar.. HAMAS'ı konuşuyoruz ama bu güçler çözümü Filistin adına tek meşru temsilci olarak gördükleri FKÖ üzerinden yürütüyorlar.

thumbs_b_c_eec53304639ec7a64943c7077aea500f

Tabii bu anlamda Kudüs'ün statüsü, Mescid-i Aksa'nın durumu ya da Hz. Ömer'in Kudüs Beyannamesi, Arz-ı Mev'ud Coğrafyası Dini ve tarihi haklar, Diaspora falan hiç gündeme gelmiyor. Geçen ay ilginç gelişme oldu, Netenyahu, Filistin devleti için müzakerelere, Filistin devleti adına geçici hükümetin teşkilinde Abbas'ın başkanlığına itirazları olmayacağını açıkladı.

HV- Açıklamada şöyle bir bölümde vardı, “Bu sürecin canlandırılması için uluslararası ve bölgesel ortaklarımızla aktif şekilde çalışmaya devam edeceğiz” deniliyordu. Bu “Uluslararası ve bölgesel ortaklar kimler?

AD- Dahlan Grubu, Yani Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Ürdün ve Bahreyn. Ayrıca BM, ABD, İngiltere, AB ve NATO.. Bakın eski İsrail Adalet Bakanı Gideon Saar'ın “Yeni Umut Partisi” ve “Birleşik Sağ Partisi” tarafından verilen “Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan” önerge, 18 Temmuz'da, 68'e karşı 9 oyla İsrail meclisinde kabul edilmişti. Bunlara göre “Filistin devletinin kurulmasının İsrail devleti ve vatandaşları için tehdit oluşturacaktır.

Burada HAMAS'ın bu konudaki tepkisine bakmak gerek. Hamas'tan yapılan açıklamada, "Siyonist Knesset'te Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan önergenin kabul edilmesi, Filistin topraklarında hiçbir meşruiyeti olmayan işgalci bir tarafın verdiği geçersiz bir karardır." ifadeleri kullanıldı. Ayrıca Knesset alınan karara tepkisini şu şekilde dile getirdi: “"Filistin halkımızın, Siyonist terör hükümetinin kendisine karşı yürüttüğü faşist imha savaşı karşısında direnişini, mücadelesini ve meşru savunmasını sürdüreceğini teyit ediyoruz. Bu karar uluslararası topluma bir meydan okuma mesajı ve BM Genel Kurulunun Filistin'e BM'ye tam üyelik verilmesini destekleyen kararlarının hafife alınması anlamına geliyor."

HV- Bir yandan da dünyada Filistin devletinin tanınması yönünde ilginç gelişmeler yaşanıyor? Mesela bu çerçevede İspanya, Norveç ve İrlanda 28 Mayıs'ta, Slovenya 4 Haziran'da, Ermenistan ise 21 Haziran'da Filistin'i resmen tanıma kararı almıştı. Peki. Bütün bunlar olurken Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararını nereye koyacağız?

AD- Geçen gün Uluslararası Adalet Divanı, “İsrail'in, ABD'nin ve Batı'nın tüm itirazlarını reddetti ve İsrail'in Gazze ve Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'yı ve tüm yerleşim birimlerini işgal etmesinin tamamen yasadışı olduğuna hükmetti. İsrail'in işgal altındaki topraklarda ırk ayrımcılığı uyguladığını ilan etti”. Evet, suç tanımlandı, suçlu da. Peki, “Ceza”. Burada durmamız gerekiyor. Bir yandan tüzel kişilik olarak Devlet ve hükümetin belli bir yaptırıma mahkûm edilmesi gerekir. Ayrıca bu işten sorumlu kamu kurumları ve kişilerle, suçu işleyenlere yardım ve yataklık yapanların aynı şekilde tesbit edilerek müştereken ve müteselsilen cezalandırılması gerek.

Burada durmak gerek. Önce suçluların ve cezanın tayini-tesbiti gerekiyor. Sonra da infazı gerek. İnfaz için iki adres var: 1-BM, Güvenlik konseyi. 2-Ulus devletlerin yasama, yürütme ve yargısı. Yani, bu verilen kararı kendi topraklarında infaz için meclis bir irade ortaya koyabilir. İdare doğrudan harekete geçebilir ve yargı mekanizması kişiler, kurumlar ve devlet hakkında harekete geçebilir.

