'FETÖ Başbuğ Türkeş'e suikast mı düzenledi?'
Yeni Şafak yazarı Bülent Orakoğlu, 'FETÖ, Başbuğ Türkeş’e suikast mı düzenledi?' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Oluşturma Tarihi: 2020-05-19 01:08:58

Güncelleme Tarihi: 2020-05-19 01:08:58

Latif Erdoğan, dün Yeni Akit gazetesindeki köşesinde, "Alparslan Türkeş'in vefatında FETÖ şüphesi" başlıklı bir yazı kaleme almıştı.

Yeni Şafak yazarı Bülent Orakoğlu ise, bugünkü köşesinde, "FETÖ Başbuğ Türkeş'e suikast mı düzenledi?" başlıklı bir yazı kaleme alarak, söz konusu iddiayı değerlendirdi. Orakoğlu, "Latif Erdoğan'ın bu iddiasını ispat etmesi gerekir" derken, "Aksi takdirde FETÖ'nün bu iddiası tamamen FETÖ ile mücadele eden ülkücü hareketi karalamak veya baltalamak ve rencide etmek için ortaya atılmış bir psikolojik harp taktiği anlamını taşır" diye belirtti.

Orakoğlu, FETÖ'nün, kendilerine karşı olan gazeteciler için şifreli bir emirle "zehirleyin" dediğini ve ölüm talimatı verdiğini de aktardı. "Gülen'in başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmayları olmak üzere FETÖ soruşturmasını yürüten tüm savcı ve emniyet görevlilerini gazeteci ve yazarları şifre ile ‘zehirleyin' yönünde ölüm talimatları verdiği biliniyor" diye belirten Orakoğlu, söz konusu soruşturmayı yürüten savcıların da adliyelerde çay ocaklarında çay dahi içmediğini ifade etti.

Bülent Orakoğlu'nun yazısı şu şekilde:

"Yeni Akit Gazetesi yazarı Latif Erdoğan köşe yazısında ‘'Alparslan Türkeş'in FETÖ tarafından zehirlenerek öldürüldüğü” yönündeki kuşkularını ortaya koyan bir yazı kaleme aldı. Bu iddia 15 Temmuz kalkışmasından yaklaşık 1 ay sonra merhum Alparslan Türkeş'in koruması emekli Başkomiser Tahsin Pehlivanoğlu tarafından da dile getirilmişti. Aslında Pehlivanoğlu güçlü şüpheleri bir bir sıralamış olmasına rağmen sanırım bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmamıştı. Latif Erdoğan ise yazısında ‘'1997 yılında Gülen'in isteği ile yüz yüze yaptıkları görüşmede Türkeş'in kendisini öldürmesi için cemaat içinden bir kişiyi vazifelendirdiği bu kişinin kendisine gelerek olayı anlattığını belirtmişti.'' Aradan 3-5 gün geçtikten sonra Alparslan Türkeş aniden vefat etmişti. Ancak Latif Erdoğan'ın ülkücü hareketin doğal lideri merhum Başbuğ Türkeş'i FETÖ elebaşı Gülen'i öldürmek için FETÖ içinden bir kişiyi görevlendirme iddiası bu kişinin ismi ve kimliği açıklanmadığı sürece merhum Başbuğ'a atılmış açık bir iftira niteliği taşır. Latif Erdoğan'ın bu güne kadar FETÖ ile mücadelede hizmetleri bilinen bir gerçek. Bu iddiasını yazarken samimiyetine de inanıyorum. Ancak terörist başı Gülen'in Başbuğ Türkeş'e yapılması muhtemel suikasta meşruiyet kazandırmak için Latif Erdoğan'a yalan söylemiş olması da yabana atılmayacak bir ihtimal. Bu nedenle Latif Erdoğan'ın bu iddiasını ispat etmesi gerekir. Aksi takdirde FETÖ'nün bu iddiası tamamen FETÖ ile mücadele eden ülkücü hareketi karalamak veya baltalamak ve rencide etmek için ortaya atılmış bir psikolojik harp taktiği anlamını taşır.

