İslam İşbirliği Teşkilatı Üst Düzey Kamu ve Özel Sektör Yatırım Konferansı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sadece Müslümanlar kendi aralarında Zekâtı verecek olsa, İslam ülkelerinde fakir kalmaz fakir." ifadelerini kullandı.
İslam İşbirliği Teşkilatı Üst Düzey Kamu ve Özel Sektör Yatırım Konferansının ülkelerimiz, girişimcilerimiz ve tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Genel Sekreterlik ve İslam Kalkınma Bankası başta olmak üzere Teşkilatımızın bu ilk Üst Düzey Kamu-Özel Yatırım Konferansının düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Konferansa verdiği katkılar dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisimizi özellikle tebrik ediyorum.
İki gün boyunca sürecek konferans sırasında inşallah verimli tartışmalar, istişareler yapacaksınız. İslam ülkeleri arasındaki yatırımların artırılması için atılacak adımları, ticaret savaşları gibi yüzleştiğimiz tehdit ve fırsatları konuşacaksınız. Küresel ekonomik görünümü değerlendirecek ve biz devlet adamları için ufuk açıcı kararlar alacaksınız. Şimdiden konferanstan çıkacak kararların İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi tüm ülkeler için yol gösterici olmasını diliyorum.
Burada her fırsatta altını çizdiğim bir hususu tekrar vurgulamakta fayda görüyorum. İstişarenin gayesine ulaşabilmesi için samimiyetle yapılmasının yanı sıra alınan kararların tatbik edilmesi, uygulamaya dönüşmesi de gerekir. Bu açıdan tartıştığımız, konuştuğumuz ve karara bağladığımız hususları hep birlikte kuvveden fiile geçirmemiz son derece önemlidir.
Toplantılarımız, ancak bu şekilde değerlendirildiği zaman hakiki anlamını bulacak, ümmetin dertlerine deva üreten platformlara dönüşecektir. Diğer türlü yapılan çalışmaların, burada alınan kararların etkisi çok sınırlı kalacaktır.
İnşallah sizlerin, bizlerin ortak gayretiyle, kendi alanında bir ilki teşkil eden İslam İşbirliği Teşkilatı Üst Düzey Kamu-Özel Yatırım Konferansının bu manada da iyi bir örnek olacağına inanıyorum. 'İSLAM ÜLKELERİNİN PAYI YÜZDE 10'U DAHİ BULMUYOR'
Müslümanlar olarak 1,7 milyar gibi muazzam bir beşeri kaynağa sahibiz. Şu an dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 24'ü İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin vatandaşlarından oluşuyor.
Nüfus yanında, doğal kaynakları ve stratejik konumuyla da İslam ülkeleri gerçekten büyük bir potansiyel barındırıyor. Burada sahip olduğumuz kapasiteyi göstermesi bakımından bazı çarpıcı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün dünya petrol üretiminin yüzde 65'i, doğal gaz üretiminin yüzde 55'i, doğal kauçuk üretiminin yüzde 70'i, bilinen uranyum yataklarının yüzde 40'ı İslam ülkelerindedir. Ayrıca hurmanın yüzde 93'ü, Hindistan cevizinin yüzde 35'i, buğdayın yüzde 15'i, pirincin yüzde 17'si, baharatın yüzde 39'u da yine Müslümanlar tarafından üretiliyor.
Bu tabii zenginliklerin yanı sıra İslam ülkeleri, coğrafi olarak dünya ticaret yollarının tam merkezinde yer alıyor. Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Akdeniz'i Hint Okyanusu'na bağlayan Süveyş Kanalı, Basra Körfezi'ni Hint Okyanusu'na bağlayan Hürmüz Boğazı stratejik bağlantı noktalarından sadece birkaçıdır. Ancak tüm bu imkanlara rağmen İslam ülkelerinin dünya ekonomisindeki toplam payı yüzde 10'u dahi bulmuyor.
Çok daha vahimi İslam İşbirliği Teşkilatı nüfusunun yüzde 21'i, yani 350 milyon kardeşimiz aşırı yoksulluk şartlarında hayata tutunmaya çalışıyor. Milli gelir ve gelişmişlik seviyesi açısından da ülkelerimiz arasında çok ciddi uçurumlar olduğunu görüyoruz.
En zengin İslam ülkesi ile en yoksulu arasındaki gelir farkı 200 katı aşıyor. Demek ki Müslümanlar kendi aralarında Zekat müessesesini de çalıştırmıyor. Sadece Müslümanlar kendi aralarında Zekâtı verecek olsa, İslam ülkelerinde fakir kalmaz fakir.
Coğrafyamızın bir yanı lüks ve şatafat içinde yaşarken, diğer tarafında açlık, kıtlık ve fakirlik hüküm sürüyor. Halbuki, dünya nüfusundaki payı yüzde 7'nin altında olan Avrupa Birliği'nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 22'den fazladır. Yalnızca 330 milyon vatandaşı olan Amerika Birleşik Devletleri tek başına dünya ekonomisinin yüzde 24'ünü oluşturuyor.
Küresel sabit sermaye yatırımları 20 trilyon doların üzerine çıkmışken, İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkelerinin toplam sabit sermaye yatırımları 1,5 trilyon dolar civarındadır.
