'Habertürk'te neler oluyor?.. Erdoğan mı emretti?'
Ciner Medya Grubu bünyesinde yayın yapan Habertürk’ün Fatih Altaylı’dan sonra Serdar Turgut, Nihal Bengisu Karaca, Kübra Par ve Kemal Öztürk’ün seçimlerin ardından yazılarına son verilmesi medyada gündem oldu

Oluşturma Tarihi: 2023-06-05 15:03:20

Güncelleme Tarihi: 2023-06-05 15:03:20

Akit gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu, Habertürk'ün yazar kadrosunu yorumladığı yazısında Ciner grubunun yayın politikasında öne çıkan isimleri eleştirdi. Karahasanoğlu, söz konusu değişimin 'Erdoğan'ın emri ile yapıldı' iddiasını da değerlendirdi.

Karahasanoğlu'nun 'Habertürk'te neler oluyor?" başlıklı yazısı:

Habertürk televizyon ve internet sitesinden resmi bir açıklama yapmadılar....

“Havayolu ulaştırmadan tutun, maden işlerine kadar, aklınıza gelecek her alanda faaliyet gösteren Ciner grubuna ait Habertürk'ün internet sitesinde, artık Ersan Şen'den etkilenen yazılar yayınlanmayacak! Yazarlarımızın büyük çoğunluğu, Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemiş olsalar da, bundan sonra bu desteği çaktırmadan yapmalarında zorunluluk vardır. Bir sonraki seçim atmosferine girene kadar, şimdilik böyle yapacağız. Grubumuzun birçok alanda aktif ticari faaliyetleri bunu gerektirmektedir. Bu konuda yazarlarımızla mutabık kaldık..” şeklinde bir açıklama yapılmadı...

Dışarıdan takip ediyoruz..

“Sen dedin. Ben dedim. Ben seçim sonuçlarını doğru tahmin ettim. Sen tahmin edemedin” yarışı içinde, Habertürk yazarlarının da, seçim öncesinde yaptıkları değerlendirmeleri analiz edecekleri, belki özeleştiride bulunacakları yazılarını dört gözle beklerken..

28 Mayıs akşamı sandıkların açılması ile birlikte..

Yazılara son verilmiş...

Evet; 29 Mayıs tarihli, örneğin Murat Bardakçı'nın bir yazısı yayınlanmış. Ama başlığı şöyle: “Anketçilerin üzerinden öyle bir silindir geçti ki, Allah düşmanımı bile bu kadar rezil etmesin!”

Doğrudur; çıktığı Habertürk ekranında çaktırmadan AK Parti'ye attığını sandığı gollerle gündem olan Nagehan Alçı, o yorumları yapan kendisi değilmiş gibi, 29 Mayıs tarihli bir yazı kaleme almış ve hiç bozuntuya vermeden, “Erdoğan'ın zaferi ve CHP'de yaşanacaklar” şeklindeki başlıklı bir yazısı yayınlanmış..

Akit TV'ye çağrıldıklarında, “Çok yoğunuz. Çok yoğun” diye mazeret beyan eden, ama Habertürk ekranlarına, binbir rica ile de olsa çıkan bakanlara, laf arasında “Ama siz de şöyle yapmadınız mı?” diye başlayan ifadelerle yaptıkları atakları, “nasıl köşeye sıkıştırdım” modunda çevresine anlatarak hava atan Kübra Par, “Kılıçdaroğlu neden kaybetti?” başlığı ile, aynı gün bir yazı kaleme almış..

“Genç yaşta beni AA Müdürü yaptın.. Koltuğun ağırlığını patronum Davutoğlu gibi kaldıramadım işte” modunda yazılar kaleme alan Kemal Öztürk ve dürüst birkaç gazeteciden biri konumundaki Nasuhi Güngör de 29 Mayıs tarihli birer yazı yayınlamalarına imkan tanınmış..

Bu 29 Mayıs tarihli birkaç yazıyı, seçim sonuçları yeni belli olduğu için, patronun uyanma öncesine denk geldiğini tahmin edip, soralım:

"28 MAYIS SEÇİMLERİ YORUMU HABERTÜRK'TE YOK"

“28 Mayıs seçimlerini yorumlayan bir yazı, niye göremiyoruz, Habertürk'te”

30 Mayıs'ta yok. 31 Mayıs'ta yok. 1 Haziran'da, 2 Haziran'da, dün 3 Haziran'da hiçbirisinden tek satır yazı yok..

Habertürk patronajından da bir açıklama yok..

Yazıları yayınlanmayan gazetecilerden de bir açıklama yok..

