Kıbrıs Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Emete Gözügüzelli, Türkiye'nin 2002'den beri tüm dünyaya karşı dik duran bir tavırla sahip olduğu deniz yetki alanlarına izinsiz faaliyete izin vermediğini belirterek, "Türkiye, siyasi ve askeri kararlılığıyla Akdeniz'de oluşturulmak istenen tek kutuplu hakimiyet anlayışına karşı oyun bozucu hamle yaratmıştır." dedi.
Dr. Gözügüzelli, Türkiye ile Libya arasında imzalanan 'Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası', Yunanistan, Mısır, GKRY'den anlaşmaya yönelik yapılan tepki açıklamaları ve anlaşmanın hukuki statüsüne ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Dr. Gözügüzelli'ye yöneltilen sorular ve yanıtları:
Soru: Avrupa Komisyonu, Türkiye'nin Libya ile deniz sınırı sınırlandırma anlaşması yapmasından çok ciddi rahatsızlık duyarak Türkiye'ye karşı uluslararası hukuka aykırı davranarak komşuluk ilişkilerini kötü kullandığı ve durumu kötüleştirici hamleler yürüttüğünü iddia etti. Yunanistan da Libya Büyükelçisini istenmeyen adam ilan ederek sınır dışı etti. Tüm bu gelişmeleri bize değerlendirir misiniz?
Gözügüzelli: Türkiye Cumhuriyeti uluslararası deniz hukukundan kaynaklı deniz alanlarını belirlemede barışçıl bir yol izleyerek Libya ile uzun bir süredir yürüttüğü deniz sınırı sınırlandırması üzerine müzakerelerini tamamladı ve nihayetinde en üst düzeyde her iki tarafça Başkan Erdoğan ve Trablus merkezli hükumet başkanı Fayez el-Serraj arasında imzalayarak kabul etti. İlgili anlaşma 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi gereği Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine coğrafi koordinatlar, ilgili anlaşma detayları ile sunulacak ve muhtemelen Genel Sekreterlikçe Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku dergisinde yayımlanması istenecek.
Öncelikle Türkiye ve Libya'nın iki ana kara devleti karşıt kıyıları bulunması, deniz sınırı sınırlandırma anlaşması yapmalarına imkan veren karakterdedir. Lakin bu anlaşma Yunanistan, Mısır, GKRY ile Avrupa Komisyonunca haksız ve orantısız demeçlerle kınandı. İlgili tarafların bu tutumları en baştan iyi niyete aykırı, uluslararası hukukta egemen devletlerin eşitliği ilkesine aykırı bir tavır olduğunu ifade etmek gerekiyor. Daha da öte, Yunanistan'ın aşırı talepleri ile oluşturduğu deniz hukukundan kaynaklı hakları kullanmada ortaya çıkardığı hakların kötüye kullanılmama prensibine aykırı davranmasına göz yuman Avrupa Komisyonu bu tavrı ile değerlerine karşı inandırıcılığını zayıflatmaktadır. Daha da öte Mısır gibi demokratik olmayan bir ülkenin Güney Kıbrıs ile uygulamalarına dahi tepki gösterilmemesi fazlası ile manidardır.
'BU BİR EŞKİYALIK STRATEJİSİDİR'
Soru: Kürsel güçlerin cirit attığı Akdeniz'de niye ev sahibi Türkiye'den rahatsızlık duyuluyor? Daha da öte Türkiye'nin Libya ile deniz sınırlandırma anlaşmasını nasıl okumak gerekiyor?
Gözügüzelli: Avrupa Komisyonu demokratik değerlere saygı, uluslararası hukuka saygı prensibinden bahsetmektedir, ancak deniz hukukuna aykırı bir şekilde aşırı taleplerde bulunan Yunanistan, GKRY, Mısır gibi ülkelerin taleplerine sessiz kalarak kanat germektedir. Bu bir eşkiyalık stratejisidir, Türkiye açısından yok hükmünde ve geçersizdir.
Lakin Yunanistan'ın konuyu uluslararası toplumu etkilemek adına NATO nezdinde de ilerletme çabası ve arayışı içerisinde hareket ettiği görülmektedir. Bu durumda Doğu Akdeniz'i doğru anlamak gerekiyor. Uzun süredir planladıkları üçlü bir münhasır ekonomik bölge dış kıta sınırı belirlemek. NATO'da Türkiye karşısında harekete geçilmesini sağlamak. Uluslararası alanda Türkiye'ye karşı yaygara çıkararak Türkiye'nin sözde uluslararası hukuka aykırı davrandığını ortaya koymaya çalışmak, destek bulmak, Kıbrıs'ta yeni bir müzakere sürecini başlatarak adanın birleşmesini sağlayarak Akdeniz'de hem kendi hem batı üstünlüğünü deniz alanlarında da muhafaza etmek.