Bu rakamlara baktığımızda ortada çok büyük bir dengesizliğin, çarpıklığın olduğu gayet açıktır. Bu tablo aynı zamanda bize samimi bir özeleştiri yapmamız gerektiğine de işaret ediyor. Zira sorunlarımızı görmezden gelmenin, yok saymanın hiç kimseye bir faydası yoktur, olmayacaktır.
Dost acı söyler ama gerçeği söyler. Ben bir dost olarak belki acı söylüyorum ama gerçeği söylüyorum. ORTAK PROJELERLE TİCARETİMİZİ ARTIRMANIN YOLLARINI ARAMALIYIZ
Rabbimizin bizlere bahşettiği onca imkana, zenginliğe rağmen; neden ticarette, gelir adaletinde, yatırımlarda, dış politikada hak ettiğimiz konumda olmadığımız üzerinde hassasiyetle düşünmemiz gerekiyor. Kendi sorunlarımız için başkalarını suçlamak yerine, önce kendi muhasebemizi yapabilmeliyiz. Hiçbir komplekse kapılmadan sorunlarımızı açık yüreklikle konuşabilmeyiz.
"Kazan-kazan" temelinde işbirliğimizi genişletmenin, çeşitlendirmenin, ortak projelerle ticaretimizi artırmanın yollarını aramalıyız. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÜRETTİK, BUNLARI HAYATA GEÇİRDİK
Türkiye olarak, 3 yıllık Zirve Dönem Başkanlığımız sırasında bu konuda gerçekten yoğun çaba harcadık. Özellikle İslam ülkeleri arasındaki karşılıklı ticaret ve yatırım imkanlarının artırılması ile yasal prosedürlerin sebep olduğu engellerin ve tıkanıklıkların aşılması için gayret sarf ettik.
Aralarında İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin de bulunduğu birçok ülkeyle, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri, Karma Ekonomik Komisyonları ve Yüksek Stratejik Komiteler gibi mekanizmalar tesis ettik.
34'üncü İSEDAK Toplantısında "Ticaretin Kolaylaştırılması ve Gümrüklerde Risk Yönetimi", 35'inci Toplantıda ise "Gıda Güvenliği" temaları üzerine kapsamlı oturumlar düzenledik. Sadece sorunlarımızın tespitine odaklanmadık, aynı zamanda çözüm önerileri de ürettik, hepsinden önemlisi bunları hayata geçirdik.
İstanbul'da 2016'da yaptığım çağrı doğrultusunda, teşkilat üyesi ülkeler arasındaki ticari ve yatırım uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmak için İstanbul Tahkim Merkezi'nin kuruluş prosedürlerini tamamladık.
İnşallah bu sene içerisinde Tahkim Merkezini faaliyete geçireceğiz. İslam Ticaret Sanayi ve Tarım Odalarını yeniden yapılandırma sürecinin de kısa sürede başarıyla sonuçlanmasını temenni ediyorum.
Bilim ve Teknolojik İşbirliği Daimi Komitesi'nin inovasyon alanındaki girişimlerine de büyük önem veriyoruz. İslam Kalkınma Bankası Yatırım Sigortası ve İhracat Kredisi Kurumunun çalışmalarını önemsiyorum.
Keza, İslam Özel Sektör Kalkınma Kurumu, İslam Ticaret Finans Kurumunun çalışmaları da takdire şayandır. Bu vesileyle, Teşkilat üyesi ülkelerin kendi aralarındaki ticaret hacmini ve pazarı büyütecek Tercihli Ticaret Sistemi Anlaşmasına verdiğimiz ehemmiyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Tüm üye ülkeler tarafından anlaşmanın bir an önce uygulama safhasına alınmasının faydalı olacağına inanıyorum.
Türkiye son 17 senede ekonomi ve doğrudan yatırımlar bakımından büyük bir başarı hikayesi yazmıştır. Küresel ve bölgesel zorluğa, hatta geçen yıl ekonomimizi hedef alan sabotaj girişimlerine rağmen istikrarlı bir şekilde yolumuza devam ettik. 2002-2018 yılları arasında ortalama yüzde 5,5 oranında büyüme kaydederek, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduk.
Aynı şekilde ihracatımızı 36 milyar dolardan 180 milyar doların üzerine çıkardık. Bölgesel açılım hamleleriyle Afrika ile ticaretimizi son 15 yılda 6 kattan fazla artırdık. Asya Pasifik ve Latin Amerika ile ticaretimiz ise aynı dönemde 10 katına ulaştı. ASEAN ülkeleriyle 2002 yılında sadece 1,3 milyar dolar olan toplam ticaret hacmimiz, 2018 yılında 9,1 milyar dolara yükseldi. Dünya Bankası iş yapma kolaylığı endeksine göre Türkiye, son 2 yılda 27 basamak birden ilerledi.
Turizmde, 2018 yılında 46 milyon ziyaretçiyle küresel düzeyde 2 sıra daha yükselerek, en çok turist çeken 6'ncı ülke konumuna geldik. Bu sene 50 milyonu aşkın turisti misafir etmeyi bekliyoruz.
Ayrıntılar geliyor...