Bir-iki internet sitesi “Habertürk'te neler oluyor” şeklinde haber yaptıktan, bazı gazeteciler konuyu sorgular tarzda işledikten sonra...

Köşelerinde durumu açıklayamayan, “küçük dağları ben (haşa) yarattım” modundaki büyük gazeteciler, Ertuğrul Özkök'ü arayıp, “Aman size resmi açıklama yapmışız gibi aktarmayın. Yoksa harap oluruz. Hani yapıyorsunuz ya, ‘üst düzey askeri yetkili' diye manşetler atıyordunuz ya.. Sizden de, o dönem attığınız faili meçhul manşetler için, hiç kimse hesap sormamıştı ya.. İşte ona benzer bir bilgi gelmiş gibi yazarsanız” diyerek, durumu izah etmişler..

Önce Kemal Öztürk'ün açıklaması gelmiş: “Benim siyasi yazılar yazdığım bir köşem vardı. O köşe kaldırıldı. Ama bir de gidip gördüğüm yerleri anlattığım ‘Kemal Öztürk ile Sahada' diye bir sayfam vardı. Anadolu'da gidip gördüğüm yerleri yazdığım bir sayfa. O sayfa devam edecek ve orada zaman zaman siyaset de olacak!”

Şöyle hafızamı yokladım, Kemal Öztürk'ün bahsettiği sayfayı hatırlıyor muyum diye., Hatırlamıyorum ama.. Olsun.. Kemal beyin gönlü hoş olsun.. Patron emretsin.. O da kendi kararı imiş gibi, “bundan sonra, gezi yazıları yazacağım” desin. Ama halkın % 52'sinden oy alan Cumhurbaşkanı rica ettiğinde, “yapmayın, yangına ateş ile gitmeyin.. çakalların üzerimize geldiği bir konjonktürde, bari siz yapmayın” dediğinde..

Daha büyük aşk ve şevk ile nazenin konuların üzerine üzerine gitsinler..

Ama şimdi patron emredince, kuzu oluversinler..

Özkök'e durumu izah eden ikinci gazeteci, Ahmet Hakan'ın yengesi Kübra Par olmuş..

"USLU KÜÇÜK KIZ ÇOCUĞU KÜBRA PAR"

AK Parti milletvekili Özlem Zengin'i Habertürk ekranına çıkartıp, Akit aleyhine laflar sarf ettirirken, zevkten dört köşe oluyordu..

Bakanlara binbir ricada bulunup, piyasadaki yalanlara cevap vermek üzere çıkarttığı Habertürk ekranında “oldu-bitti” ile kafa karıştıran sorular yöneltip, “nasıl sıkıştırdım ama” dediği günler geride kalmış, şimdi patron Turgay Ciner'in bir dediğini iki etmeyen uslu mu uslu küçük bir kız çocuğu havasına bürünmüş..

“İşime son verilmedi. Siyasi köşe yazım kaldırıldı” demiş..

Gazeteci değil, tiyatroda, önüne konulan rolü oynayan aktris sanki..

"NİHAL BENGİSU KARACA'YA MAGAZİN YAZILARI"

Rolü değiştirilen üçüncü gazeteciye gelelim..

Başındaki örtü sebebi ile CHP zihniyetinin üniversitede okumasına izin vermediği, ama o günleri çabucak unutup başka dünyalara yelken açan Nihal Bengisu Karaca, son makalesinin tarihinin, seçimden 4 gün önceki 24 Mayıs'a ait olmasını ve başlığının da “Millet ittifakına kayyum mu atandı” olmasını unutturmak için, son gelişmeleri izaha kalkışmış. Karaca'nın açıklamasını, Özkök aktarıyor, “Arayanlar arasında en kızgını olan ise en iyi tanıdığım yazardı. Nihal Bengisu Karaca… ‘Kovuldu' dememe çok üzülmüş.”

Özkök durumu izaha devam ediyor.

Nihal hanımın izah ettiği çerçevede..

Meğerse patronu, Nihal hanıma da bir rol biçmiş:

“Sen de artık siyasi yazı yazmayacaksın” demiş ve lütfederek devam etmiş: “Popüler kültür, streaming kültür, yani Netflix, Disney, Prima Video gibi platformlardaki filmler, diziler, belgeseller üzerine yaz.”

Nihal hanım da “Tabii patron. Sen ne istersen, ben onu yazarım” demiş.. Yola kaldığı yerden devam etme kararı vermiş..

Buraya kadar, gazeteciler dünyasından, muhalefet medyasının hemen tümüne hakim olan çirkinliği kısmen magazinleştirerek anlatmış oldum..

Ama benim içimi acıtan, esas gerçek şu:

Bu isimler var ya, bu isimler..