HV- Bu konuyu biraz açar mısınız? Kimler ne yapabilir? Mesela bu anlamda davacı/müşteki Güney Afrika ve müdahil olarak Türkiye ne yapabilir?

AD- Evet, Bu 2. Adımı atmak, önce müşteki, tanık ve müdahil olarak mahkemede yer alan ülkelere düşer. Bunların başında da G. Afrika ve Türkiye var. Bundan sonra bu ülkelerin atacakları adımlar bir samimiyet testi kadar, örneklik teşkil edecektir.

Şimdi burada durmak gerek. Yargının kararını infaz görevi BM'ye düşmektedir. Oysa BM GK kararları ile ilgili olarak 5 ülkenin Veto yetkisi var. ABD, İngiltere, Fransa bu kararı onaylamayacaktır. Dolayısı ile iş başa düşecektir.

Peki burada öncelik kimde olması gerekir, İslam ülkeleri ve Arap ülkelerinde olması gerekir. Peki şimdi bakacağız, bu karar üzerine İslam Ülkeleri v e Arap zirvesi toplanıp bir yön-eylem kararı alacak mı? Hemen söyleyeyim, alamayacaklar. Mesela Azerbaycan ve Suudi Arabistan bu işe destek vermeyecek.

HV- Suudi Arabistan'la ilgili ilginç bir gelişme yaşanmıştı. ABD ile yapılan anlaşma İsrail'in güvenlik şartına bağlanmıştı. Yani ABD sanki şimdiden bölgedeki politik aktörleri bir şekilde kendi yanına çekmeye çalışıyor?

AD- Evet tabii, mayıs başında Suudi Arabistan'da ilginç bir gelişme yaşandı. Suudi Arabistan İslam ve Arap ülkesi. Her iki blokta da ağırlığı olan bir ülke. Daha mayıs başında UCM'den gelecek muhtemel karar öncesi, ilk hamlesini yaptı. Bu çerçevede ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, ABD ile Suudi Arabistan arasında görüşülen paket anlaşmanın birden fazla bileşeni olduğunu belirterek Suudi Arabistan'ın İsrail'le olan ilişkilerinin "normalleşmemesi" halinde anlaşmanın olmayacağını vurguladı. ABD bu hamlesiyle Hem İsrail'in güvenliğinin sağlanmasını hem de Çin'in Ortadoğu'da önünün kesilmesini planlıyor.

HV- Siz sanırım, ABD dışişleri bakanı Antony Blinken'in Suudi Arabistan'daki temaslarını atıf yapıyorsunuz.

AD- Tabii. Bu ziyaret bu anlamda çok önemli. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrailli yetkililere, "Suudi Arabistan ile normalleşmenin de Gazze'deki ateşkese bağlı olduğunu” söyledi. Bunu bir kenara not edelim. Bundan şunu anlıyoruz, ABD ve batılı ülkelerin “Yüzyılın Anlaşması” dedikleri proje, BOP kapsamında Dahlan senaryosu çerçevesinde, Türkiye'nin garantörlüğünde, ABD, İngiltere ve AB Ülkelerinin destekledikleri, İsrail ile Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki normalleşmeyi başlangıç olarak oluşturmaya çalışıyorlar. Bu koalisyon, bu anlamda İsrail'e Hamas ile yeni bir müzakere turu için baskı yapıyor.

HV- ABD Dışişleri Bakanı Blinken'i sormuştum.

AD- Blinken çok açık ve net konuşuyor: ABD-Suudi Arabistan arasında bir mutabakatın çok yakın olduğunu söylüyor. Bakın o da “Filistin devletine giden yolun açılmasından söz ediyor. Yani, onların destekledikleri, sözünü ettikleri Filistin devleti senaryosu açık bir şekilde Siyonist bir komplo. Antony Blinken'ın Riyad'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile görüşmelerinin merkezinde bu husus vardı. Washington ve Riyad arasında bir diplomatik network oluşturuluyor. Bugünlerde hızlanan görüşmelerin iki ülke arasında çok kapsamlı bir anlaşmayı beraberinde getirmesi muhtemel görünüyor. Basında yer alan haberlere bakılırsa, ABD'nin Suudi Arabistan'a yapay zekâ ve kuantum bilişim yatırımlarından sivil nükleer program desteğine kadar birçok unsuru barındıran anlaşmanın önünde ise şu an aşılması gereken 2 engel duruyor. 1-Gazze'deki savaşın derhal durdurulması ve 2-Filistin devletinin kurulmasına dair bir "yol haritası". Zaten Suudi Arabistan Trump'la Dahlan ve Kushner koalisyonunun tarafı olduğu, 11 Eylül ikiz kuleler saldırısının sorumluluğunu kabul ederek tazminat ödemeyi kabul edip, yerli sermay6e oligarkların mal varlıklarına el koyup, Cemal Kaşıkçının ipini çekip muhaliflerini sustururken aslında, LINE, NEOM projelerinin bir parçası olduktan sonra oltayı yutan balık olarak uluslararası sistemin bir parçası haline gelmişti.