'TÜRK DENİZ YETKİ ALANLARININ
KORUNMASINDA GERİ ADIM ATMADI'
Soru: Türkiye ile Libya arasında imzalanan "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası"nın sonuçları ne olur?
Gözügüzelli: Türkiye ve Yunanistan arasında süren deniz yetki alanlarını belirleme sorunu, Yunanistan Meis adası için toplam 12 kilometre ve tam 40 bin kilometre deniz alanı istemektedir. Bunun üzerine Akdeniz'de var olan ihtilafın sebebi olan adalara tam etki verilmesi yönünde Yunan tezlerine karşı önemli bir yıkıcı hamledir. East Med Doğal Gaz Boru Hattının Avrupa'ya taşınmasında Türkiyesiz bir proje yürütmenin mümkün olmadığı gösterilmiştir. Yeni bir Gaz Formu kurulmasında kuzey Afrika sahilleri, Kızıldeniz, Basra, Akdeniz ülkelerini kapsayacak yeni bir birliğin oluşumunun temelleri atılmıştır.
Başta Avrupa Komisyonunca desteklenerek finanse edilen EuroAsia Enterkonnekte kablo ağı ve EuroAfrica Enterkonnekte kablo ağı projelerinin Türk kıta sahanlığından kablo ağı olsa dahi izin almadan geçirilemeyeceğini gösteren ciddi hamledir. Türk kıta sahanlığından geçirilmesi planlanacak kablo veya boru hatları söz konusu olduğu hallerde Türkiye'den rıza ve onay alınması şart olduğu teyit edilmiştir.
Türkiye'nin enerji nakil hatları güzergahında stratejik üstünlüğünün bulunduğunun güney koridoru projesi ile öne çıkması hissedilmiştir. Avrupa Gaz Formu dışında bırakılan Libya, Türkiye ve Lübnan ile Suriye'nin bu birlikten dışlanarak Doğu Akdeniz'de yeni düzen kurma arayışlarına karşı kurgulanan düzene karşı hamle olmuştur. Arap Birliği - Avrupa Birliği zirvelerinin Mısır, GKRY, Yunanistan nezdinde ilerletilerek Türkiye'siz bir deniz alanı oluşumunu destekleyen girişimleri engelleyen hamledir.
Doğu Akdeniz'de her ay Türkiye karşıtı unsurların uluslararası deniz tatbikatları gerçekleştirmesine karşı Türk Deniz Kuvvetlerinin 2002'den beri ilgili Türk kıta sahanlığına izinsiz girişe müsaade etmeyeceğinin kararlılığını ortaya koyan hamledir.
Deniz taşımacılığı, gemiciliğinde ve ulaşımında Türkiye'nin LNG merkezi olma yetkinliğinin ortaya konmasında Libya ile ilerletilecek denizcilik ve enerji faaliyetlerinin adıdır. Bu enerji faaliyetlerinde KKTC'ye gönderilen Barış Suyu'nun Libya'ya da ulaşması alternatif ilişkilerden olabilecektir.
Türkiye'nin kendi hidrokarbon faaliyetlerini son teknolojiye sahip iki sondaj gemisi ve iki sismik araştırma gemisi ile ilerletirken Kıbrıs Türk haklarını gözetmesi ve uluslar arası hukuka göre belirlenen dış kıta sınırlarına göre hareket ettiğinin göstergesidir. Ayrıca bölge ülkelerinde olmayan, dünyada sayılı teknolojilere sahip olmanın verdiği güç, Türkiye'nin kendi deniz alanlarında uzun soluklu enerji hamleleri ile gelecek yıla damga vuracak adımlarını atmaya hazır olduğunun da göstergesidir. Türkiye-Libya anlaşması 2020 yeni planlanan hidrokarbon faaliyetlerinin sınırlarını ve proaktif bir dönemi göstermektedir.
Daha da öte Türkiye-Libya anlaşması Doğu Akdeniz'de hakları gasbedilmek istenen Lübnan, Filistin, KKTC gibi ülkelere de psikolojik direnç noktası oluşturmuş ve hakkaniyet temelinde deniz sınırlandırması oluşturulduğu gösterilmiştir. Bu adım, bölge halkına moral veren ve büyük hayaller kurgulayarak yayılımcı deniz alanı talepleri ile Türkiye karşısında yol alınamayacağının net bir mesajıdır.
Türkiye 2002'den bu yana tüm dünyaya karşı dik duran tavrı ile sahip olduğu deniz yetki alanlarına izinsiz faaliyete müsaade etmemiş, bunu bizzat siyasi ve askeri yönden koruyabilmiştir. Türkiye'nin mevcut kararlılığı Akdeniz'de oluşturulmak istenen tek kutuplu hakimiyet anlayışına karşı oyun bozucu hamle yaratmıştır.
