Timetürk için bir yazı kaleme alan Araştırmacı Yazar İHH Mütevelli Üyesi Osman Atalay, “Mülteci ve Göçmen sorunu gelişmiş ülkelerde sosyal kültürel ekonomik pedagojik alanlarıyla ele alınırken bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde sorunların tolere edilmesi kontrol edilmesi çok da kolay olmuyor.” ifadelerini kullandı.
İşte Osman Atalay'ın yazısının tamamı: DÜZENSİZ GÖÇMEN, SORUNUMUZ
“Göçmenler rüzgâr türbini gibi. Herkes bunun gerekli olduğu hakkında hemfikir ama yanlarında olsun istemiyorlar.” Marina Le Pen
Ülkemiz coğrafi ve stratejik konumu sebebiyle tarih boyunca kitlesel sığınma hareketleri de dahil olmak üzere geniş anlamda göç hareketlerinin nihai durağı olmuş ve milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmıştır.
Suriyeli sığınmacılar ile başlayan göçmenler sorunu uzun zamandır muhalefetin öncelikli gündem maddesi olmaya devam ederken, son üç yıl içerisinde yaklaşık 500 bin Afganlı göçmenin Türkiye'ye yoğunlaşması ile birlikte MHP lideri Bahçeli'de sığınmacı tartışmasına dahil oldu.
Millet ittifakının Suriyeli göçmenler üzerinden yürüttüğü siyasi sosyal ekonomik eleştiriler Taliban'ın ülke yönetiminde büyük hakimiyeti sonucunda Afganlı göçmenlerin guruplar halinde İran sınırı üzerinden Türkiye'ye başlattığı yoğun göç dalgasıyla eleştiri oklarının AK Parti'ye yöneleceğine benziyor.
Siyasi partilerin en çok malzeme yaptığı konuların başında göçmen sorunu geliyor.
Pandemi ve ekonomik sorunlar var olduğu müddetçe iktidar bu alan üzerinden sıkıştırılacağa benziyor.
Bayram ziyareti için Suriye'de yakınlarını görmeye giden sığınmacılar uzun zamandan beri CHP ve İYİ parti yöneticileri tarafından eleştirilirken ilk kez AK Parti ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli, Suriyeli sığınmacılar için "Ülkelerine dönmelerinden yanayız" ifadesini kullandı.
Sığınmacı tartışmasına yönelik konuşan Bahçeli, ''Biz ilkesel olarak ülkemizde geçici statüde bulunan yabancı ülke vatandaşlarının, güvenli ve huzurlu şekilde tekrar kendi ülkelerine gönderilmesinden yanayız''
''Bir yanda ülkesi için canını ortaya koyanlar varken, diğer yanda sığındığı ülkenin plajlarında keyif sürenler doğal olarak maşeri vicdanda sorgulanmaktadır. Şu da var ki, bayram münasebetiyle kendi ülkelerine gidebilenlerin, bu gidişlerinde sorun yaşamayanların geri dönüşlerine de lüzum yoktur.'' ifadelerini kullandı.
Bahçeli, Afganistan'da yaşanan gelişmeleri de hatırlatarak, Taliban tehdidi yüzünden ülkelerinden kaçan Afgan mültecilerin Türkiye için risk ve tehdit olacağını söyledi.
Bahçeli, ''Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır, demografik yapımıza kumpastır. Tehlike alarm verici düzeydedir. Asıl üzerinde durulması gereken risk ve tehdit ise bu göç hareketliliğinin nihai durağının Türkiye olacağı yönündeki yorum ve tahminlerdir'' diye konuştu.
Bahçeli, küresel ve bölgesel güçlerin bu düzensiz göçteki parmak izlerinin iyi araştırılması gerektiğini de söyledi.
Bahçeli'nin aslında üzerini özellikle çizdiği iki konu var. Düzensiz göç ve göç hareketinin nihai durağının Türkiye olacağı yönündeki yorum ve tahminlerin ciddiye alınması.
