Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararlar adaleti yansıtmalıdır. Adaletten yoksun verilen kararlar küresel vicdanı yaralıyor, insanların BM'ye olan inancını yok ediyor." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kriter Dergisine, "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ile ilgili eleştiri ve çözüm önerileri, Paris İklim Anlaşması ve Suriye konusunda gelinen son duruma ilişkin mülakat verdi.
Erdoğan, "BM'nin reforma tabi tutulması önerinizin temel nedeni küresel yönetişim sorunudur diyebilir miyiz?" sorusu üzerine, sadece küresel yönetişim sorununun olmadığını, reform ihtiyacının birçok nedeninin bulunduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Her şeyden önce BM küresel bir temsile sahip değil. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulduğunda sadece beş ülkeyi merkeze alarak bir düzenleme yapılmıştı. Ancak şimdi çok farklı bir dünya söz konusu. Evet, Çin ve Rusya Güvenlik Konseyi'nde var ama bu, Güvenlik Konseyi'nin temsilini daha adil yapmıyor. 1,5 milyar Müslümanı yok sayan bir sistem olabilir mi? Kültürel olarak çeşitli olmayan, medeniyet olarak kapsayıcı olamayan bir BM Güvenlik Konseyi, barışı ve huzuru sağlayabilir mi? Elbette çok zor. Sağlayamadığı zaten ortada."
BM'nin yeni küresel siyasi dengeyi de yansıtmadığını vurgulayan Erdoğan, "Dünyayı beş ülkenin kaderine bırakmışız. Binlerce kilometre uzakta olan ülkeler, sırf Güvenlik Konseyi'ndeki koltuğu sayesinde benim yanı başımdaki kriz hakkında karar veriyor, insanların kaderini şekillendiriyor. Adil bir şekilde karar verme noktasında bir yaklaşım sergilese neyse. Ancak ne haklıya hakkını teslim ediyorlar ne haksıza haddini bildiriyorlar. Varsa yoksa kendi ulusal çıkarları." değerlendirmesinde bulundu.
Kimin ne kadar Güvenlik Konseyi tasarısını veto ettiğine, bunun nedenlerine ve sonuçlarına bakılmasını isteyen Erdoğan, bunu kabul etmenin mümkün olmadığını vurguladı.
Dünyanın artık değiştiğini, ne iki kutuplu ne de tek kutuplu bir dünyada yaşandığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Dünyada çeşitli güç merkezleri var. Her şeyden önce sesini yükselten ülkeler var. 'Biz, bu sistemi bu şekilde kabul etmiyoruz, sizin iki dudağınız arasına sıkışmış kararları kabul etmiyoruz.' diyorlar. BM Güvenlik Konseyi, bu güç çeşitliğini yansıtmıyor. Bütün bir dünya siyasetini İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçlarına göre kurulmuş bir sistemin beş temsilcisine emanet etmek ne kadar doğru?
Güvenlik Konseyi'nde Avrupa tek başına iki ülkeyle temsil edilirken, Güney Amerika'dan ve Afrika'dan tek bir üye bile bulunmuyor. Halbuki tüm Avrupa nüfusu, dünya nüfusunun ancak yüzde 5'ine karşılık geliyor. Beş daimi üye, bugün dünya nüfusunun sadece dörtte birine karşılık geliyor. Diğer dörtte üçün adı yok, hiçbir şekilde temsil edilmiyorlar. Böyle bir sistemin temsil kabiliyeti olduğunu söylemek ne kadar mümkün?" "Uluslararası hukuk çerçevesinde gerekeni yaptık, yapmaktan da çekinmeyeceğiz"
Türkiye'nin uluslararası hukuka saygılı olduğunu belirten Erdoğan, Türkiye'nin haklarını korumaktan da çekinmediklerini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim burada karşı olduğumuz şey, uluslararası hukuku bahane ederek, bize dayatılmaya çalışılan çifte standart. Şimdi Doğu Akdeniz'de haklarımızı korumayacak mıyız? Masa başında üretilmiş haritaları kabul mu edeceğiz? Yanı başımızda kurulmaya çalışılan terör koridoruna karşılık vermeyecek ve seyirci mi kalacağız? Elbette seyirci kalmamız mümkün değil. Bu konuda uluslararası hukuk çerçevesinde gerekeni yaptık, yapmaktan da çekinmeyeceğiz." dedi. "Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz"
BM sisteminin bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu krizin aşılması gerekiyor. Yoksa herkesin kendi başına buyruk olduğu bir küresel siyasette istikrarı ve düzeni tesis etmek mümkün olmaz, tam aksine kaos hakim olur. Bizim itirazımız, bu çarpık meşruiyet anlayışı ve uygulamalarına karşı. Sesimizi daha gür çıkarmak zorundayız. Bizim geldiğimiz kültür de medeniyet de gelenek de bize, 'Haksızlık karşısında boyun eğme.' diyor. Bu aynı zamanda milletimize borcumuzdur, milletimizin hakkını çiğnetmeyiz. Sessiz kalamayız.
BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararlar adaleti yansıtmalıdır. Adaletten yoksun verilen kararlar küresel vicdanı yaralıyor, insanların BM'ye olan inancını yok ediyor. Kararlar alınıyor, ama bu kararların arkasında neler dönüyor bilmiyoruz. BM şeffaf ve hesap verebilir olmalı.
Irak'ta uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bir müdahale oldu. Ne oldu peki? Kimin işine yaradı? Yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan yerlerinden edildi ve evlerini terk etti. Terör örgütlerinin at koşturduğu bir kaos ortamı ortaya çıktı. Ama uluslararası hukuka riayet edilseydi, meşru bir karar ortaya koyulsaydı belki de birçok krizi çözebilirdik. Temsil krizini, meşruiyet krizini çözerek, BM'yi daha şeffaf ve uluslararası topluma hesap verebilir bir kurum haline getirmek zorundayız. Kapalı kapılar ardında alınan kararlar sonrasında yaşananlardan hesap sorulabiliyor mu? Kim soracak bu hesabı peki? Biz diyoruz ki 'BM Genel Kurulu'nu daha etkin kullanalım, güçlendirelim ve adeta bir dünya meclisi gibi hareket eder hale getirelim.' Bunu başarmak mümkün."
"Kitabınızda yeni bir model önerisi sunarak, daha adil bir dünyanın mümkün olduğunu söylüyorsunuz. Nasıl bir reform önerisi teklif ediyorsunuz?" sorusuna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Bugüne kadar reform başlığı etrafında tartışmalar yapıldı. Birçok resmi ya da yarı resmi toplantılar düzenlendi. Farklı tipte reform modelleri tartışıldı. Bu modellerin içinde çok sayıda konu da ele alındı. Ancak maalesef şimdiye kadar ne ilerleme kaydedilebildi ne de kaydedilebilecek gibi görünüyor. Aksine tüm tartışmalar devletlerin dar ulusal çıkar hesaplarına kurban edildi; uzun ve içinden çıkılmaz süreçlere hapsedildi. Genellikle acil ve stratejik konulara odaklanmak yerine süreçler ikincil başlıklarda boğuldu ve reform önerileri tartışılmadan tarihin arşivine kaldırıldı.
Reform için önce ilkeler ortaya koymalıyız. Nasıl bir reform olması gerektiğinden önce bu ilkeleri belirlemeliyiz. Biz diyoruz ki, 'Her şeyden önce ucu açık tartışma süreçlerini bir kenara bırakalım.' Kendi dar çıkarları yerine BM sistemini kökünden dönüştürecek gerçek bir reformcu tavır geliştirelim ve kısır tartışmalardan uzak stratejik hedeflere odaklanmaya çalışalım. Ancak o zaman imtiyazlardan arınmış, adil ve sürdürülebilir bir gündem inşa etmek mümkün olacaktır. Ortaya atılacak teklifin kapsamlı, kökten ve devrimci bir teklif olması gerektiğini düşünüyoruz. İkincil konularda boğulmak yerine tek bir konu etrafında birleşmeyi sağlayacak bir çerçevede olmalıdır. En önemli başlığı belirleyip o başlık üzerinden yeni bir gündem oluşturmayı becerebilmelidir."
Bununla birlikte adalet ve eşitlik ilkesini merkeze alan bir yaklaşım benimsenmesini önerdiklerini dile getiren Erdoğan, adil ve sürdürülebilir bir BM'nin, hem her devletin adil temsilini sağlamak hem de uluslararası sistemdeki güç dengelerini yansıtmakla ancak mümkün olabileceğine dikkati çekti.
