Hablemitoğlu suikastının üzerinden 18 yıl geçti
Yıllar öncesinde, 'Fetullahçılar Türkiye'nin yüz yüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır' tespitinde bulunan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002'de silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

Oluşturma Tarihi: 2020-12-17 11:49:54

Güncelleme Tarihi: 2020-12-17 11:49:54

Gazetelerin manşetlerine "derin suikast", "derin cinayet" ve "Başkentte kanlı pusu" ifadeleriyle yansıyan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun silahlı saldırı sonucu öldürülmesinin üzerinden 18 yıl geçti.

Hablemitoğlu, Ankara'da 1954'te dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulundan 1977'de mezun olan Hablemitoğlu, bir süre "Dilde, Fikirde, İşde Birlik" adlı dergiyi çıkardı. Uzun yıllar çeşitli kuruluşlarda basın müşaviri olarak çalışan Hablemitoğlu, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünde yüksek lisans ve doktora yaptı.

Orta Avrupa ve Balkanlar'daki Türk eserleri, Türk azınlıkları ve şehitliklerle ilgili çalışmalar yapan Hablemitoğlu, çalışma alanına ilişkin çok sayıda kitap ve makale yazdı.

Hablemitoğlu, öldürüldüğü 18 Aralık 2002'ye kadar Ankara Üniversitesinde Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi dersleri vermeyi sürdürdü.

Necip Hablemitoğlu, "Sovyet Rusya'da Ölüm Kampları", "Türksüz Kırım: Yüz Binlerin Sürgünü", "Çarlık Rusyası'nda Türk Kongreleri (1905-1917)", "Şefika Gaspıralı ve Rusya'da Türk Kadın Hareketi (1893-1920)", "Şeriatçı Terörün ve Batının Kıskacındaki Ülke: Türkiye", "Milli Mücadelede Yeşil Ordu Cemiyeti", "Gaspıralı İsmail", "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası", "Kırım'da Türk Soykırımı" ve "Köstebek" isimli kitapları yazdı.

Dönemin Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, "Alman vakıfları soruşturması" sonunda 2002'de açtığı davanın iddianamesinde, Hablemitoğlu'nun "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı kitabından alıntılara yer verdi.

Hablemitoğlu bu kitapta, Alman vakıflarının Türkiye'de yasal olmayan çalışmalar yaptığını, etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklediğini ve altın madeni karşıtlarını finanse ettiğini savunuyordu.

Necip Hablemitoğlu, Çankaya Portakal Çiçeği Sokağı'ndaki evinin önünde 18 Aralık 2002 akşamı uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Tehditlerin arttığını belirtmişti

Cinayetin ardından gazetelerde "derin suikast-devletin hassas olduğu konularda araştırmalarıyla tanınan Hablemitoğlu vurularak öldürüldü", "derin cinayet-DGM'deki Gülen davası ve Alman Vakıflarıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan ve 'çok şey bilen' Hablemitoğlu'nu Ankara'da vuranlar kaçtı", "Başkentte kanlı pusu-İslamcı terör ve Fethullahçı yapılanmalara ilişkin çalışmalarıyla tanınan Hablemitoğlu öldürüldü" manşetleri vardı.

Soruşturma, dönemin Ankara DGM Savcısı Cengiz Köksal tarafından yürütüldü. İstanbul'da 5 kişiyi para için öldürmekten yargılanan bir sanık, 2003'teki bir duruşmada suikastı kendisinin gerçekleştirdiğini öne sürdü. İddia üzerine bazı kişilerin ifadesine başvuruldu, bazı yerler arandı ancak iddiayı doğrulayacak delillere ulaşılamadı.

Hablemitoğlu, ölümünün ardından yayımlanan kitabı "Köstebek"in son bölümünde, çalışmasını sürdürürken telefonlarının dinlendiğinden, bilgisayarındaki elektronik posta ve dosyalarının kopyalandığından emin olduğunu belirterek, bu sebeple edindiği bir başka bilgisayarı, internete girmeden kullandığını yazıyordu.