Göçmenlerin en büyük sorunu beklentileri, bulundukları ülkede psikolojik moral değerleri barınma eğitim ve ekonomik ihtiyaçlarının azami ölçüde karşılanmasıdır.
Sivil toplumun gönüllü vicdani yardım hareketleri sadece kısa vadeli ihtiyaçları karşılayabiliyor. Göçmen mülteci ve sığınmacıların en büyük hedefi Avrupa'ya ulaşabilmek fakat Avrupalı ülkeler 2015 yılından itibaren kapılarını yabancılara kapatarak sert önlemler almaya başladılar.
Savaş, kriz, yoksulluk, açlık ve kaosun içinden kaçmaya çalışan bu insanlar ölümü göze alarak son çare göç yollarına düşüyorlar.
Türkiye de bulunan Suriyeli sığınmacılar ateşin savaşın ortasından çıkarak geldiler. İki üç yıl tolere edilen Suriyeli sığınmacılar maalesef siyasi ve ekonomik sorunların muhatabı oldular.
İktidar ve muhalefet arasında siyasi ekonomik ideolojik kavganın adeta barutu haline geldiler.
Son yıllarda ciddi orandaki Afgan göçmenleri ayrı bir tartışmanın konusu haline gelmektedir.
Mülteci ve Göçmen sorunu gelişmiş ülkelerde sosyal kültürel ekonomik pedagojik alanlarıyla ele alınırken bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde sorunların tolere edilmesi kontrol edilmesi çok da kolay olmuyor.
Toplumun göçmenlere olan antipati negatif yaklaşımını sağlıklı analiz etmemiz gerekiyor.
Mülteci ve göçmenlerin (çocuk, ergen, kadın, erkek) sosyo kültürel ihtiyaçlarının karşılanması için devletin orta uzun vadeli bütüncül bir politikalara ihtiyacı var.
Türkiye göçmen ve mülteci sorunlarının bürokratik tarafını Göç İdaresi kurumu tarafından yürütmektedir. Gelinen noktada artık bir Bakanlık düzeyinde bu sorunun ele alınmasını zorunlu kılıyor.
Devlet Bahçelinin ''Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır, demografik yapımıza kumpastır. Tehlike alarm verici düzeydedir” sözleri meselenin iç güvenlik boyutuna işaret etmektedir.
Pandemi, küresel ısınma ve ekonomik kriz gidişatına bakıldığında Avrupa kesinlikle mülteci göçmen politikalarını askıya almış ve sert duvarlar örmeye başlamış görülüyor.
Sivil toplum ve resmî kurumlarımızın göçmenler, mülteciler konusunda orta ve uzun vadeli program bütçe ve enerjiye sahip olduklarını söylemek güç.
Türkiye'nin kısa vadede iki önemli sorununun ciddi şekilde masaya yatırılması gerekiyor biri mülteci göçmen sorunu diğeri uyuşturucu ile mücadele sorunudur. Bu iki sorun iç güvenliğimizin toplumsal moral değerlerimizin en hassas konusu haline gelmiştir.
Türkiye 1950 Balkan göçlerinden sonra uzun süre göç hareketine sahne olmadı. 1992'den itibaren Bosna, Çeçenistan, Kosova, Irak, Mısır, Suriye, Libya, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Afganistan, Doğu Türkistan, Pakistan, Bangladeş ve Kuzey Afrika'dan ciddi şekilde göçmen mülteci ve sığınmacı dalgalarına sahne olmaktadır.
Göçmenlerin varlığı ve pozisyonları artık tüm Avrupa ülkelerini sert kararlar almaya itmektedir.
Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik kriz ve Covidpandemi süreciyle tüm ülkelerin kapılarını göçmenlere kapamakta olduklarını görüyoruz.