HV- Tekrar UCM kararlarına dönecek olursak, "İşgal altındaki Filistin toprakları parçalanmış ayrı bölgeler değil, tek bir bölgesel birimdir." Ne anlama geliyor.

AD- Evet, kulağa hoş geliyor değil mi? İsrail içinde Filistinliler Ülkenin belli bölümüne sıkıştırılmış öbeklerden oluşuyor. O öbekler, yerlerinden koparılıp, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısırdan ilhak edilecek sınır bölgelerine yerleştirilerek bütünleşik tek bir Filistin devletinden söz ediliyor. Bunun anlamı Gazze şeridi bu senaryoda bölünmüş bir bölge olduğu için yer almıyor. "İşgal altındaki Filistin toprakları parçalanmış ayrı bölgeler değil, tek bir bölgesel birimdir." Bu ifadeden böyle bir anlam çıkıyor. Bu kararda Gazze'nin, varlık ve meşruiyeti tanınmıyor. Kararda bu ifadeden hemen önce “"İsrail Gazze'de işgalci güçtür.” deniyor. Mevcut durumda ve yaşanan trajedi çerçevesinde İsrail suçlanırken, Nihai çözümde Gazze'ye yer verilmiyor.

HV- Bu arada Trump ilginç açıklamalar yapıyor. İktidara geldiklerinde İsrail'i ve Siyonizm'i protesto eden yabancıları ülkeden çıkartacağını söylemekle kalmıyor. HAMAS'ı da “Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti adaylığını kabul ettiği konuşmada, Hamas'ı "Ben dönmeden esir alınanların geri dönmesi çok iyi olur, aksi taktirde bedelini çok ağır ödersiniz" sözleriyle tehdit ediyor. Bu konuda ne dersiniz?

AD- Biden ya da Trump, al birini vur ötekine. Evet Trump, Hamas'ı tehdit ediyor ve “Çok büyük bedel ödersiniz” diyor. 19.Temmuz'da Trump, 7 Ekim'de yaşanan olayların kendi döneminde olmayacağını "Tüm dünyaya söylüyorum: Rehinelerimizi geri istiyoruz ve ben göreve başlamadan önce geri dönmeliler, yoksa çok büyük bedel ödeyeceksiniz." “Tüm dünyaya söylüyorum” diyor. Bakın UCM kararlarına karşı Doğu Akdeniz'de Siyonist İsrail'e destek verenler kendileri değil mi? Suça ve suçluya destek vererek suç işlemi olmuyorlar mı? Bu nasıl bir Demokrasi. Bazı kişileri ve ülkelerin suç işleme özgürlüğü mü var. Bunlar yargı bağışık imtiyazlı bir topluluk mu? Kim bunlar ve biz nasıl bir dünyada yaşıyoruz. Bütün bu yaşananlar, ABD ve diğer batılı ülkelerin bize ikinci yüzünü gösteriyor. Bunlar Demokrasi, İnsan Haklarını ve Hukuk devletini, Çevreyi, her şeyi makyaj için ya da oltaya taktıkları yem olarak kullanıyorlar.

Bazı kaynaklara göre, Hamas tarafından Gazze'de tutulan 8 ABD vatandaşı da dahil toplamda aynı zamanda İsrail vatandaşı 60 esir bulunuyor.

HV- Israrla Ankara bu oyuna taraf olmamalı. Garantör de olmamalı diyorsunuz. Peki ne yapmak gerek?

AD- Eğer Ankara bu HABAT'ın ve DAHLAN'ın kirli oyununun, Siyonist komplonun garantörü olursa kendi misyonuna ihanet etmiş olur. Netenyahu HABAT'çı bir Siyonist. KASSAM son gün, Ankara'da Hamas yetkilileri ile FKÖ yetkilileri arasında görüşmeler sürerken bu kirli oyunu bozdu.

