ABD-Türkiye anlaşmasının ardından gözler Erdoğan'ın Putin ile 22 Ekim'de yapılacak Soçi buluşmasına çevrildi. Alman DW Türkçeye konuşan akademisyenler, Adana Mutabakatı'nın masaya yatırılacağı bu müzakereler, Ortadoğu'da yeni bir dönemin sayfasını aralayabileceğini öne sürdü.
Türkiye'nin ABD'nin yoğun baskısı altında Suriye harekatına ara vermesinin ardından gözler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Ekim'de Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı görüşmeye çevrildi.
ABD ile varılan mutabakat uyarınca Suriye'deki askeri harekatını 120 saat durdurarak, YPG'lilerin geri çekilmesine imkan sağlamayı kabul eden Erdoğan'ı şimdi de Putin ile çetin bir müzakere süreci bekliyor.
Son gelişmeler sonrasında Suriye'de ağırlığını daha da artıran, Ankara ile Şam hattında arabuluculuk yapan Putin'in, Soçi görüşmesinde yapacağı hamleler merakla bekleniyor.
ADANA MUTABAKATI MASADA
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Soçi görüşmelerine günler kala Moskova'nın pozisyonunu şu sözlerle açıkladı: “Biz 1998 yılında yapılan ‘Adana Mutabakatı'nın uygulanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu amaçla bu anlaşmanın taraflarıyla, henüz uygulanmayan anlaşmanın uygulanması yönünde temaslar kurmayı hedefliyoruz.”
Rusya uzmanı Kerim Has'a göre Rusya, Adana Mutabakatı'nı gündeme getirerek aslında Türkiye'yi Esed ile aynı masaya oturtmaya çalışıyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Has, “Zaten Erdoğan bir iki senedir ne zaman kesin bir dille ‘Esed gitsin' dedi? Rusya, Esed ile Türkiye'yi masaya oturtmaya çok yaklaştı. Hatta Soçi'de Esed'in da olacağı yönünde çıkan haberler oldu, yarım ağızla yalanlandı. İş oraya doğru gidiyor” diye konuştu.
“ÇATIŞTIRMADAN UZLAŞTIRMA MODELİ”
Çağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Koç ise, Adana Mutabakatı'nın ilk kez Rusya tarafından İdlib'de, Türkiye ile Suriye'nin karşı karşıya gelmesiyle gündeme getirildiğini hatırlatarak, “Bu mutabakat aslında Rusya'nın, Suriye ve Türkiye'yi çatıştırmadan masaya oturtacak, uzlaştıracak model arayışını yansıtıyor” diye konuştu.
Mutabakatın, Birleşmiş Milletler Şartı'ndaki karşılıklı dayanışma ve işbirliği maddesinden hareketle, “tarafları tehdide karşı tedbir alma” mantığı çerçevesinde bir araya getiren bir uluslararası metin olduğunu belirten Koç, bunun Suriye ve Türkiye'yi masaya oturtabilecek yegane metin olduğunu kaydetti.
“MUTABAKAT REVİZE EDİLMELİ”
Türkiye'nin oluşturmak istediği “güvenli” ve “tampon bölge” ile “derinlik” ve “uzunluk” tartışmalarının, asıl odaklanılması gereken öncelikleri gölgelediğine dikkat çeken Koç, Türkiye için asıl önem taşıyan konunun terör tehdidinin, sadece gündeme getirilen 32 km'lik bir alanda değil, tüm Suriye topraklarında etkisiz hale getirilmesi olduğuna vurgu yaptı.
Bu nedenle PKK ve Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkartılması hedefiyle imzalanmış olan mutabakatın, ortaya çıkabilecek yeni tehditler dikkate alınarak revize edilmesi gerektiğini savunan Koç, “Örneğin IŞİD'in şekilsiz bir terör örgütü olarak yeni formunun ortaya çıkması bekleniyor çünkü ortadan kaybolmadı, kaybolmayacaklar. Bu PKK, PYD için de geçerli. Mutabakat yeni tehditlerin de önüne geçmeyi kapsamalı. Ayrıca mevcut mutabakat bir mülteci akınına karşı alınması gereken tedbirleri içeren hükümlerden uzak. Özetle Adana Mutabakatı'nın ruhunun muhafaza edildiği yeni bir metne ihtiyaç var” diye konuştu.
