AA'nın haberine göre Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin 35 kişinin yargılandığı davada dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek savunma yaptı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada Akyürek, şu ifadeleri kullandı:
"İstihbarat şube müdürümüz verdiği ifadelerde, 'süreci hassasiyetle takip ettiğini' belirtmiştir. Ben Trabzon Emniyet Müdürlüğünden ayrılmadan önce bana, 'konuyu eleman kontrolünde, ayrıca teknik ve fiziki olarak hassasiyetle yoğun bir şekilde takip ettiğini, Yasin Hayal'in bir futbol takımında oynadığını ve eyleminden vazgeçtiğini' de dile getirdi. Son 2,5 aylık dönemimde takibi özel hassasiyet gerektiren yoğun çalışmalar yapılmıştır, Trabzon'dan tayinden sonra gelişmelerle ilgili tarafıma herhangi bir bilgi intikal etmemiştir. Operasyonel çalışma başlatılmaması meselesi istihbarat şubeyi ilgilendirir. Operasyon yaptırmadığım iddiası hukuken ve fiilen doğru değildir."
Elde edilen istihbari bilgilerin paylaşılmasına engel olmadığını savunan Akyürek, "Operasyon yaptırmadığımın delili nedir? Talimat mı verdim, engelledim mi? Talepleri geri mi çevirdim? Bunlara verilecek cevap; hayır" dedi.
Akyürek, Erhan Tuncel'in YİE'likten çıkarılmasını İstihbarat Daire Başkanı olan kendisinin istediği yönündeki iddianın da gerçeği yansıtmadığını belirterek, "Erhan Tuncel'in YİE olması teklifini imzalarken de YİE'likten çıkarılma teklifini imzalarken de asla kanunlara aykırı bir davranışım söz konusu olmamıştır. Bu konuda nasıl davranılacağına dair hususlar yönerge doğrultusunda icra edilmektedir" diye konuştu.
Başkanı olduğu dönemde İstihbarat Daire Başkanı'nın Trabzon'a operasyon yapması, İstanbul'a da Hrant Dink'e koruma için bilgi vermesi gerektiği halde bilgi vermediğine yönelik iddiayı da yalanlayan Akyürek, şunları aktardı:
"Hrant Dink'e yönelik eylem bilgisi ben Trabzon emniyet müdürüyken Trabzon'dan İstihbarat Daire Başkanlığına ve İstanbul'a gönderilmiştir. Bana değil o dönemdeki İstihbarat Daire Başkanı'na sorulması ve iddiayı onların cevaplaması gerekir. Ben o zaman Trabzon emniyet müdürüydüm. 3 ay sonra İstihbarat Daire Başkanlığında görev aldım. Bu bilgileri resmi yazıyla gönderdiğimiz dönemde İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, İstanbul Emniyet Müdürü de Celalettin Cerrah'tı. Cinayet tarihine kadar geçen 8 aylık dönemde de Trabzon emniyet müdürü ben değildim, Reşat Altay'dı. Bilgileri yazılı bir şekilde, gecikmeksizin makamlara bildirdiğim açıktır.
Hrant Dink ile ilgili eylem bilgisi İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildikten 3 ay sonra 9 Mayıs 2006'da İstihbarat Daire Başkanı oldum. Merhum Hrant Dink'i öldüren sanık Ogün Samast ve konuyla ilgili bana iletilen herhangi bir konu olmamış ve planlı istihbarat raporuyla talep edilmemiştir. Şahsıma, 'koordine etmedi' suçlaması yersiz ve dayanıksızdır. Eylem yapılacağına dair alınan istihbari bilgi, ben Trabzon emniyet müdürüyken 17 Şubat 2006'da gereği için İstihbarat Daire Başkanlığına, bilgi için de İstanbul'a yazılmıştır. İstihbarat Daire Başkanı'na Dink ile ilgili raporları gönderen benim. İl emniyet müdürü olarak, İstihbarat Daire Başkanıymışım gibi suçlanmam doğru değildir. Sorumlu tutulması istenen bir başkan varsa ben değilim zamanın İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'dur.