Marjinal sivil toplum örgütlerinin dışında göçmenlere karşı sıcak bir yaklaşımı göremiyoruz ve göçmenlerin varlığı iktidarların geleceğini riske edebilecek önemli bir potansiyel haline geliyor.
2018 mart ayında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre Türkiye'de UNHCR'a kayıt yaptıran Afgan sığınmacı ve mültecilerin sayısı 169,919.
Türkiye'de kayıtlı Suriyelilerin sayısı 3,5 milyon, diğer ülkelerden Türkiye'ye sığınanların toplam sayısı da 365 bin.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı, Türkiye'de yıllara göre yakalanan göçmenlerle ilgili tabloda, yakalanan düzensiz Afgan göçmenlerin yıllara dağılımı ve sayısı şöyle veriliyor:
2014: 12.248
2015: 35.921
2016: 31.360
2017: 45.259
2018: 100.841
2019: 201.437
2020: 50.161
2021 (7 Temmuz'a kadar): 25.643
Göç İdaresi verilerine göre 2021 yılında, 7 Temmuz itibariyle yakalanan toplam düzensiz göçmen sayısı 62.687.
Afganlar, 25.643 ile bu kişiler arasındaki ilk grubu oluşturuyor.
Afganları sırasıyla Suriye, Pakistan, Özbekistan, Irak, Bangladeş, Türkmenistan, İran, Somali ve Filistin'den gelenler takip ediyor.
Bununla birlikte yakalanmayan ya da genel olarak herhangi bir resmi kaydı bulunmayan düzensiz göçmenlerin sayısı bilinmiyor.
Van Valiliği'nin 19 Temmuz'da yayımladığı bir açıklamada da çeşitli veriler bulunuyor.
Açıklamada, düzensiz göçü engellemeye yönelik faaliyetler kapsamında Türkiye-İran sınırının Van'da kalan hudut hattında 2021 yılında içinde 27.230 kişinin yakalandığı, 34.308 kişinin ise yasadışı yollarla girişinin engellendiği belirtiliyor. YENİ BİR AFGAN GÖÇÜ RİSKİ VAR
ABD Başkanı Joe Biden, ABD'nin Afganistan'daki askerlerinin 11 Eylül 2021 tarihine kadar ülkeden tamamen çekileceğini açıklamıştı.
Ülkede son dönemde Taliban kontrol altında tuttuğu yerleri artırırken çatışmalar da şiddetleniyor.
Bütün dünyada, Eylül ayından itibaren ülkeden yeni bir kaçış dalgasının başlayabileceği uyarıları yapılıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMYK), geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Afganistan'daki olası insani kriz konusunda uluslararası kamuoyunu uyardı.
Açıklamada, "Afganistan'da bir barış anlaşmasına varılamaması ve mevcut şiddetin durdurulamamasının, ülke içinde, komşu ülkelerde ve ötesinde daha fazla yerinden edilmelere yol açacağı" belirtildi.
BMYK, İran ve Pakistan'ın toplamda iki milyondan fazla kayıtlı Afgan mülteci ile yerinden edilmiş Afganların yaklaşık yüzde 90'ına ev sahipliği yaptığını, iki ülkenin Afgan mülteciler için sınırlara erişim ve koruma sağladığını aktardı.
Afganistan'dan büyük bir kaçış olması durumunda, Türkiye'nin bundan nasıl etkileneceği de merak konusu.
Türkiye'ye büyük bir göç dalgası olması durumunda ise Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve 1951 tarihli Cenevre Mülteci Sözleşmesi doğrultusunda, sığınmacı oldukları için bu insanları ülkelerine geri gönderemeyeceğini unutmayalım.
Türkiye'nin topraklarımızda bulunan göçmen, mülteci, sığınmacı ve ikametli çalışan yabancı insanlar için ciddi bir şekilde sosyal kültürel projeler geliştirmesi gerekiyor.
Göçmen Bakanlığı Türkiye'nin iç güvenliği için çok önemli bir konu olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var.