Aldığı tehditlerin arttığını ama "anlaşılır nedenler"den koruma talebinde bulunmadığını belirten Hablemitoğlu, şunları aktarıyordu:

"Bu süreçte benim de tedbirsizlikten kaynaklanan kayda değer bazı kişisel hatalarım söz konusu oldu. Telefonda karşılıklı bilgi ve belge alışverişi taahhüdünde bulunarak randevulaştığım bir kişiye, buluşma yerini ve saatini bu görüşme sırasında alenen söyleme hatasında bulundum. Randevu öncesinde fakültenin otoparkına bıraktığım otomobilimin alarmının çalışmadığını fark ettim. Otomobili kontrol ettiğimde, bagajda duran 2 deri çanta ile maddi değer ifade eden alışveriş çantalarına dokunulmaksızın, içinde araştırma ile ilgili belgeler, ses ve görüntü kasetleri ve CD'lerin bulunduğu alelade 2 plastik poşetin gasbedildiğini fark ettim. Devlet içine sızmış 'köstebekleri' araştıran bir akademisyen olarak, semt karakoluna ya da hırsızlık bürosuna başvurmanın ne anlama geldiğini ve geleceğini en iyi algılayan dikkatli bir yurttaş olarak, 'Fetullahın Copları' kitabının yazarı, gazeteci Zübeyir Kındıra'nın yaptığını yapmadım. Onun otomobilinin -kitabının hazırlık evresinde- soyulması üzerinden geçen yıllar zarfında faillerinin yakalanamamış olmasına da zaten hiç şaşırmamıştım."

Hablemitoğlu'nun çalışmaları nedeniyle başka ülkelerin gizli servislerince öldürüldüğü yönünde iddialar ortaya atılırken, yıllar sonra FETÖ'nün kumpası olduğu ortaya çıkacak olan Ergenekon davasında da Hablemitoğlu cinayetinin arkasında "Ergenekon terör örgütünün bulunduğu" iddia edildi. Ancak Ergenekon savcısının davaya müdahillik önerisi, Hablemitoğlu'nun eşi Şengül Hablemitoğlu tarafından kabul edilmedi.

FETÖ çatı davası iddianamesinde suikast

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 14 Temmuz 2016'da, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in de arasında bulunduğu 73 kişi hakkında silahlı terör örgütü kurarak, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalıştıkları gerekçesiyle dava açtı. İddianamede Hablemitoğlu cinayeti ile FETÖ ilişkilendirildi.

"Soruşturmayı, o yıllarda emniyet içerisindeki terör ve istihbarat birimlerine egemen cemaat yapılanmasının yürüttüğü" kaydedilen iddianamede, "Fetullah Gülen cemaatinin emniyet istihbarattaki kadrolarının cinayetin işleneceğinden habersiz olmalarının imkansız olduğu, buna rağmen cinayeti önlemedikleri" ifade edildi. İddianamede, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Cinayetten sonra delil toplamada olayı çözmeye yönelik çalışma yapılmamış, tersine cinayet çözümsüz bırakılmaya ve karartılmaya çalışılmıştır... Hablemitoğlu'nun Alman vakıfları ve Fetullah Gülen cemaati dışında uğraştığı bir kesim yoktur. Necip Hablemitoğlu, cemaate karşı açıktan mücadele vermiş bir kişiydi ve adeta baş düşman bellemişti. Cemaat üzerine bir kitap çalışmasını bitirmişti. Bu kitabın giriş kısmı 'Köstebek' adı altında yayınlanmıştır. Cemaat, cinayet arkasında bulunduğunu gizlemek için özellikle olayı Almanya ve Alman vakıfları ile ilgili gösterip kamuoyunda algı yaratmıştır. Fetullahçılar bu suikastı Ergenekon'un işi gibi göstermek için de çok çabalamış, davada yalancı tanık kullanmışlardır. FETÖ, şüpheleri üzerinden atmak için çabalamıştır. Ancak bu cinayetin bütün sonuçlarından Fetullah Gülen cemaati yararlanmıştır. Bergama'daki altın madenleri, cemaatin elindeki Koza İpek grubunun eline geçerek işletilmeye başlanmıştır. Hablemitoğlu'nun öldürülmesinde yalnızca cemaatin çıkarı bulunmaktadır."