Benim burada şu aklıma geliyor; bir futbol takımında 22 oyuncu var. Birisi topu ayağına atmış, birisine pas atıyor. Buradaki iddianameye göre şekillendirirsek, ben bana gelen topu ilgilisine atmışım, o da gol ya da taca atacak. Ama o gereğini yapmamış. İddianameye göre o top, 3 ay havada donmuş mu? Ben mi karşılamalıyım topu? Belki örnek uygun değil ama bana göre uyuyor. 22 futbolcunun yerine burada beni suçlu gibi gösteriyor savcımız. 9 Mayıs 2006'da İstihbarat Daire Başkanı olduktan sonra 19 Ocak 2007'ye kadar İstanbul ve Trabzon emniyet müdürleri veya İstihbarat Daire Başkanı tarafından şahsıma Hrant Dink ile ilgili yazılı veya sözlü hiçbir bilgi intikal etmemiştir. Eylemle ilgili tüm bilgileri bildiğim iddia edilmekte. Bu iddiayı teyit eden herhangi bir ifade ve durumla karşılaşılmamıştır."
Sanık Akyürek, Trabzon emniyet müdürüyken cinayetten sonra İstanbul'a geldiği sırada İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'a, cinayetle ilgili "hiç bir şey bilmediğini" söylediği iddiasına yönelik de savunma yaptı.
Yasin Hayal'in Dink'e yönelik eylem bilgisinin, cinayetten 11 ay önce, Trabzon emniyet müdürlüğü yaparken İstanbul'a ve İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiğini anlatan Akyürek, bilginin İstanbul dahil 81 ile gönderilmesi sürecinde ise İstihbarat Daire Başkanı olduğunu belirtti.
Akyürek, "Yani bana iletilen bilgiler, gecikmeksizin ilgili makamlara ve hususen İstanbul'a yazılı gönderilmiştir. Olay sonrası 17 Ocak 2007 gecesi Celalettin Cerrah yurt dışından döndü. Henüz hakkında hiç bir bilgi olmayan Ogün Samast'ın elde edilen görüntüsü toplanmış heyete, Cerrah tarafından gösterildi. Ben de dahil heyetten hiç kimse Samast'ı tanımadı. Cerrah, yurt dışından dönünceye kadar hiç bir görevli Samast'ın resmini heyete göstermemiştir. Ancak iddianamede, Muhittin Zenit vasıtasıyla Erhan Tuncel'e ulaşarak bilgiyi teyit etmeme rağmen Samast ismi de dahil, cinayetle ilgili bilgileri biliyormuşum da saklamışım gibi bir ithama maruz bırakılmaktayım" dedi.
Eylemi gerçekleştireceği bilgisi alınan Yasin Hayal'in bilgilerinin Trabzon ve İstanbul emniyet müdürlükleri kayıtlarında bulunduğunu anlatan Akyürek, "Celalettin Cerrah, birçok kez hem aleni hem de başka yollarla ölüm tehdidi alan Hrant Dink'ten haberdar olan, bir ilin tecrübeli emniyet müdürüdür. Yasin Hayal isminden çok fazlası İstanbul personelinde mevcuttu. Daha önce, 'Cerrah'ın kendi ilinde hiç bir önlem almadığı, cinayeti başkasına yüklediğini' söylemiştim. Maalesef onun yalan ve iftirası iddianameye alınmıştır" diye konuştu.
O dönem başbakanın kendisini arayarak, "İçişleri ve adalat bakanlarıyla birlikte hemen İstanbul'a gitmesi" talimatını verdiğini ve akşam uçağıyla İstanbul'a gitmeden önce telefon görüşmeleri gerçekleştirdiğini kaydeden Akyürek, cinayet öncesi olduğu gibi cinayet sonrasında da Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem bilgisinin İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde mevcut olduğunu belirterek, Cerrah'ı suçladı.
"Celalettin Cerrah, Trabzon'a emniyet müdürü olmam nedeniyle, 'Yasin Hayal'in eylemiyle ilgili her şeyi bilmeme rağmen bir şey bilmediğimi' söylemiştir. Oysa Yasin Hayal bilgisine ben de ilk kez cinayet sonrasında vakıf oldum. Benim eylemci olarak aklımda yalnız Yasin Hayal'in ismi vardır. O da 11 aydır mevcut olan bir bilgidir" ifadesini kullanan Akyürek, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in, Trabzon'dan gönderilen yazıyı görüp parafladığını ve "önemli bilgi" şeklinde not düştüğünü iddia etti.
