Kalkandelen Üniversitesi Şarkiyat Bölümü Dekanı Prof. Dr. Adnan İsmaili ve öğretim üyesi Prof. Dr. Metin İzeti kaleme aldıkları işte o yazı;
Tarihte birçok ilim ve devlet adamı, değişmenin kaçınılmaz ve gerekli olduğunu bilmelerine rağmen, toplumun bu baskısıyla karşılaşmamak için değişememiş ve değiştirememişlerdir. İyi ama değişmenin, uzun vadeli başarının birinci kademesi olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Tarihte önemli gelişmelerden hiçbiri müspete doğru değişme yaşanmadan elde edilememiştir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hal-i hazırdaki dünya arenasında değişmeye ve gelişmeye doğru sağlam ve sarsılmaz iradeyi içeren bir çizgi sergilemektedir. Daha doğrusu, bu çizginin en önemli unsuru doğu ile batı arasındaki üstün olma ile aşağı olma anlayışının ortadan kaldırılmasında kendini göstermektedir. Onun iradesi bu ayırımdan rahatsız olup hırslı bir şekilde değişimin taraftarı olmaktadır. Nietzsche'nin dediği gibi: ... omevcut uyuşukluktan haz almamakta ve topluma daha iyiyi yerleştirmek için sıkıntıya meydan okumaktadır.
Toplumsal değişim ve gelişimler, ki Erdoğan'ın siyaset felsefesi platformunda sadece Türkiye ile ilgili değil insanlığın tamamını alakadar etmektedir, hürriyete ve insanın yaratıcılık olgusuna dayanmaktadır. Sadece bu iki şeyde insanın dehası ortaya çıkabilmektedir. Fakat eğer bu hürriyet mevcut değilse o zaman insanın trajedisi ile karşı karşıya kalmaktayız. Değişim ve gelişim ancak hareket, düşünce ve yaratıcılık arasında doğru çizginin kurulmasıyla elde edilebilmektedir. Daha doğrusu, fosilleşmiş düşünce gerici faaliyetler ve toplumsal arızalar ortaya çıkarmaktadır.
Son dönemde Türkiye Cumhuriyeti ve Recep Tayyip Erdoğan gelenek ve modernite engellerini ortadan kaldırarak belirli değerler sistemi ortaya atmakta ve onları cesurca toplumsal alanda tatbik etmeye çalışmaktadır. İyi ama karşı taraftan akıl almaz ve hür düşünen hiçbir insanın anlayamayacağı bir baskı ile karşı karşıya kalmaktadır. Batıdaki belirli çevrelerden bastırılan avrosantrikdüşünce sistemi ise kendi içinde başarılı olamamış ve son yüz yılda birkaç defa insanlığın huzurunu bozmuştur.
Fakat Erdoğan baskılardan haberdar ve bilinçli bir şekilde sistematik engelleri aşmak için kararlığını devam ettirdi ve son dönemde de göründüğü gibi devam ettirmektedir. Bu kararlılık, son dönemde insanlığa zarar veren ancak belirli merkezlerin çıkarına göre olan, üstün olma idealini yıkıp coğrafik sınırları olmayan bir hürriyet ortaya koymak yolunda devam etmektedir. Aynı zamanda dünyada olgu ve olaylar hakkında sadece algıyı değil içeriği de değiştirmek yolunda küçümsenemez adımlar atıldı. Bundan hareketle semboller, bilgiler, nazariyeler, tutumlar, sadece fonksiyonları açısından değil içeriği açısından da değerlendirmesi gerektiği anlayışı kararlılıkla ortaya konuldu.
Biz Müslümanların, dünyanın her tarafında uzun zamandır yaşadığımız, zulüm ve zulme yataklık etme hareketleri, geçen iki asrın en ağır baskılarından başlayın da soykırım ve İslamofobi bastırmalarına kadar, hepsi sadece Müslümanlarınbireysel egosunu yıkmak, nereden olursa olsun insanı yaşatmak felsefesinin pragmatik sistemini yıkmaya yönelmiştir. Bu çalışma sistemi yıkıldığı andaonların kaosu tertip olarak gösterildi, bizim tertip ise her zaman kaos gibi öne çıkarıldı. Bu süreçteki en önemli zararlardan birisi hiç şüphesiz Müslümanlarınhürriyetin ağırlığından serbest bırakılmasıdır. Hürriyetin ağırlığından serbest kalmak ne demektir bilir misiniz? Biliyorsunuz fakat biz de söyleyelim: Köle olmak demektir. Kölelik, üzerinde güçlü bir rejimin olduğunu düşünmek değil, kendi gücüne güvenmemek ve değişimi başkasından beklemek anlayışıdır.
Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki mevcut Türkiye Cumhuriyeti dünyada bağımsız hareket edebilen ve şan-ı olan bir devlet haline gelmiştir. Bütün aşağılık kompleksleri ortadan kalkmış ve esas şecere etrafında hak edilen haysiyet iade edilmiştir. Tabii ki burada unutulmaması gereken hususlardan biri de devletin sınırları içerisindeki alt yapı ve toplumsal organizasyondur. Türkiye Cumhuriyeti sadece bu dönemde Türkiye dışındakilerin haklarını korumak, onlara yardımcı olmayı düşünmüştür. Sadece bu dönemde biz Arnavutlar uluslararası boyutta Türkiye'den destek almış ve yardım edilmişizdir.
Bu açıdan baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti, hem dünyadaki Müslümanlar açısından hem de demokrasi ve hürriyet açısından, çok önemlidir. Fakat bize göre daha önemli olan başımız dik olarak geçmişimiz ile barışık bir şekilde dünya insanına ab-ı hayat vermeye en güçlü aday olduğumuza kendimizin inanması ve aşağılık komplekslerini kendimizden atmamızdır. İşte Recep Tayyip Erdoğan, dünyaya bu konuda bizlerin de var olduğunu ve belirli değerlere sahip olduğumuzu haber vermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı dünyada İslam ve Müslümanları gölgeye düşürüp aşağılık kompleksini besleyen ve diğer taraftan da teröre başvurupMüslümanların imajını yıkan,Müslümanların arasındaki para organizmalara da karşı gelmiştir. Müslümanların dünyada ayakta kalabilmesi için iyinin ve iyilerin desteklenmesi gerektiğini savunup, ontolojik, epistemolojik, etik ve aksiolojik platformlarımızı pragmatik bir şekilde ortaya atıp insan oğlunun susuzluğunu gidermemiz gerektiğini ön planda tutmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, son dönemde, sadece Müslüman toplumların deformasyonlarını değil aynı zamanda Müslümanlarakarşı yönetilen İslamofobya ve “ontolojik üstünlük” düşüncelerine de şiddetle karşı çıkmıştır.
Sadece Türkiye için değil dünya Müslümanlarının tamamı için önemli olan bu dönemde, çünkü İslam ve Müslümanlargöreceleştirilmeye çalışılmaktadır, Türk seçmenin bu olaylara kimin karşı çıkabileceğini düşünüp, kimin dünyada Müslümanlara yapılan haksızlıklara ‘dur' diyebileceğini göz önüne alıp oy kullanması gerektiğini düşünüyoruz. Herkes kendi yaptıklarından sorumlu olacaktır fakat sorumsuz ve derin düşüncesiz yapılan hareketlerin sonuçlarını sadece belirli şahıslar değil toplumun tamamı ve gelecek nesiller de üzerinde hissedecektir.
Biz, sübjektiflikle itham edilebileceğimizin farkında olarak, fakat her zaman inandığımız gerçeği söylemeyi şiar edindiğimizdendir ki:
“Recep TayyipErdoğan Türkiye'nin dünya Müslümanlar açısından merkez kabul edilme imajını korumaya ve geliştirmeye hem kapasitesi hem de ahlakı vardır.
Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de ve dışında mevcut olan müspet akıl potansiyelini bir araya toplayıp Türkiye ve dünya insanının medeniyet, kültür ve estetik açıdan gelişmesini sağlayabilir.
Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin ve İslam dünyasının altyapısını düzeltebilecek güce sahiptir. Kanaatimizce bu platform sadece Türkiye'de değil dünyanın birçok yerinde iyi bir örnek teşkil edecektir.
Recep Tayyip Erdoğan ve bu düşünce tarzı Türkiye'ye her zamandan daha çok bugün gereklidir. Bu nedenle, Türkiye'deki seçmen ahlakının bu değerlerin seçilmesine yönelmesi gerektiğine inanmaktayız” diyoruz.
Ve bizim için de Erdoğan'la devam edin...
Prof.Dr. Metin İZETİ
Prof.Dr. Adnan İSMAİLİ