Dışişleri Bakanlığı, ifade özgürlüğünün nefret yaymak için kullanılamayacağını vurguladı
Dışişleri Bakanlığı, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve nefret suçlarının toplumsal barış ve huzur ile evrensel demokratik değerlerin en büyük tehditlerinden olduğunu belirterek, 'İfade özgürlüğü demokrasinin temel taşı olmakla birlikte, nefret yaymak için kullanılamaz.' vurgusunda bulundu.

Oluşturma Tarihi: 2023-08-22 12:49:01

Güncelleme Tarihi: 2023-08-22 13:52:13

Bakanlık, "Din veya İnanç Temelli Şiddet Eylemleri Mağdurlarını Anma Uluslararası Günü" hakkında yazılı açıklama yaptı.

Açıklamada, 2019'da ilan edilen Din veya İnanç Temelli Şiddet Eylemleri Mağdurlarını Anma Uluslararası Günü vesilesiyle, dünyanın muhtelif yerlerinde din veya inançları sebebiyle menfur eylem ve saldırılara maruz kalan tüm mağdurların saygıyla anıldığı belirtildi.

Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve bu temelde işlenen, ancak kimi ülkelerde ifade özgürlüğü öne sürülerek müsamaha gösterilen nefret suçlarının toplumsal barış ve huzur ile evrensel demokratik değerlere yönelik en büyük tehditlerden biri olduğuna işaret edilen açıklamada, "İfade özgürlüğü demokrasinin temel taşı olmakla birlikte, nefret yaymak için kullanılamaz." vurgusu yapıldı.

Açıklamada, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının günümüzdeki en yaygın şekillerinden biri olan İslam karşıtlığının da, dünyanın dört bir yanında Müslümanların, nefret söylemine, saldırılara ve kutsal değerlerine hakarete maruz kaldığı bir boyuta ulaştığının altı çizilirken, "Ocak ayından bu yana Avrupa'da kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i yakma eylemlerinin bir salgın gibi yayılması ve sıklıkla görülen camilere yönelik saldırılar, din veya inanç temelli hoşgörüsüzlüğün ulaştığı dehşet verici boyutu gözler önüne sermektedir." ifadelerine yer verildi.

Ayrıca geçmiş tecrübelerin, gerekli adımların zamanında atılmaması ve yasal düzenlemeler gözden geçirilerek etkin şikayet ve takip mekanizmalarının tesis edilmemesi halinde, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve nefret söylemlerinin şiddet ve terör eylemlerine yol açabildiğini çok acı bir şekilde gösterdiği vurgulandı.

İnsan hakları ile temel özgürlüklerin özünü ihlal eden ve yalnızca hedef aldıkları grupları değil, toplumun tüm kesimlerini etkileyen bu temayül ve eylemlerle etkin şekilde mücadele için ise uluslararası toplumun ortak bir irade çerçevesinde çabalarını birleştirmesi gerektiği kaydedildi.

Türkiye'nin, uluslararası platformlarda bu amaçla yürütülen girişim ve süreçlere öncülük ettiği ve etkin katkı sağladığı belirtilirken, Türkiye'nin, bahse konu eylemlerin ardında yatan esas sebeplerin ele alınması dahil bu sorunun her boyutuyla mücadelesini kararlılıkla sürdüreceği ifade edildi.

Türkiye'nin bu hususta, sorunun çözümüne katkı sunmak isteyen tüm ülke ve kuruluşlarla işbirliği yapmaya hazır olduğu kaydedilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Geçtiğimiz Temmuz ayı içinde BM Genel Kurulu, BM İnsan Hakları Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nda kutsal kitaplara yönelik saldırıları dini nefret ve uluslararası hukukun ihlali olarak tanımlayan tarihi kararların ülkemizin de katkılarıyla kabul edilmesi Türkiye'nin bu konudaki aktif ve yapıcı tutumunu ortaya koymaktadır. Ülkemiz, bu kararlar dahil, üyesi olduğu uluslararası kuruluşların konuyla ilgili müktesebatının ilerletilmesi ve bilhassa İslam karşıtı nefret suçlarının işlendiği ülkelerce uygulanmasının takibi konusundaki çabalarını sürdürecektir."

Din veya inanç temelli tüm ırkçı eylemler ve nefret suçlarının en güçlü şekilde kınandığı açıklamada, mağdurlarla dayanışma içinde olunduğu aktarılarak, bu eylemler sonucunda hayatını kaybedenlerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı dilendi.