Erdoğan, "Yani hem adalet hem de güç dengesini kurmak gerekir. Bu amaçla üretilebilecek işleyebilir çözüm için Genel Kurul ile Güvenlik Konseyi arasındaki ilişkinin de artık samimiyetle masaya yatırılması gerektiğini ileri sürüyoruz. Genel Kurulu yasa koyucu, Güvenlik Konseyi'ni de icracı bir yapıya sokmadan ne adalet sağlanır ne de BM kendini kurtarabilir. Güvenlik Konseyi üyelerinin daimi ve sınırsız yetkilere sahip oldukları ve Genel Kurul'a hesap vermedikleri bir yapı sürdürülemez." görüşünü paylaştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güvenlik Konseyi'nin, Genel Kurul'dan bağımsız olamayacağını vurgulayarak, şu konuya işaret etti:
"Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi arasındaki ilişkiyi kurgulamak için atılacak stratejik adım ise öncelikle veto yetkisiyle yüzleşmeyi gerekli kılmak zorundadır. Veto yetkisi ortadan kaldırılmadan hiçbir reform çabası başarılı olamayacaktır. Bu nedenle diğer tüm konuları bir kenara bırakıp veto yetkisi üzerine odaklanmak ve bu konu başlığı etrafında uluslararası toplumu harekete geçirmek gerekir. Diğer başlıklarla vakit ve çaba israf etmek ve çıkışı olmayan tartışmalarda savrulmak yerine asıl hedefe odaklanmak tek çıkar yoldur. Eğer BM'nin reformunda samimiysek 'Dünya beşten büyüktür' ilkesini kabul etmemiz ve öncelikle bu imtiyazları kaldırmamız gerekecek.
Güvenlik Konseyi ile Genel Kurul arasındaki ilişki, Genel Kurul lehine düzeltilmediği müddetçe herhangi bir reform çabası beklenen sonuçları vermez. Adalet ve işlevsellik ilkelerini yerine getiremez. Bu nedenle Güvenlik Konseyi'nin Genel Kurul'a bağlı olması, oradan çıkması ve oraya hesap vermesi kadar doğal bir siyasi ilke olamaz."
Küresel sistemin bir dönüşümden geçtiği anımsatılarak, "Siz, Türkiye'yi nasıl konumlandırıyorsunuz?" soru üzerine Erdoğan, şu düşünceleri aktardı:
"Türkiye olarak uluslararası sistem dönüşürken seyirci kalmak istemiyoruz. Biz, bu millete bir söz verdik. 'Ülkemizi sözü dinlenir saygın bir güce dönüştüreceğiz' dedik. Ama aynı zamanda 'Küresel vicdanın da sesi olacağız' dedik. Bu nedenle de insani diplomasiye hep önem verdik. Salt kendi ulusal çıkarımız için değil, gerçekten samimi olarak bütün küresel meselelerde söyleyecek bir sözümüz ve çözüm önerimiz oldu. Bunları yaparken, insani anlayışımızdan hiç vazgeçmedik. Milli gelirine oranla en fazla yardım yapan ülke olduk. Salgın döneminde bütün ülkelerin içine kapandığı ve maskelere el konulduğu dönemde, biz elimizdekileri ihtiyacı olan ülkelerle paylaştık. Bu bizim dış politikamızın felsefi özünü oluşturuyor. Ama aynı zamanda gerçekçiliğimizi hiçbir zaman kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz de."
Erdoğan, yeni bir uluslararası düzen arayışının sadece dile getirilmediğini, bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını ifade etti.
Türkiye'nin, bu arayışı hep önemsediğini ve önemseyeceğini belirten Erdoğan, şu bilgileri verdi:
"Türkiye olarak, BM'nin hem adil hem de güçlü bir yapı oluşturmasının uluslararası düzenin meşruiyeti ve sürdürülmesi için kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz. Bu yönde atılacak adımlara destek olmak ve teklifleri açık yüreklilikle konuşmak istiyoruz. İçine girdiğimiz kritik süreç öylesine tehlikeli unsurlar barındırıyor ki, sonuçlarından bu sistemden en fazla faydalananlar dahil kimse kendini koruyamaz.
Ciddi küresel sorunlarla karşı karşıyayız. Terör, göç, iklim koşulları, küresel ısınma, kuraklık, adaletsizlik, başarısız devletler gibi sorunlar karşımızda bütün çıplaklığıyla duruyor. Şimdi bu tür sorunlara devletler arası çatışma ihtimali de eklenmiş durumda. Bununla birlikte yükselen toplumsal tepkiler, dışlayıcı milliyetçilik ve korumacılık, uluslararası barış ve istikrar ortamını tehdit ediyor. Adeta insanlık koşar adım büyük bir kaosun, bir çatışmanın içine sürükleniyor. Eğer bu sorunları şimdi açık yüreklilikle konuşmadan çözüm bulmazsak yarın çok geç kalmış olacağız. İnsanlığın elinde bulunan tek araç, tüm sorunlarına rağmen hala BM zeminidir. Bu nedenle BM'de kesinlikle ve acilen harekete geçilmelidir. Bizim önerimiz, BM sisteminin değişen dünya şartlarına uygun bir şekilde reformdan geçirilmesidir."