Suriye'de Türkiye'nin sergilediği başarı ve üstünlüğün Libya deniz sınırlandırmasına yansıyan psikolojik etkisidir. Türkiye'nin donanması ile kara kuvvetleri ve hava kuvvetleri ile sahip olduğu yetkinlik ve kabiliyetin bölge ülkelerinde de oluşturduğu üstün güç algısıdır.
'ÇOBAN YILDIZI ETKİSİ OLACAKTIR'
Türkiye'nin deniz yetki alanlarını belirlemede Eylül 2011 yılında New York'ta ilk kez Türk Kıta Sahanlığı Sınırlandırma anlaşması yapmasının ardından ikinci deniz sınırlandırmasıdır. Bu sınırlandırma anlaşması diğer ihtilaf içinde olan ülkelere bir çoban yıldızı etkisinde olacaktır. Zira kurgulanan hayali aşırı deniz iddiaları olan haritaların çöpe atılması sağlanmıştır.
Önce bireysel olarak Mavi Vatan, Deniz Kurdu gibi tatbikatlar ve ardından da uluslararası ölçekli, Akdeniz Kalkan Tatbikatını gerçekleştirmesi ve bu tatbikatlarda Türkiye karşısında duran ülkelerin Türkiye yanında yer alan pozisyona gelmesi, Türkiye'nin bölge ülkelerince gücünü hissettirmesinden ötürü diğer devletlerin Türkiye'nin gücünün etrafında toparlanmasının neticesi olmuştur. Suriye krizindeki başarı, Kıbrıs konusunda ve ada etrafında yürütülen gayri hukuki faaliyetlere karşı başarılı bir savunma ve fiili hidrokarbon operasyonlarının diğer bölge ülkeleri üzerinde olumlu neticesidir.
Türkiye Devleti Başkanı Erdoğan ve hükumetinin Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarına yönelik ihtilafın baş gösterdiği 2000'li yıllardan bugüne adım adım fiili ve siyasi hamleleri ile Türk deniz yetki alanlarının korunmasında geri adım atmadan, hiçbir baskıya boyun eğmeden, kendi milli kararlarını alıp uygulayabilen bir iktidar gücünü önce millet önce devlet denilerek gerçekleştirildiğinin bir neticesidir.
'TÜRKİYE'NİN MADDE 77 DOĞRULTUSUNDA HAKLARI VAR'
Soru: Peki Türkiye hangi hukuki gerekçelerle Libya ile deniz sınırı anlaşması yaptı, Yunanistan'ın iddia ettiği gibi uluslararası hukuka aykırı mı davranıyor?
Gözügüzelli: Uluslararası deniz hukukunda deniz sınırı ve deniz sınırlandırması iki farklı kavramdır. Deniz hukukunda deniz sınırlandırması üzerine ihtilaf söz konusu ise, Sözleşme müzakereler yolu ile sorunun çözümlenmesini sadece hakça sonuç üretecek şekilde olması ile kabul eder, ayrıca bu sınır belirlemenin Birleşmiş Milletlere de tevdi edilmesini istemektedir. Sözleşmeye taraf olup olmamak deniz yetki alanları üzerinde haklara sahip olunmayacağı manasında değildir. Yani bir taraf sözleşme üyesi ise o uluslararası hukukun parçası denilemez. Amerika da 1982 Sözleşmesine taraf değil, İsrail de. Üye olsun olmasın her kıyı devletinin en baştan ve kendiliğinden doğal hakları vardır. Bu haklardan biri de kıta sahanlığıdır.
Türkiye'nin madde 77 doğrultusunda zaten bu hakları var ve Doğu Akdeniz'de de bu yetkilerini 200 deniz mili alanda kullanabiliyor. Türkiye ana kara devleti olması münasebetiyle deniz sınırlandırmasında dikkate alınacak en önemli hususlardan olan hakça sonucun oluşmasında uluslararası yargı organlarınca ortaya konan eşit paylaşım değil, hakça paylaşım prensibi sözleşmenin ana kalbidir. Yani siz bir ada devleti veya anakara olup adaları bulunan bir devlet olarak her bir ada adacık ya da kayalığın deniz alanı var diyemezsiniz. Yunanistan'ın gailesi bir takım ada devleti olduğunu ortaya koymaktır. Bunun için o kadar ileri gitmektedir ki Akdeniz adaları olan Rodos, Kerpe, Meis, Girit gibi Akdeniz adalarına Ege adası demektedir. Bu yanılgıya kimi akademisyenler de düşmektedir. Bu tam anlamı ile coğrafyanın yeniden şekillenmesidir. Bizim tarihçilerimize sorunuz bu bölge esasen Bahri Sefid geçmekte idi.
