Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed'in, İngilizler'e karşı Medine'yi savunan Fahreddin Paşa'ya ilişkin ithamları sebebiyle Fahrettin PAşa'nın Medine Müdafaası yeniden gündeme geldi.
İşte Yeni Şafak'ın derlediği haber:
Asıl adı Ömer olan Fahreddin Paşa 1868'de Rusçuk'ta doğdu. Soyadı kanunundan sonra Türkkan soyadını aldı. 93 Harbi'nin ardından ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşti. Mekteb-i Harbiye'yi birincilikle bitirdi. Erkan-ı Harbiye Mektebi'ni bitirdikten sonra 1891 yılında Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle göreve başladı. Balkan Savaşı'nda Çatalca savunmasında ve Edirne'nin geri alınışı'nda görev aldı. 1916 yılında 4. Ordu komutanı Cemal Paşa tarafından Medine'deki Hicaz Kuvve-i Seferiyesi komutanlığına atandı.
İNGİLİZLER'E KARŞI MEDİNE'Yİ CESURCA SAVUNDU
Osmanlı'nın bölgede güç kaybetmesi, Şerif Hüseyin'in İngilizlerle işbirliği yaparak isyan başlatması İstanbul Hükümeti için zor günlerin yaşanmasına neden oluyordu. 1. Dünya Savaşı oldukça çetin geçerken, 14 cephede çarpışan Osmanlı ordusu ise oldukça yorgun düşmüştü. Bu zor şartlar altında, Fahreddin Paşa'yı çok zor bir görev bekliyordu: Mekke ve Medine'yi savunmak. Buradaki görevinden önce Musul'da tehcire tabi tutulan Ermenilerin yerleştirilmesiyle ilgilendi, aynı zamanda Urfa, Zeytun, Musadağı ve Haçin'deki Ermeni isyanlarını bastırdı. İngilizlerin desteğinde isyana girişen Şerif Hüseyin ordusuna karşı, kısıtlı imkanlara rağmen Medine'yi savundu. 2 yıl 7 ay boyunca İngilizlere karşı Medine'yi müdafaa etti. İslam tarihinin şan ve şerefli sayfalarında yerini aldı. Fahreddin Paşa bu başarısı nedeniyle “Medîne Müdâfii”, “Türk Kaplanı”, “Çöl Kaplanı” ve “Medine Kahramanı” lakaplarıyla anılmaya başlandı. Ancak ‘Çöl Kaplanı' savaştan sonra esir düştü. 27 Ocak 1919'da Mısır'a, 5 Ağustos 1919'da ise Malta'ya sürgün edildi. İdama mahkum edilse de Türkiye'nin uğraşlarıyla kurtuldu ve Kurtuluş Savaşı'nda Fransızlara karşı savaştı. Daha sonra Kabil Büyükelçiliği'ne atandı. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı. 1936 yılında Ferik korgeneral rütbesi ile ordudan emekli oldu. 22 Kasım 1948 tarihinde bir tren yolculuğu sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat etti. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığına defnedildi.
KUTSAL EMANETLERİ İSTANBUL'A GÖNDERDİ
Medine'nin etrafı isyancıların eline geçmeye başlayınca İstanbul Hükumeti'nin Medine'nin boşaltılması talebeni Fahreddin Paşa, ‘Peygamber'in kabrinin bulunduğu Medine'deki Türk Bayrağı'nı kendi elimle indiremem' diyerek kabul etmedi. Herhangi bir yağma ihtimaline karşı da tedbir olarak, Medine'deki 30 parça Kutsal Emanet'i 2000 askerin koruması altında İstanbul'a gönderdi. Bir süre sonra etrafı tamamen kuşatılan Medine'de Türk orduları kuzeye doğru geri çekilmeye başladı. Etrafındaki Türk birlikleriyle irtibatı tamamen kesilen Fahreddin Paşa ise şehri savunmaya devam etti. Kutsal emanetlerin bir bölümü günümüzde Topkapı Sarayı müzesinde sergileniyor.
ÇEKİRGE YİYEREK DİRENDİ
Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve antlaşma hükümlerine göre Osmanlı orduları terhis edilmeye başlanmıştı. Antlaşma haberi Medine'ye de gönderildi ve Fahrettin Paşa'ya ordusuyla birlikte en yakın İngiliz birliğine teslim olması emredildi. Ancak Fahrettin Paşa, 'emri' yerine getirmedi ve direnmeye devam etti. Muhasara altında, yiyeceklerinin bitmesine rağmen, “çekirge yiyerek” direndi. Padişah VI. Mehmet'in ricası sonucu Fahrettin Paşa 10 Ocak 1919'da Medine'yi “teslim etmek” zorunda kaldı. Paşanın birliğindeki Hilal-i Ahmer (Kızılay) gönüllüsü Feridun Kandemir, şahitlik ettiği bu dramı tarihe şöyle not düşmüştü: “Kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış askerlerin, birbirlerine sokulup yardım ederek halsiz, mecalsiz bir durumda, son defa Haremüşşerif'i ziyaretle Ravza'ya yüzlerini sürerek dualar ede ede yaptıkları veda, görülecek şeydi.”
YA RESULALLAH BEN SENİ BIRAKMAM!
Kuşatma sırasında Ravza-i Mutahhara'da, devamlı dua eden Fahreddin Paşa duygularını şöyle ifade ediyordu: "Kalk! Kalk ya Muhammed!.. Allah'ın Resulü kalk! Ve sana inanan, senin için burada çarpışanlara görün! Allah'ın yardımını bize ulaştır!"2 Nisan 1918 Cuma günü Harem-i Şerif'te hutbe okuyan Fahreddin Paşa, Türk Sancağını göğsüne sarmış, sağ kolunu Peygamber Efendimizin mezarına doğru uzatarak yüksek bir sesle 'Ya Resulallah ben seni bırakamam' diye haykırmıştı.