Şengül Hablemitoğlu, bu davada ise müdahil oldu. Aynı dönemde, terör suçlarından sorumlu olan eski Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen, dosyayı raftan indirdi. İşçimen'in 29 Eylül 2016'da ifadesine başvurmasının ardından Şengül Hablemitoğlu, basına, "(FETÖ) İfademde gündeme gelmedi ama bu araştırılıyor zaten. Bir kere, soruşturmanın hiç yürümemesi yönünde bakılıyor. Bir şekilde karartılma var." dedi.

Necip Hablemitoğlu'nu tanıyan eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın'ın da ifadesi alındı. Şıvgın, eski istihbaratçı Enver Altaylı ile FETÖ'nün üst yöneticilerinden Mustafa Özcan'ın kendisini aracı kılarak "cemaat" hakkında kitap yazan Hablemitoğlu ile görüşmek istediklerini, kendisinin ise bunu kabul etmediğini anlattı.

Bir şüpheli halen Ukrayna'da

Cinayet zanlılarından birine uzanan ipucu, FETÖ çatı davasının ek klasörlerinde ortaya çıktı. Müvekkili Şengül Hablemitoğlu ile birlikte 18 Aralık 2019'da basın toplantısı düzenleyen avukat Ersan Barkın, gazeteci Zihni Çakır'ın, Hablemitoğlu'nun katilinin kim olduğuna ilişkin ifadesinin eklerde bulunduğunu bildirerek, bu kişinin M.T. adlı devlet görevlisi olduğunu söyledi.

Mahkemeden bu kişinin suikastla ilgili ifadesinin alınması için mahkemeye getirilmesini istediklerini aktardı ve şunları söyledi:

"Mahkemenin, kişinin hala muvazzaf devlet görevlisi olması hasebiyle ve o tarihlerde Kazakistan'da görevli olduğuna dair şifahi bilgilendirmeyle yetinerek taleplerimizi kabul etmemesi üzerine, Hablemitoğlu suikastı soruşturmasını yürüten savcıdan, kişinin ifadesinin alınmasını talep ettik. Yani Zihni Çakır'ın ifadesinin savcılık tarafından yeniden alınması sonucunda, adı geçen failden nasıl haberdar olduğu sorusuna Çakır, 'Nuri Gökhan Bozkır'dan öğrendim bunları' şeklinde yanıt verdi."

Türkiye, Ukrayna'da bulunduğu ortaya çıkan ve Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasında "şüpheli" konumunda bulunan Bozkır'ın iadesini istedi. Kiev'de önce gözaltına alınan, daha sonra ev hapsine çarptırılan Bozkır, iadesine karşı çeşitli itirazlarda bulundu. Bozkır'ın iadesine ilişkin Ukrayna'daki süreç devam ediyor.

Hablemitoğlu suikastına ilişkin soruşturma dosyası halen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında açık bulunuyor.

"Fetullahçılar" ile ilgili tespitleri

Hablemitoğlu, kamuoyunun en çok dikkatini çektiği kitabı olan ve ölümünden sonra yayımlanan kitabı "Köstebek"te, yıllar sonra "Fetullahçı Terör Örgütü-FETÖ" olarak tanımlanacak yapıyla ilgili dikkat çekici tespitlerde bulundu.

Kitabında bu yapıyı "Fetullahçılar" olarak ifade eden Hablemitoğlu, "Fetullahçıların" devlette nasıl kadrolaştığını, özellikle Emniyet İstihabarat Dairesi Başkanlığını nasıl ele geçirdiklerini ve kendilerine karşı hareket edenleri nasıl pasivize ettiklerini anlattı.

Hablemitoğlu kitabında, "Fetullahçılar, Türkiye'de Mevleviler, Bektaşiler, Cerrahiler gibi salt dinsel inancını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derece tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ve eğitim kurumlarıyla, Türkiye'nin yüz yüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır." tespitinde bulundu.