Diler, "ABD BAAS'kısı" başlıklı yazısında Ankara'nın şimdiye kadar verdiği terörle mücadeleyi son gelişmelerle birlikte değerlendirdi...
ÇELİŞKİ: "TERÖRİST BAŞI ÖCALAN" VE "TERÖRÜ BİTİR" ÇAĞRISI
HAMAS'IN 7 Ekim'de saldırdığı günden bu yana binlerce kez "İş bununla sınırlı kalmayacak. Bölge değişecek.
Aman dikkat edelim" diye yazdım.
Ortada... Devlet Bey'in ÖCALAN kartını masaya getirmesi "Vatan tehdit altında" demesi, "Vakit tamamdır" diye videolar yayınlamasını nasıl okuyup, değerlendireceğiz? Genel olarak bölgedeki sarsıntıyı yine içeriden okumayı tercih edeceğiz. Ve yine yanılacağız. Maalesef böyle. Öcalan terörist başı mı? Evet! Bölücü başı mı ? Evet! Peki şimdi yapılan çağrı terörü bitirsin diye değil mi? Evet öyle. Çelişki yok mu? Tabii ki var. Yani bu çağrı ile öncesinde yine Öcalan üzerinden atılmak istenen adımlarla ANKARA bize Öcalan'ın bölücü başı olmadığını uzun yıllar izlenen politikaların yanlış olduğu anlatmakta... 40 yıllık terörle mücadelede bir yerlerde konulan teşhis yanlıştı demek ki...
Ben bunu anlıyorum...
Konuyu derinleştirip anlayalım...
Ortadoğu'da İKİ BÜYÜK SAVAŞA rağmen hesaplar görülemedi. Akıllar, silahlardan daha çok yer kapladı. Türkiye konulara uzak kaldı. Kapsayıcı bakış açısı geliştiremedi. İçerideki YABANCILAR da bunu engelledi...
Ne demek istiyorum? Açalım devam edelim.
Ortadoğu'da son yüzyıla damga vuran isimlerin başında MİŞEL EFLAK gelir. BAAS'ın fikir babasıdır. Mişel Eflak, 1910 yılında Şam'da doğdu. Ticaretle meşgul olan Ortodoks Hristiyan bir ailenin üyesiydi. Ortaöğretim seviyesindeki eğitimini Suriye'de Fransız okullarında tamamladıktan sonra 1929-1932 yılları arasında Sorbonne Üniversitesi'nde Felsefe eğitimi aldı. Fransa'da filozof Henri-Louis Bergson'nun fikirlerinden etkilenip, Marksizm ile ilgilenmeye başladı. Baas Hareketi'ni beraber kuracağı Selahaddin Bitar'la da Fransa'da tanıştı. Suriye'ye döndükten sonra okullarda tarih dersleri verdi.
Parti kurmak için izin alamayınca 1940 yılında Selahaddin Bitar'la birlikte Arap İhya Hareketi'ni inşa ettiler. Detaya girmeye gerek yok. BAAS rejimlerinin babası olan ORTODOKS Hristiyan EFLAK, temelini attığı felsefe ile ARAP MİLLİYETÇİLİĞİNİ ve SOLCULUĞUNU sahaya sürdü. Milliyetçilik de solculuk da Amerikan karşıtlığında birleşiyordu.
Ortak noktaları buydu. Yani Humeyni'yi Paris'ten TAHRAN'a gönderen akıl, düşünce gücüyle Amerika'nın has adamı ŞAH'ı yıkıyor, LAİKLİĞİN kalesi olarak bilinen Fransa, İran'da İSLAMCI REJİM inşa ediyordu.
Bunlar büyük ölçekli istihbarat operasyonlarıydı. Normalin üzerinde zeka gerektiren olaylardı.
Doğru mu? Net... BAAS da böyleydi.
Biz hiç tartışmadık ancak PKK sol örgüt olarak kuruldu.
Oligarşi ile savaşı kısa sürdü anında TÜRKİYE karşıtı pozisyona itildi. Avrupalı istihbarat güçleri bölgeyi iyi bildiği için örgütü ele geçirmese de büyük oranda yönlendirdi. Ankara olayı başından itibaren "TERÖR" diye tanımladı, silaha sarıldı. Haklıydı. Görüntü böyleydi. Arka plan kimseyi ilgilendirmiyordu. Bakan da yoktu sanki. Sorun da burada başlıyordu.
Bölgede olmasa da planları olan BÜYÜK GÜÇ Amerika'ydı.
Fakat devamlı gol yiyorlardı.
BAAS onlar için KIRMIZI ALARM'dı. EN iyi bildikleri yolu seçip IRAK'ı hedefe koydular.
İki kez geldiler. Operasyonlarının temel amacı KÜRTLER'i ırk ve mezhep temelinde oradaki diğer yerleşiklerden ayırmaktı. Öyle de yaptılar. AK PARTİ kuruluyor, iktidara geliyordu. Amerika'nın 2003 operasyonu, tamamen BAAS'ın KÜRTLER'i de etki alanına almasını engellemek içindi. Aksi halde Washington'un bölgeye sarkacak alanı kalmıyordu.
