Gara'da 13 Türk vatandaşının terör örgütü PKK tarafından şehit edildiği kalleş ve hunhar saldırı sonrası devreye sokulan eşgüdümlü sinsi stratejiler, ülkemizi hedef alanların suç ortaklıklarını kısa sürede deşifre etti.
Son olarak PKK elebaşlarından Mustafa Karasu, "Gara'da hükümeti devirmek için muhalefetin eline büyük bir fırsat geçti. Ama kullanamadılar" beyanında bulundu. Bu itiraf Gara'daki vahşi katliamın siyasi amacı ile ABD ve piyonlarının işbirliğini net şekilde gözler önüne seriyor
Böylece katliamın ilk saatlerinde ABD'nin cani terör örgütünü aklayan o skandal açıklamayı neden yaptığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Zira "Eğer PKK'nın yaptığı doğrulanırsa olayı kınarız" küstahlığında bulunan ABD'nin gayesi Türk devletini töhmet altında bırakarak yandaşı muhalefete cesaret vermekti. Nitekim ABD ve PKK ile ağız birliği eden muhalefet, eli kanlı teröristler yerine sistematik şekilde hükümeti ve devleti suçlamaya başladı.
Olanlar tesadüf değil. Çünkü emperyal siyasette tesadüfe yer yoktur. Sadece 'tesadüf süsü verilmiş' ve en ince ayrıntısına kadar 'tasarlanmış rastlantılar' vardır.
Bu bağlamda Gara'dan sonra devreye sokulan tezgâhlar önümüzdeki süreçte daha da şiddetlenerek devam edecektir. Unutmayalım ki Donald Trump dönemindeki finans terörü sonuç vermedi. Şimdi Kandil'deki teröristlerin ve güdümlü muhalefetin eş zamanlı aktive edildiği yeni bir döneme giriyoruz.
"ABD'nin geri dönüşü"ne tanıklık ediyoruz bir bakıma. Bu da Türkiye gibi hedef seçilen ülkelerde kargaşa, terör ve kaosun yeniden hortlatılması anlamına geliyor.
‘Şok Doktrini: Yıkım Kapitalizminin Yükselişi'
ABD'nin bu emperyal stratejisine dair daha fazla ayrıntı için cesur araştırmaları ile tanınan Kanadalı yazar ve aktivist Naomi Klein'in çalışmalarına bakılabilir.
2007 yılında yayımlanan "The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism/Şok Doktrini: Yıkım Kapitalizminin Yükselişi" kitabında Klein, ABD'nin vesayet altına almaya çalıştığı ülkelerdeki işbirlikçi yerel muhaliflerle aydın ve siyasileri nasıl güdümlediğini anlatıyor. Kurgulanmış terör, iç savaş, ekonomik ve sosyal krizlerden hemen sonra devreye giren Amerikan etki ajanları, toplumsal ve siyasi yapıdaki dizginleri ele geçirmeye başlıyor. Bu şok dalgalarından sonra da yandaşı kesimler yoluyla hedefteki ülkeyi kolayca vesayet altına alıyorlar. Klein, ABD'nin bu kaotik yöntemine haklı olarak 'felaket kapitalizmi' adını vermiş.
Para politikalarının gurusu Milton Friedman da bu kaotik stratejiyi itiraf eder. 1980'lerdeki bir yazısında "Sadece krizler gerçek değişime yol açar" demişti. Friedman, yıllarca ders verdiği Chicago Üniversitesi'ni zamanla neo-liberal kapitalizmin kalesine dönüştürdü. 'Şikagolu Çocuklar' olarak literatüre geçen Friedman'ın yetiştirdiği akademisyenler dünyanın birçok ülkesinde hâlâ çok etkinler.
‘Tek çare bu karanlığın asıl kaynağını kurutmak'
İşte ABD'nin siyasi reçetelerini kabul etmeyen ülkeler önce bu Şikagolu Çocuklar'ın uyguladığı 'Vahşi Batı Kapitalizmi (Wild West Capitalism) yöntemiyle ehlileştiriliyor.
Tıpkı Türkiye'nin ekonomisini hedef alan geçen yılki finans ve kur teröründe olduğu gibi. Şikagolu Çocuklar'ın bu saldırıları başarısız olunca ABD'nin şimdi de Kandil'deki terörist çocuklarını ve onlarla senkronize hareket eden içimizdeki kravatlı militanlarını aktive ettiğini görüyoruz. Kuşku yok ki bugün Gara'da karşımıza çıkan bu kaos stratejisi yarın başka bir olayda yine arzı endam edecektir. Tek çare bu karanlığın asıl kaynağını kurutmaktır.