Ogün Samast ve daha sonra da Yasin Hayal ile Erhan Tuncel'in sorgu bilgilerine İstanbul emniyet personeli ve il emniyet müdürünün vakıf olduğunu, İstanbul'dan ayrılıncaya kadar sorgu sonuçlarıyla ilgili kendisine herhangi bir bilgilendirme yapılmadığını savunan Akyürek, "Bana ancak pazartesi günü Ankara İstihbarat Daire Başkanlığında Vedat Yavuz ve Ali Fuat Yılmazer tarafından bilgi verildi. İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah, Dink'e yönelik çok sayıda tehdit bilgisine sahiptir. Ayrıca bilgi de gönderilmiştir. Buna rağmen Dink'i koruma altına almamıştır. Eylemden sonra Hrant Dink'e neden koruma verilmediği, eylem bilgisinin 11 ay mevcut olmasına rağmen neden gereğinin yapılmadığına ilişkin kendi ihmallerinin sorgulanmasını önleme amacını taşımıştır" şeklinde konuştu.
Cinayetten 3 saat sonra İstanbul'a geldiğini ve oradan da 21 Ocak pazar akşamı Ankara'ya döndüğünü anlatan Akyürek, "Bu sürede İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah ya da başkasıyla hiç bir problem yaşamadım, hiç bir ithamla karşılaşmadım. Yemek yiyerek ayrıldık. Soğukluk yok mu; tabii ki var. Ahmet İlhan Güler'in tayin konusuyla ilgili eskiye göre biraz daha soğuk davranıyor. Ancak ilişkiler de bir anormallik yok" bilgisini verdi.
Zamanında meslek etiği nedeniyle dile getirmediği bir hususu, ilk tahliye talebi sırasında aktardığını ve "Cinayet sonrasında yaptığım bildirim kayıtlarını silmemi isteyenler değil, kayıtları silmeyeceğini söyleyen ben cinayetten sorumlu tutuluyorum. Hiç bir işlem yapmamış olanların sorumlu tutulmamalarının dikkate alınması gerekir" ifadesi nedeniyle Cerrah'ı telaşlandırdığını öne süren Akyürek, Dink'e yönelik eylem bilgisine ait evrakın imhası ile ilgili bizzat yaşadığını belirttiği hususu şöyle anlattı:
"İddianame, Trabzon'daki istihbari bilginin eksik şekilde İstanbul'a ulaştırıldığı şeklinde kurgulanmıştır. Bilginin Engin Dinç'in üst yazısı bulunan F4 raporundan farklı olduğunu ben de cinayet sonrası öğrendim. Ancak eksik ve yanlış anlaşılacak bir içerikte değildir. Soruşturmalar sırasında bu farkı öğrendim. İstanbul'dan Ankara'ya döndükten sonra cinayet sonrası Vedat Yavuz, Coşkun Çakar ve Ali Fuat Yılmazer İstihbarat Daire Başkanlığındaki odamdayken Cerrah beni aradı ve Trabzon'dan İstanbul'a gönderilen 17 Şubat tarihli, eylem bilgisi içeren evrakın imha edilmesini istedi. Cümle olarak aklımda, 'Ramazan, Trabzon'un İstanbul'a gönderdiği evrak varmış, onu imha ediyorsun kardeşim.' dedi. Ben de 'Kesinlikle böyle bir şey yapılamayacağını, teklif dahi edilmemesi gerektiğini' söyledim. Ona rağmen kendisi, 'inat etmememi, başkanın bunu yapabileceğini, bunu yapmanın şart olduğunu, yoksa evrakın hepimizi yakacağını' ısrarlı bir şekilde tekrarladı. Akıl sağlığım yerinde. Ben, 'asla olmaz' deyince hoşlanmadı sözlerimden ve oldukça sinirlendi. Mahkemede de sinirlenmişti. Aynı gün istihbarat hattından ikince kez yaptığımız görüşmede YİE konusu görüşüldü. 'Hemen İstanbul'a gelmemi, işin içinde Trabzon'daki YİE'nin olduğunu' da söyledi. Ben de Erhan Tuncel'in cinayet sonrası tutumunu anlattım. 'Müdahil olmasının doğru olmayacağını, bu aşamadan sonra İstanbul'a asla tekrar gelmeyeceğimi, başkanlık olarak yazı taleplerini, kim suç işlemişse hesabı vermesi gerektiğini, ne yaparsa takdirin kendisinde olduğunu, cinayetin tedbir alınmadan işlendiğini' ifade ettim. Oldukça rahatsız oldu ve kızdı. Bu görüşmeye birlikte olduğum müdürler de şahit olmuştur."