Geldiler, indiler, vurdular, Saddam'ı, BAAS'ı devirdiler. Suriye'de durum aynıydı. Devleti kuran FRANSIZ AKLIYDI. Zaten Mişel Eflak da onların adamıydı.
Bu nedenle Amerika IRAK'a 2003'te geliyor ve anında SURİYE'de PYD'yi kurduruyorlardı. Aynı zaman diliminde hedeflerini açık ediyorlardı. Zaten 4 yıl öncesinde de ÖCALAN'ı Kenya'dan alıp teslim ediyorlardı.
Ortadoğu; BAŞKASI TARAFINDAN YAPILDIĞI
HALDE "Biz yaptık" diyerek ASIL SORUMLULARI
SAKLAYAN,
GİZLEYEN
ÜLKELER
TOPLULUĞUYDU!
Ve buraları iki türlü yönetmek mümkündü. Ya açıktan "BURALARI BENİM. İşaret ettiğim alanlara saldıran bana saldırmıştır" diyeceksin. Ya da hedeflediğin alanları arkada kalarak öndeki adamların üzerinden idare edeceksin...
Biz anlamasak da 7 Ekim HAMAS saldırısından sonra katliamlara imza atarak yürüyen İSRAİL, büyük bir planın parçası olarak bunu anlatıyordu. Amerika da dün yazdığım gibi ÖTEKİ'ni meydana getirip kendi oyuncusuna güç ve alan kazandırıyordu.
IŞİD'i sahaya sürüyorlar ardından kurtarıcı olarak YPG'ye "yürü" diyerek silah yağdırıyorlardı. IŞİD tasfiye edilince de KÜRESEL KAHRAMAN OLARAK YPG'yi sahneye alıyorlardı.
1990'da başlayan kurgunun devamıydı bu. Trump'ın Suriye'den askerlerini çekmesi umulurken böyle değerlendirmeler sıkça yapılırken BÜYÜK ANLAŞMA olmadan bunun hayata geçmesi asla ve kat'a mümkün değildi.
Mesele BEYAZ SARAY'ın dışındaydı. Avrupalı güçlerin, Çin'in de yolunu açtığı bir projeye, Amerika'nın İsrail ile birlikte itiraz etmesiydi yaşananlar. Ortadoğu'yu kimin yöneteceği ile ilgiliydi sahnedekiler... Kürtler de burada önemli bir rolü icra etmekteydi.
Kürt kartı ANKARA'yı olduğu kadar Paris'i-Berlin'i-Pekin'i- Londra'yı-Washington'u-Moskova'yı da ilgilendiriyordu. Musul- Kerkük petrolleri de DOĞU AKDENİZ'deki servetin de hesapları buralarda yapılmaktaydı.
Son 35-40 yıla bakıldığında AVRUPALI istihbarat örgütlerinin FİKİRLERİNE Amerika sadece silahla karşılık verebilmişti. Yine aynı yol tercih ediliyordu.
Tam da buna uygun şekilde bir itirafı İsrail'de duyuyorduk! İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar "Kürt halkı siyasi bağımsızlığı olmayan büyük milletlerden biri...
Kürtler İran ve Türkiye'de baskı altında... İsrail'in onlarla iletişim kurması ve ilişkilerini güçlendirmesi gerekiyor" dedi. Meseleye nasıl baktıklarını açıkladı yani... Bunu sadece İSRAİL olarak görmek de ileri derecede görme bozukluğu anlamına gelirdi.
40 yıldır süren TERÖRLE mücadele aynı zamanda BATI ile mücadeleydi. Hem TERÖRÜ hem de arkasındakileri çok kez doğru okuyamadık. Şimdi DEVLET BAHÇELİ, ÖCALAN kartını açtı. Duygusal ritmimizi bir kenara bırakacak olursak elde başka da siyasi koz yok gibiydi. EN etkilisi İMRALI'daydı. Maalesef durum bu. Türkiye'nin kalkışta olduğu, gücünü artırdığı, genleştiği, etki alanını ASYA'dan Afrika'ya kadar taşıdığı dönemde RAHATLIKLA YAPABİLECEĞİMİZ HALDE
SİLAHTAN mümkün mertebe uzak durmamız gerekiyordu.
AKILLA, FİKİRLE, DÜŞÜNCE
İLE oluşan bir modelimiz olmalıydı.
Yürüyüşümüz kesilmeden büyümeye dönüştürmeliydik.
Fransızlar'ın ORTODOKS MİŞEL EFLAK üzerinden, BAAS üzerinden bölgeye attığı formatın daha iyisini biz yapmalıydık. Yapabilmeliydik.
Elinde silahını tutan Amerika'yı da buna razı etmek durumundaydık.
Zor değildi. Ancak onların istediği SİLAHA sarılmamızdı. Ne yapacağımıza, bölgedeki bütün 'NİÇİN'leri iyice etüt ettikten sonra karar vermeliydik. Osmanlı tarihinde bu konu için kaynak olacak olay çok...
Bu nedenle sık sık "TÜRKİYE'nin geleceği burada vereceği karara bağlı" diye not düşüyorum.
Haksız mıyım...