Yok DW'nin nalı!
Bu, yabancı sermayeli haber portallarının hastasıyım öteden beri. Gerçi en favori portalım Independent isimli ve Suudi sermayeli “acayip özgür” olanı ama DW de hiç fena değil icabında.
Önce şu Independent hakkında birkaç kelam edeyim, ardından asıl derdime geleceğim. Gece gündüz “Türkiye'de hiç özgürlük yok”, “otoriter rejim, totaliter yönetim” falan filan ayakları yapan bu güzide portala en çok bir ucu Dahlan'a dayanan karanlık sermayesi bütün unsurlarıyla ortaya konulduğunda güleceğim. Bu güzelim portalın en büyük özelliği, açıldığı günden bu yana Türkiye'nin lehine olabilecek her türlü haberden itinayla kaçınması ve bunu da ısrarla sürdürmesi. Arada DW'de, BBC'de, Sputnik'te falan bile Türkiye lehine haberlere rastlayabiliyorsunuz ama Independent'taki istikrar kimsede yok. Üstelik Suud ve Dahlan iyi bir harman yakalayarak “kullanışlı loserlar”dan kurmuş kadroyu. Ben bir meselede hafif itiraz etsem “sen Reis'e şirk mi koşuyorsun?” diyen adamların şu an gösterdikleri performans cidden göz yaşartıcı.
Neyse. Bu Suud ve Dahlan sermayesi meselesini nasılsa önümüzdeki günlerde bütün kamuoyuyla birlikte öğreneceğiz. O yüzden şimdilik pas geçeyim burayı ve asıl derdime geleyim.
Çetin Kaya Koç, 2 Temmuz günü saat 10.00 itibariyle tam tamına şu tweeti atmış: “Soru: Türkiye, Netzwerksdurchsuchungsgesetz denilen Alman sosyal medya düzenleme yasasını tercüme ettirip AYNISINI mecliste onaylasa ve kanunlaştırsa, kim karşı çıkar? Cevap: Almanya tarafından fonlanan STKlar.”
Bu tweetin atılmasının üzerinden sadece 30 saat geçtikten sonra, DW patlatmış haberi: “Türkiye'de tartışılan sosyal medya yasası için Almanya örnek gösteriliyor. Ancak uzmanlar Almanya'nın hukuk devleti normları yüksek bir ülke olduğunu ve otokrat rejimlerin Almanya'daki yasayı referans gösterip kötüye kullanma riskine dikkat çekiyor.”
Bilmem, bundan daha açık, daha net, daha parlak bir ikiyüzlülük göreniniz olmuş muydu daha önce?
Öncelikle şu: DW, “ben öyle demedim ki çizgisi”ni kullanarak Türkiye'yi “otokrat rejim” olarak tanımlıyor. Türkiye'nin “otokrat rejim” olduğuna dair bir algıyı yerleştiriyor haberin içine. Ardından şu meşhur “hukuk devleti normları yüksek bir ülke” kalıbı geliyor. Yani diyor ki DW: “Bizim Almanya son derece gelişmiş bir ülke olduğu için sosyal medyada terörü destekleyen gönderilerin sahiplerinin bilgilerine ulaşabilir, onlara hukukun gereğini yapabilir, ama geri kalmış Türkiye, kendisine sosyal medya üzerinden terörle ilişkili her türlü saldırıyı sineye çekmek zorundadır.”
Yani diyor ki: “Ben, içinde ‘Allah' lafzı geçen bir sosyal medya gönderisini terör meselesi kabul edecek ve o gönderinin sahibini teröre destekten paketleyecek kadar gelişmişim ama siz emperyalizmin mayın eşeği, bebek katili PKK'nın her türlü propagandasına tahammül etmek zorundasınız. 15 Temmuz'da 250 insan katleden fanatik FETÖ P.İ.Ç'lerine sosyal medya konusunda bir şey yapamazsınız çünkü biz gelişmişiz, sizse geri kalmış.”
Dikkat isterim. DW bu haberi “çok otokrat” bulduğu Türkiye'de, Türkçe dilinde yapıyor. Çünkü otokrat rejimler böyle operasyonlara rahatlıkla izin verirler.
Yine de bunlar benim için “görmezden gelinebilir” meseleler. Standart emperyalist kibri, klasik “bu az gelişmişlerin neyine sosyal medya yasası” bakışı altı üstü.
“Altı üstü” olmayan yer şurası: Adamlar Türkiye'ye diledikleri operasyonu yapabilecekleri konusunda muazzam bir özgüvene sahipler. Bu özgüvenlerini de hiç şüphe yok ki Türkiye'de buldukları karşılıktan alıyorlar. PKK ve siyasal uzantısı HDP, CHP'nin içindeki bazı odaklar, İYİ Parti'nin Meral Akşenerci-ırkçı kanadı ve bütün unsurlarıyla FETÖ, “emrinizdeyiz” diyor bu operasyon çocuklarına. İşin burasını korkunç, aşırı korkunç buluyorum.
Bir örnekle bitireyim. Dünyadaki yatırımı ağırlıklı Avrupa'da olmak üzere 350 milyar doları aşan ve bu yatırımın sadece 20 milyar dolarını Türkiye'ye yapan Katar hakkında “ülkemize daha fazla yatırım yapsalar keşke” demek yerine “memleketi Kataristan yaptılar, Arapları istemiyoruz” diye niye bağırır Kemal Kılıçdaroğlu? Katar sermayesi ile hiç sorunu olmayan Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin “müşteri temsilcisi” olmak gerekmez mi bu lafları etmek için? Memleketi “sevmemek” ve “operasyona hazır hale getirmek” değilse derdi, nedir?
“Memleketi sevmek”, toplumsal sözleşmemizin ilk maddesi haline gelmezse işimiz zor, hem de çok zor.
Yeni Şafak