Erdoğan BOP'un eş başkanı. Ona bu sıfatın verilmesi misyonu ile ilgili. O sadece Türkiye Cumhuriyet'inin Cumhurbaşkanı değil, Cumhuriyet'in tevarüs ettiği misyonu da temsil ediyor.

Osmanlı sultanları Müslümanların halifesi, Türklerin hakanı, Arab'ın ve Acem'in padişahı, diğer halkların sultanı, Doğu Roma Bizans'ın imparatoru idi. Bu misyonu hem TBMM'nin, hem Cumhuriyetin şahsı manevisinde mündemiçtir. Bu anlamda Mescid-i Aksa ve Ömer Mescidi bizim için 1. Derecede ehemmiyetli bir husus. Arz-ı Mev'ud coğrafyası da öyle. Bu durum bu günkü Cumhuriyeti de bağlar. Hz. Ömer'in Kudüs beyannamesi biai arıca bağla. Ayrıca Doğu Roma Bizans'ın İmparatoru sıfatı ile Ortodoksluğun hamisi olarak ayrıca bu misyonumuz itibarı ile bu konuda biz hak sahibiyiz. Fatih Patrikhanenin başı idi. Ermeni Patrikhanesini kuran da Fatih Sultan Mehmed, Süryani birliğini sağlayan da Hz. Ömer.

thumbs_b_c_85ee3b4858d3d4565e4078874050f7a0

Bakın Mescidi Aksa bizim ilk kıblemiz olarak ayrı bir değere sahip. Öte yandan Kudüs Hz. Musa, Hz. Davud ve Hz. Süleyman bizim de peygamberimiz. Oysa özellikle Hz. Davud ve Hz. Süleyman Yahudiler ve Hristiyanlar için peygamber değil dindar bir kıral, yani Kudüs ve Süleyman Mabedi, onlar için tarihi ve kültürel bir miras. Hz. İsa da bizim peygamberimiz. Bugün o bölgedeki Doğuş ve Kıyamet kilisesinin anahtarı hala bir emanet olarak bizde. Biz onların davasının davacısıyız. O bölgede bizim tarihi açıdan ve hukuki açıdan vakıflarımız üzerinden hak sahibiyiz.

BOP eş başkanı olarak, İsrail'in gölgesinde Laikçi bir Filistin'in garantörü olmayı kabul edenler, tevarüs ettikleri hak, hukuk ve sorumlulukları taşıyan Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin tahtında müstetir, içinde mündemiç misyonu ezdirmiş olurlar. Bu Osmanlının dağılmasının ardından o tarihi ve manevi misyona yapılacak en büyük ihanet olur.

HV- Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Son olarak söyleyecekleriniz varsa?

AD- Ben teşekkür ederim. Evet, böyle bir süreci başlatırlarsa, konu görüşmeler yolu ile barışçı şekilde çözülecek diye UCM kararlarının uygulanmasını askıya alacak ya da zaten uygulama nasıl olacak belli değil. Eğer Filistin devletini kurulması ve tanınması söz konusu olduğunda, dostane çözüm, rızaen sulh çerçevesinde dava konusuz kalacak. UCM kararı bu anlamda İsrail'i barışa zorlamak adına bir baskı olarak kullanılıyor ve o yönde bir anlam taşıyor. İsrail ise İslam ülkelerinin dağınık olduğu, bölgede ve dünyada yaşanan ekonomik ve siyasi krizler devam ederken, bir yandan kozmik, astronomik kehanetler vs. teolojik birtakım hesaplar açısından, Süleyman mabedinin inşasının önünde politik pazarlıklara zemin oluşturmayacak ileri bir hamleden sonra, galb taraf olarak şartlarını dikte edecek bir konumda masaya oturmak istiyorlar.

Onların bir planı vardı, Allah'ın da bir hükmü var. Evdeki hesapları çarşıya uymadı. Allah'ın yardımı ile İsrail ve Siyonizm kuruluşundan beri en zor günlerini yaşıyor. HABAT, AGARTHA, Epstein skandalları ile İsrail'i artık Rabbiler değil sadece vicdan sahibi Museviler bile savunamıyor. Gazze direnişi, aynı zamanda İslamofobi'yi bitirdi. Dahası Global Reset hareketi ile bütünleşerek Siyonizm'in dayattığı yeni dünya düzenine karşı global bir vidan, adalet ve erdem cephesi oluştu.

Kaynak: Habervakti

Haber Ara