Dün alnı secdeli lidere saldırıyorlardı.

Ülkenin cumhurbaşkanının; kimi zaman sert, kimi zaman yumuşak sözlerle yaptığı uyarıları, “Doğruları yazın. Gerçekleri söyleyin, sorun” hatırlatmalarını, “Uyarıları dikkate almazsanız, Türkiye olarak hepimiz kaybederiz” ikazlarını, ciddiye bile almıyorlardı..

"ERDOĞAN 'GERÇEKLERİ YAZIN' DEDİĞİNDE TINLAMIYORLARDI"

Erdoğan kim idi ki?

Onlara göre, Erdoğan 14 Mayıs'ta, artık tarih olacaktı!

Kılıçdaroğlu'nun kazanması, Temel Karamollaoğlu'nun tanımlaması ile % 99.99 idi.

Halkın yarıdan fazlasının oyunu alan Erdoğan hatırlattığında, “gerçekleri yazın” dediğinde tınlamıyorlardı ama..

Şimdi patronları, birisine şehir gezilerini, diğerine çiçek-böcek yazılarını, bir diğerine Netflix yazılarını yazmayı uygun görmüş..

“Hop patron.. Sen kime, yazı konusu belirliyorsun. Bizim çekmeye gelir boynumuz ama.. Zincire vurulduğu hiç görülmemiştir” diyemiyorlar..

"MEDYA SUSTURULUYOR DİYECEKLER"

Şimdi yazının sonuna geldim..

İçimi acıtan.. Beynimde çok daha büyük şiddette fırtınalar estiren esas acıklı olan ise şu..

Kemal Öztürk'e, Kübra Par'a, Nihal Karaca'ya bu yazı konusu değişikliğini yaptıranların, Cumhur İttifakı'nın istibdadı olduğu bugünden itibaren medyada yazılıp çizilmeye başlandığını göreceğiz..

“Medya susturuluyor” diyecekler..

”Gazetecilerin kalemi kırılıyor” diyecekler..

Bu hava, çoktan estirilmeye başlandı bile..

Özkök, “Cumhuriyetin 96.yılında Sözcü Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz ve Fox şarlatanı Doğan Şentürk ile Cumurbaşkanlığının daveti ile Külliye'de idik. Ama 100. yıla davet edilmedik” yorumları ile, bu havayı estirmeye başladı bile..

Cumhurbaşkanı, muhalif medyayı da, Cumhuriyet'in 96. yılını kutlamaya çağırmış, ama önceki günkü yemin törenine çağırmamış..

Yani medyaya karşı, daha sert bir sürece geçiyormuşuz..

"ERDOĞAN'IN EMRİ İLE Mİ OLUYOR?"

Ama bir de şöyle bakalım, olaya..

Sözcü'de bir tane Erdoğan düşmanı atıldı mı, yazıları kısıtlandı mı, sen artık “böcek yazıları yaz” denildi mi?

Fox'ta böyle bir şey oldu mu?

Cumhuriyet'te bir müfterinin bile cezası verilmedi. Fox'ta bir muhabir bile, konu kısıtlamasına maruz kalmadı..

Onlar tam gaz, Erdoğan'a saldırmaya devam ediyorlar..

Ama Habertürk'te yelkenler indirildi..

İddialı söylemler gevşetildi..

“Ay şekerim, ben bahara bayılırım. Ne güzel açmış çiçekler” yazıları başlamak üzere..

O zaman soru şu:

Erdoğan düşmanlarının bazılarında bu değişim, Erdoğan'ın emri ile mi?

Yoksa Turgay Ciner, Erdoğan'ın kapısına gittiğinde, “Sayın cumhurbaşkanım, bak ben sana saldıranlara ne yaptım. Bizim maden ocağının işini bir halletsek.. Bizim ulaşım sektöründeki şu sorunumuzu nasıl çözsek” diyebilmek için mi!

Düne kadar, “milli ekonomi”, “yabancı yapacağına, yerlisi yapsın. Varsın muhalifler olsun” yaklaşımı ile, bu çakallıklara belki eyvallah ediliyordu..

Ama bugünden sonra artık..

“Bunların neresi yerli ki, yabancıya tercih edelim” yaklaşımı hakim kılınırsa..

Hiç de yanlış edilmiş olmaz..

Saldırıp, deviremeyince, el öpmeye gelenlere, “Öyle bir düzen kurmuşsunuz ki.. El öpenleriniz zaten çok.. Dolayısı ile el öpenleriniz çok olsun diyemiyorum... haydi başka kapıya..” denilmeye başlansın..

İşte o zaman.. Ak Parti gerçekten muktedir olacak. Gerçekten iktidar olacak..