'Erdoğan McKinsey hakkında yeterince bilgilendirilmedi mi?'
Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, bugünkü yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın McKinsey ile ilgili gündeme oturan açıklamalarına değindi.

Oluşturma Tarihi: 2018-10-07 08:18:37

Güncelleme Tarihi: 2018-10-07 08:18:37

Gazeteci yazar Nihal Bengisu Karaca, McKinsey ile ilgili anlaşmanın Türkiye'nin son süreçlerinde yaşanan devlet politikasına uymadığını dile getirdi. Bengisu ayrıca "Cumhurbaşkanı Erdoğan McKinsey'in şartları hakkında yeterince bilgilendirilmedi mi?" sorusunu sordu.

İşte Bengisu'nun o yazısı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek gördüğünde diskur ve tavır değiştirmekten çekinmediğini bir kez daha gösterdi. McKinsey meselesini ‘bitirirken' aynen şunları söyledi: “Geçen bütün bakan arkadaşlarıma söyledim, bunlardan fikri danışmanlık hizmeti de almayacaksınız dedim. Hiç gerek yok, biz bize yeteriz.”

Doğruya doğru, McKinsey'den AB'ye ilk başvuru sürecinde, bankacılık ve özelleştirme alanında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki 8 bankanın satış stratejileri için; ayrıca TRT'nin yeniden yapılandırılması konusunda, daha önce de defalarca hizmet alımı yapıldı.

Ama bu seferki farklıydı, ilk ilan ediliş anından itibaren bu kez kapsamın çok geniş olduğu hemen herkesin gözüne çarptı. FETÖ ve PKK ile mücadelenin gerçekleştiği, ülkeyi korumanın sadece fiziksel sınırları korumaktan ibaret olmadığının bilindiği, ‘devlet sırları'nın, devlet verilerinin güvenliği konusunun da ‘muhafaza'ya dahil olduğunun görüldüğü bir dönemde, ‘yapılandırma' anlamına gelecek evsaflı bir ‘gözetim' işinin ABD merkezli firmaya verilmesi pek tutarlı bir tutum gibi görünmüyordu. Zira, 16 Nisan referandumu sürecinde cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ‘daha yerli ve milli politikaları' uygulamayı mümkün kılacağı vaadiyle yürütülen bir kampanya vardı ve bu kampanyanın hikayesi, ‘dış müdahalelere karşı korunaklı, bağımsız ve yerli bir devlet yapılanması' kurmak için sistemin değişmesi gerektiğini vurguluyordu. McKinsey'in şartları ile yeni sistemin hikayesi arasındaki uyuşmazlık barizdi.

Peki nasıl oldu da anlaşma bu safhaya kadar gelebildi? Asıl çizgi ‘Biz bize yeteriz' ise eğer, neden ilan edildi ve niyet anlaşması aşamasına kadar gelindi?

İlk akla gelen ‘Acaba Erdoğan yapılacak anlaşmanın detayları, McKinsey'in şartları hakkında yeterince bilgilendirilmedi mi?' sorusu.

İkinci akla gelen ise, Erdoğan'ın küresel piyasalar açısından güvenilirlik testi anlamını taşıyan ve dış yatırım çekmeyi kolaylaştıran projenin mümkünlüğüne aklının yatması ama muhalefetiyle muhafazakarıyla her kesimden gelen majör tepki nedeniyle politika değiştirmeyi tercih etmesi olasılığı. Agoranın nabzının küresel taleplerden üstün tutulması her zaman iyi bir şey olmayabilir, o ayrı bir tartışmanın konusu. Ancak Erdoğan yapılan politikaların, seçilen yolların ‘yerlilik ve millilik' düsturuyla çatışma görüntüsü vermesinden mütevellit tansiyon yükselişini ‘belirleyici' ve ‘yön tayin edici' bir faktör olarak görmüş olabilir. Bu ihtimalde söylenilecek olan bellidir: Erdoğan, sokakla, halkın hassasiyetleri ile senkronize olmakta hiç zorluk çekmeyen bir siyasetçi olarak; yerel seçim öncesi AK Parti tabanında kafa karışıklığına sebep olabilecek bir karamsarlığı önlemiştir.