Türkeş'in korumasından sorumlu Pehlivanoğlu'nun FETÖ tarafından zehirlenme iddiasıyla öne sürdüğü güçlü argümanlar ise şöyle: Pehlivanoğlu 1997 yılında Türkeş ile birlikte Almanya'ya gittiklerini, Türkiye'ye dönmeden 3 gün önce Başbuğa check-up yaptırdıklarını belirtiyor. Check up yapan 33 yaşındaki doktor Fikret'in Başbuğ'a “18'lik genç gibisin. Hiçbir şeyin yok‘' dediğini ancak bu doktorun yaklaşık bir ay sonra kalp krizinden ölmesini şüpheli bir ölüm olarak niteliyor. Ayrıca Türkeş'e neden otopsi yapılmadığını sorgulayarak 8 Cumhurbaşkanı Özal'a yapıldığı gibi Türkeş'in de mezarının yeniden açılmasını adaletin tecelli etmesi açısından elzem görüyor.

TURGUT ÖZAL SUİKASTINI FETÖCÜ HAİNLER NASIL KARARTTI

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal 17 Nisan 1993 günü rahatsızlanarak hayatını kaybetti. Turgut Özal'ın zehirlendiği yönünde kuvvetli şüpheler bulunurken 15 Temmuz'dan sonra “FETÖ'cü” kimlikleri deşifre olan isimler delilleri karartma konusunda olağanüstü gayret gösterdi. Ortaya çıkan bulgular, Özal'ın ölümünün FETÖ tarafından işlenmiş bir suikast olduğuna işaret ediyor. GATA'ya götürülen Özal'ın naaşı, nöbetçi Tabip Binbaşı Mustafa Sarsılmaz tarafından teslim alındı. FETÖ'nün çekirdek kadrosunda yer alan ve 15 Temmuz'dan sonra firar eden dönemin Tabip Binbaşısı Mustafa Sarsılmaz, Özal suikastını nasıl kararttı? İlk olarak vücut boşluğuna kimyasal madde enjekte ederek yıllar sonra Özal'ın zehirlenip zehirlenmediğinin araştırılmasının önüne geçti. Öte yandan Özal'ın gerçek ölüm sebebinin ortaya çıkmaması için de saç teli örneği alınmadan defnedilmesini sağladı. Nitekim 2010 yılında başlatılan soruşturma üzerine Özal'ın kabri açıldı ve otopsi yapıldı. Hâlen FETÖ üyeliğinden yargılanan dönemin Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, “Zehir var ama zehirlenme yok” skandal açıklamasıyla suikastı karartma faaliyetini sürdürdü. Turgut Özal son yurt dışı gezisini 3 Nisan 1993 günü gerçekleştirdi. 12 günlük Orta Asya gezisi esnasında Özal, FETÖ'nün okul görünümlü karargâhlarını da ziyaret etti. Özal'a bu ziyaretlerde hâlen FETÖ firarisi olan, Fatih Üniversitesinin eski Rektörü Şerif Ali Tekalan da eşlik etti. 15 Nisan'da Türkiye'ye dönen Özal yalnızca iki gün sonra hayatını kaybederken ortaya çıkan deliller merhum Cumhurbaşkanı'nın FETÖ tarafından zehirlendiğini açıkça ortaya koyuyor. Özal ve Türkeş suikastları delil karartma stratejileri açısından birbirine benzeyen birçok ortak noktada buluşuyor. Özal gibi merhum Türkeş'in de kabri açılıp otopsi yapılması gerçeklerin ortaya çıkması açısından elzem görünüyor.

FETÖ ELEBAŞI GÜLEN'DEN ZEHİRLEYEREK ÖLDÜRME TALİMATLARI

Gülen'in başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmayları olmak üzere FETÖ soruşturmasını yürüten tüm savcı ve emniyet görevlilerini gazeteci ve yazarları şifre ile ‘zehirleyin' yönünde ölüm talimatları verdiği biliniyor. Soruşturmanın başında olan savcı ve emniyet görevlilerinin görev yaptıkları yerlerde yemekhaneyi kullanmadıkları, yine aynı şekilde adliyelerde ve emniyet binalarındaki çay ocaklarından çay da içilmediği kaydedildi. Paralel Devlet Yapılanması ile mücadele eden devlet görevlilerinin sadece kendi evlerinde yemek yedikleri veya evden yemek getirttikleri kaydedildi. “Ben bir arpa kadar haram yedim, zehir olsaydı, yuvam başıma yıkılsaydı, eşim ölseydi, çocuklarım nal dikseydi ben bu haramı irtikap etmeseydim” sözüyle yine ölüm emri verilen kişilerin aile bireylerinin de hedefte olduğu belirlendi."