Bu görüşmesinden sonra İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun kendisini arayarak, "İstanbul'a gidip emniyet müdürüyle görüşmesini istediğini ve bakana, 'Tekrar gitmek istemediği, yüz yüze konuşmaları gerektiğini' söylediğini" belirten Akyürek, "Müsait olmadığını belirtti. Bunun üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü binasına giderek aramızdaki konuşmaları ve neden gitmek istemediğimi anlattım. Genel müdürümüz, 'gitmeme gerek kalmadığını' ifade etti. Ancak İçişleri Bakanımız tekrar aradı ve 'İstanbul'a gitmemi' istedi. İkinci emri üzerine emniyet genel müdürlüğünü bilgilendirip İstanbul'a gitti" dedi.
İstanbul'a gittiğinde Cerrah ile birlikte İstanbul istihbarat şube müdürünün odasına geçtiklerini ve Ahmet İlhan Güler'in de orada bulunduğuna dikkati çeken Akyürek, şöyle devam etti:
"Ortam oldukça soğuk ve davranışlar da o çerçeveydi. Kısa sohbet sırasında özetle, 'Bakanın emriyle mecburen geldiğimi, Erhan Tuncel'in ifadesine herhangi bir müdahalemin söz konusu olmayacağını, belgenin imha edilmeyeceğini' tekrar ifade ettim. Ertesi gün cinayet gelişmelerinin özetlendiği bilgi notunu, gereği için İstanbul'a yazılan Engin Dinç imzalı yazıyı, ilgili F4 raporlarını yanıma alarak Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı'na detaylıca anlattım. 'Devlet makamlarında böyle sorunlar olmayacağını, çalışmam gerektiğini tembihlediler. Adaletin tecellisine en büyük destek, benim evrakları gecikmeksizin ilgili makamlara göndermem ve İstanbul'a gönderilen bilgi notunu imha ettirmemem olmuştur."
Bu görüşmelerinden sonraki günlerde Dink cinayetiyle ilgili bilgi vermek üzere Başbakanlığa çağrıldığını, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in de olduğu ortamda Başbakan'a, cinayet sonrası gelinen aşamayla ilgili bilgi notu ve imha etmesi istenen yazıyla F4 notunu takdim ettiğini öne süren Akyürek, "Meclis komisyonuna ifadem sırasında, Dink'in koruma kararıyla ilgili, 'Trabzon'un İstanbul'a gönderdiği bilgi olmasa da tehdit bilgileri bulunduğundan, İstanbul emniyet müdürü olsaydım Dink'e koruma sağlardım' şeklinde beyanım vardır. Sonra karşılaştığımızda Cerrah bana, 'Yanlış yaptığımı, bu ifadelerin bana bir gün zarar vereceğini' belirtti. Nitekim haklı da çıktı. 2 senedir cezaevindeyim" şeklinde konuştu.
Cinayet sonrası Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e eylem yapılacağı yönünde İstihbarat Daire Başkanlığında sorgu sayfasını kapattırdığı iddiasını da yalanlayan Akyürek, bu konuda herhangi bir talimatının olmadığını aktardı.
Duruşma, Akyürek'in savunmasının alınmasıyla devam ediyor.
"Lübnan'ın pozisyonu bu konuda net. Bu konu Lübnan'ın kararı değil Suriye halkının kararıdır. Bu seçim, Suriye halkına bırakılmalıdır. Suriye halkı kendi geleceklerine, rejimlerine, birlikte yaşamaya kendileri karar vermelidir. Bizler bu kararlara saygı duymalıyız. Suriye'nin birliği ve bütünlüğü ile azınlıklara ve tüm dinlere yeterli alan ve özgürlük tanıyıp saygı duyan laik rejimin inşası için çalışmalıyız" diye cevapladı.
Basil, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Suriye'deki iç savaş nedeniyle düşüş gösteren Türkiye ile Lübnan arasındaki ticaret hacminin artırılması yollarının da görüşüldüğünü ifade etti.
Basın toplantısında ayrıca Lübnan'ın bölgesindeki gaz ve petrol çalışmalarını durduracağına ilişkin iddialara açıklık getirmek istediğini kaydeden Basil, "Bu (gaz ve petrol çalışmaları) Lübnan'ın hakkıdır. Lübnan'ın doğal kaynaklarından faydalanmaması düşünülemez. Bu bir bağımsızlık meselesidir" ifadesini kullandı.