ABD-RUSYA YOL HARİTASI
Bu arada ABD ve Rusya'nın son haftalarda adeta üzerinde uzlaşılmış bir yol haritasını andıran hamlelerde bulunmaları, akıllara “Zaten Washington- Moskova hattında üzerinde uzlaşılmış, Ankara için de sınırları çizilmiş bir yol haritası mı var?” sorusunu gündeme getiriyor.
Trump Yönetimi'nin çekildiği bölgeleri Türkiye'ye değil de Rusya'ya ve Esed Rejimi'ne devretmesi, ABD-Türkiye mutabakatında öngörülen takvim de bu yorumları güçlendiriyor. Mutabakat uyarınca, YPG'nin 120 saat içinde güvenli bölgeden çekilmesi, bu sürede Türk tarafının harekata ara vermesi öngörülüyor. “Ateşkes” için öngörülen bu 120 saatin sonunda, yani 22 Ekim'de, Erdoğan ile Putin Soçi'de masaya oturacak.
ABD TOPU RUSYA'YA MI ATIYOR?
ABD Başkan Yardımcısı Pence, Ankara temaslarını ardından basın toplantısında “YPG 20 mil (32 km) güneye çekilecek” açıklamasını yapmış olsa da, mutabakat metninde Türkiye'nin planladığı güvenli bölgenin genişliği ya da uzunluğu kayda geçirilmiyor. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de yaptığı açıklamada, Ankara ile mutabık kalınanın, Tel Abyad ile Resulayn arasındaki bölgede güneye doğru 32 kilometrelik bir alanı kapsadığını, Türk Hükümeti'nin geri kalan bölge için Rusya ve Esed rejimi ile görüşmesi gerektiğini vurguladı.
ABD bölgeden çekilirken Türkiye'yi Rusya ile baş başa bırakıyor, Rusya'nın ise Suriye'nin tüm topraklarının Esed rejimine devredilmesi gerektiğini savunması, Ankara için tabloyu zorlaştırıyor.
RUSYA'NIN HEDEFİ NE?
Rusya uzmanı Kerim Has, “Erdoğan'a ‘Kobani'ye girme' diyen Trump burayı Ruslara, Esed'e teslim ediyor” diyerek, şöyle devam etti: “Belli ki ABD ile Rusya'nın bir anlaşmaları var. Rusya, Ankara'ya ‘Suriye size saldırı olmayacağı konusunda size güvence veriyor' diyecek… Adana Mutabakatı, Türkiye'nin imajının daha da fazla zedelenmeden çıkışı için bir zemin sağlayacak, Ruslar Türkiye'ye Adana Mutabakatı'nın öngördüğü 5 km'ye çekilmesi için baskı uygulayacak.”
Murat Koç da Rusya ile ABD arasında bir mutabakat olduğuna dair şüphe olmadığını söyledi. Rusya'nın stratejisine ilişkin de Koç şu değerlendirmeyi aktardı:
"Ruslar, ABD'den sahada elde etmiş olduğu inisiyatifi aslında bir cephe oluşturma mantığı ile ele almaya çalışıyor. Bugün Ruslar, Türkiye ve Suriye'yi masaya oturttuklarında aslında İran'ın arka planda olduğu ancak Rusya, Suriye ve Türkiye'nin bir cephe oluşturduğu yeni bir görünüm ortaya çıkacak. Çok ince, çok detaylı, aynı zamanda tasarımı çok önceden belirlenmiş yavaş yavaş artan bir tansiyon içerisinde şekillendirilmeye çalışılan bir siyasi adım var.”
Bu arada Türkiye'nin gelinen noktada ABD ve Rusya arasında sıkıştığı yorumları ağırlık kazanıyor. Bölgede sürdürülebilir istikrar ve işbirliğinin ancak Türkiye'nin kaygılarının dikkate alınmasıyla tesis edilebileceğine dikkat çeken Koç ise, “Türkiye teknik olarak sıkışmış olabilir. Ama şu da göz ardı edilemez: Türkiye sıkıştığında başkalarını da sıkıştırabilir” diye konuştu.
Kaynak: https://www.dw.com/tr/