'SUÇUNU ÖRTME ARAYIŞIDIR'
Soru: Türkiye'yi yok sayan, Kıbrıs Türklerinin haklarını dahi kabul etmeyen bir takım hayalı haritalar vardı, bu anlaşmayla bunun önüne geçildi diyebilir miyiz?
Gözügüzelli: Türkiye kıyıları Doğu Akdeniz'de en uzun kıyılardandır. Yunanistan ve destekçi Batı dünyası Türkiye'nin haklarını görmezden geliyordu, bu anlaşmayla elbette bunun önüne geçildi. Türkiye ve Yunanistan, deniz sınırlandırmasında farklı metodolojik duruşlara sahiptir. Yunanistan, yalnızca ortak hat sınırlama çizgisi öngören ve tüm adalara tam etki sağlayan iç yasalarına sahiptir. Yani bu yasalar özde uluslararası hukuka aykırıdır, zira sadece ortak hat esasına göre deniz sınırı belirlemek ya da coğrafi durumu diğer komşu devletler ile kıyı özelliklerini kapsayan diğer ilgili durumlar dahil dikkate almadan hakça sonuç öngören deniz sınırı ortaya koymak mümkün değildir.
Bu 1982 Sözleşmesinde 74 (1) ve 83 (1) maddelerine aykırıdır. Çünkü ortak hat zorunlu ilke değildir. Daha da öte ilgili durumlar olmadan adil bir sonuç elde edilemez. Yunanistan'ın, Doğu Akdeniz'de sadece ilgili durumları dahi dikkate almadan adalara tam etki verilmesi konusunda kendisini bir takım ada devleti sanarak bir opinio juris necessitive kuralı oluştuğunu hayal edip buna göre davranması ve etrafa saldırması sadece bir suçunu örtme arayışıdır. Zira o hayali haritalarda Türkiye'yi tamamen yok sayan, Akdeniz'den çıkaran, kıyılarını açık denizlere kapayan ve Kıbrıs Türklerinin haklarını dahi kabul etmeyen tavır ve amaç içindeydiler. Uluslararası mahkemeler tarafından kabul edilemez olan denizin doğasının yeniden yapılandırılmasıdır. Yani bir coğrafya yeniden şekillendirilemez. Türkiye karşısında Yunanistan'ın ve diğer ilgili tarafların yapmaya çalıştıkları çaba bu idi.
'TÜRKİYE VE LİBYA BARIŞÇIL BİR ŞEKİLDE
DIŞ KITA SINIRI ÇİZMİŞTİR'
Soru: Yunanistan geniş denizcilik talepleriyle ilgili deniz hukukunu ve içtihat kararlarını neden görmezden geliyor?
Gözügüzelli: Yunanistan, Akdeniz ve Ege'deki adalara tam yetki vermeye çalışıyor. Halbuki, formül, uluslararası mahkemeler tarafından uygulanmıştır. 1982 Sözleşmesinde adalara tam etki unsuru yazsa da bugüne kadar Akdeniz'de dahi uluslararası mahkemeler önüne giden davalarda ada devleti konumunda bulunan bir ülkeye ya da ana karası olup adaları olan devletlere uluslararası yargı organları adalar konusunda 121(2)'ye göre etki unsurunu devreye koymuştur.
Kuşkusuz, çoğu durumda, adalara tam etki verilmez. Ne için? İlgili kıta sahanlığının veya münhasır ekonomik bölge sınırlandırma hattının yapımında hakça sonuçlara ulaşmak için. Buna da sebep olan ilgili coğrafyanın statüsüdür. Nihayet 1982 BMDHS ve uluslararası hukuk, Türkiye ve Libya'nın egemen iki devlet olarak kendi kıta sahanlıkları ve münhasır ekonomik bölgelerini deniz sınırı sınırlandırma anlaşması ile belirlemesine izin vermektedir. İki devlet de müzakereler yolu ile barışçıl bir şekilde sınırlarını belirlemiş ve dış kıta sınırı çizmiştir.
Bu nedenle Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan 2200 kilometrelik kıyı boyu ile Doğu Akdeniz'de var olan meşru hakkını kullanmıştır. Tüm bu hakların kullanılmasının neticesi de mavi vatanda bundan sonra icra edilecek her türlü faaliyetlerde uluslararası hukuku koruyucu hamlelerine devam ederek bölge barış ve huzurunu koruma adımlarını yürüteceğidir. İlgili anlaşma detaylarının BM'e gönderilecek olması ise baştan beri izlenen uluslararası hukuka uygun adımların neticesidir.