TIMETURK | Fahrettin Dede – Samsun
Geçtiğimiz hafta sonu Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi ve Canik Belediyesi'nin iş birliğiyle düzenlenen “15 Temmuz Bağlamında Din ve Toplum” konulu sempozyumdaydım. 15 Temmuz sonrası ağır bir travmanın yaşandığı Türkiye'de bu tür sempozyumlar büyük önem taşıyor. Öncelikle sorunun teşhisinin doğru yapılması ve akademik bir zemininin olması… Yani askerin, yargının ya da daha iyimser bir durumla siyasetin tepeden inmeci müdahalesi değil de konunun uzmanlarının; özellikle de ilahiyatçılar, sosyologlar ve tarihçilerin interdisipliner olarak yapacakları değerlendirmeler büyük önem taşıyor. Ancak bilim adamlarının –doğal olarak- icra makamında olmayışları bu durumun bir açmazı olarak görünse de icra makamındakilerin bilim adamlarına daha fazla kulak vermeleriyle bu sorun aşılabilir. Nitekim sempozyumun sonunda yapılan Çalıştay'a yönelik devlet kurumlarının ilgisi de bu açıdan sevindiriciydi…
‘CEMAAT' DEĞİL ‘KÜLT'!
Ülkemizin eski Çad Büyükelçisi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Kavas hoca, uzmanlaşmanın önemine vurgu yaptı. Fransa'da doktora yaptığı yıllarda danışmanının tek bir alanda uzmanlaştığını anlatması oldukça önemliydi. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir ise tebliğinde FETÖ'nün temsil ettiği din anlayışının her ne kadar ‘içimizden çıkmış' gibi görünse de gelenekten uzak bir metod izlediğine vurgu yaptı. Bu bağlamda FETÖ'yü bir ‘cemaat' olarak değil de ‘kült' olarak niteleyen Prof. Dr. Demir, başta Zeus'un oğlu ‘Herkül' olmak üzere Gülen'in kitaplarında antik Yunan uygarlığı ve Hristiyan dünyasına ait kavramların neredeyse İslamî kavramlardan daha çok geçtiğini kaydetti. Demir'in dikkat çektiği bir başka nokta ise arşivleme çalışmalarına yoğunlaşılması gerektiği idi… Yani Diyanet'in elinde örgüt lideri Gülen'in bütün kitaplarının değişik edisyonlarının bulunması gerekliliği…
“CEMAATLERİN VARLIĞI KAÇINILMAZ”
Konuşmalar arasında ‘Cemaat'lerin bir olgu olarak toplum hayatında varlığının kabullenilmesi önemliydi. İlahiyatçıların cemaatlere topyekün düşmanlığı kabul edilemezdi. Bunun İlahiyatçıların ağzından ifadesi oldukça önemliydi. Zira ‘Paralel Devlet' operasyonlarının başlaması ve özellikle de 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin akabinde bazılarınca, dindar kesimlerin ve bütün dinî cemaatlerin öcüleştirilmesi çabasına karşı otoritelerin bir tepkisiydi belki de bu!
Notlarım arasından şunu da aktarmadan geçemeyeceğim… İslam Tarihçisi Prof. Dr. Adem Apak; Tıp ve Mühendislik gibi pek çok alana nazaran FETÖ üyelerinin İlahiyat fakülteleri içinde zayıf kaldığını kaydetti. Yani İslam'ı kendi kaynaklarından okuyup anlayan insanların din maskeli tuzaklara da düşmesi ihtimali çok daha düşük!
ÇALIŞTAY'DAN ÇIKAN EN ÖNEMLİ MESAJ
Çalıştay'dan çıkan en önemli mesaj ise şu: FETÖ ile mücadele uzun soluklu bir süreç! Yani 1 yıl sonra FETÖ bitmiş olmayacak. Bundan adımız gibi emin olalım. Türkiye'de siyasi istikrarın ve devlet kurumlarının örgütün üzerine hassasiyetle gitmesiyle en az 10 yılda çözülebilecek bir konu. Sempozyuma katılan hocalar arasında bu sürecin 20 yılı bulabileceğini telaffuz edenler bile vardı. Çünkü örgüt, yurtdışındaki gücünü halen koruyor. Bu noktada yapılması gereken ise Prof. Dr. Mahmut Aydın'ın bahsettiği gibi, Batı dillerinde nitelikli lisans üstü tez çalışmalarının desteklenmesi… Yoksa, FETÖ ile mücadele Türk'ün Türk'e propagandasının önüne geçemeyecek.
DIŞ DÜNYADAN YANKILAR…
İki günlük sempozyumda hepsini zikredemeyeceğim kadar çok tebliğ dinledim… Benim açımdan da ufuk açıcı oldu. Yrd. Doç. Emir Kaya'nın FETÖ'yü hukuk bağlamında incelediği “Dini ve Dünyevi Hırsların Kavşağında Hukuk ve Kamu Düzeni” başlıklı tebliği, Doç. Dr. Mehmet Fatih Şeker'in kadim tasavvuf ve din geleneğinin modern devlet düzeni içinde nasıl yaşaması gerektiğine odaklanan tebliği, Paris'ten Dr. Nevzat Çelik'in “Din, Toplum ve Güven” başlıklı tezleri oldukça dikkat çekiciydi. Keza; Yrd. Doç. Muhammed Tandoğan ve Yrd. Doç. Mustafa Selim Yılmaz'ın sunumları… Ayrıca Mısır'dan Mahmud Fethi, Somali'den Ahmedei Cheikgurei ve İran'dan Babek Şahid'in gözlemleri darbenin dış dünyadaki yansımalarını anlamak bakımından önemliydi.
Programın gerçekleşmesinde büyük emeği olduğunu bildiğim OMÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Salih Kesgin, ve Canik Belediye Başkanı Osman Genç'i böylesi uluslar arası bir sempozyumu Samsun'da gerçekleştirdikleri için tebrik etmek gerekiyor.