Hocalar buluşmasında neler konuşuldu?
Nurettin Yıldız'ın bir sohbetinde kadınların dövülebileceğini söylediğinin iddia edildiği tartışma sonrasında kamuoyunun bildiği ve birçok konuda görüşlerine başvurduğu 'Hocalar' bir araya gelmişti. Peki o buluşmada neler konuşuldu.

Oluşturma Tarihi: 2018-03-25 11:03:53

Güncelleme Tarihi: 2018-03-25 11:03:53

Buluşma sırasında orada bulunan gazeteci Nevzat Çiçek, Habertürk'ten Kübra Par'a verdiği röportajında  “Buluşmada Cumhurbaşkanı'nın ‘İslam'ın güncellenmesi' sözleri tartışıldı. ‘Keşke bu kapı açılmasaydı' denildi. ‘AK Parti giderse kazanımlarımız kaybolur' diyorlar. Hocaların bir istişare heyeti kurması kararı alındı” dedi.

İşte Çiçek'in röportajının ilgili kısmı:

HOCALAR NEDEN TOPLANDI?

Nevzat, o gün hocalar niye toplandı? Sen niye oradaydın?

Sanki çok büyük bir günah işlemişim gibi herkes “Niye oradasın?” diye soruyor! (Gülüyor) Sonuçta bu insanlar aynı mahallede olduğumuz, bir şekilde gidip geldiğimiz, aynı zamanda da çalıştığımız alanın muhatapları olan hocalar. “Nevzat gazetecilikten deneyimlidir, moderatörlüğü o yapsın” denildi. Hocalar arasında geçmişten kaynaklı bir soğukluk vardı. Daha önce bir araya geleceklerdi ama programları uyuşmadığı için olmamıştı.

NURETTİN YILDIZ ve CÜBBELİ AHMET HOCA ARASINDAKİ TARTIŞMA

Son dönemde fetvalarıyla çok tartışma yaratan Nurettin Yıldız ile Cübbeli Ahmet Hoca'nın arasındaki soğukluğun sebebi neydi?

Tartışma siyasi değil, itikadi bir tartışmaydı. “Allah yerde midir, gökte midir?” tartışması yaşamışlar. Bu, ilahiyatçılar arasında geçmişten gelen bir tartışmadır; bir kısmı Allah'ın gökte sınırlı olduğunu, bir kısmı da Allah'ın her yerde olduğunu ifade ediyor. Nurettin Yıldız, bununla ilgili bir sohbette kendi görüşlerini naklediyor. Cübbeli Ahmet Hoca da “Bu görüşleri naklederken kendi görüşünü de ifade etmen, şerh düşmen lazımdı” diyor ve oradan kaynaklı bir tartışma yaşanıyor.

Cübbeli Ahmet Hoca ne diyor, Nurettin Yıldız ne diyor?

Çok net söyleyeyim, o kısmı hâlâ anlayabilmiş değilim! (Gülüyor) Çünkü ben Allah'ın her yerde olduğuna inanıyorum. Bu ilmi bir tartışma, benim uzmanlık alanım da değil. Cübbeli Ahmet Hoca'nın çok sert demeçleri oldu. “Nurettin Yıldız'ın vaazlarına girilmez” gibi şeyler söyledi.

Aralarındaki tartışma gerçekten itikadi miydi, yoksa bir nevi, iki cemaatin lideri arasındaki güç çekişmesi de var mıydı?

Yok, değil. İsmailağa'da Cübbeli Ahmet Hoca ve diğer farklı ekoller var. Burada Nurettin Yıldız'ın temsil ettiği ekol farklı. Tamamıyla itikadi bir tartışma vardı.

Nurettin Yıldız'ı son dönemde çok tepki çeken fetvalarıyla biliyoruz. O da bir cemaatin lideri mi? Ona ‘tabi' olan grup ne kadar büyük? İsmailağa Cemaati kadar güçlü mü?

Sayı olarak o kadar değildir ama kadınlar üzerinde, özellikle gençler üzerinde çok etkili, farklı çalışmaları olan bir grup. Sosyal Doku Vakfı üzerinden kendilerini ifade ediyorlar. Kamplar düzenliyorlar, eğitim çalışmaları yapıyorlar. En büyük özelliği, İslami kesim içerisinde, iletişim kanalı olarak sosyal medyayı en etkin kullanan hocalardan biri olması.

‘NURETTİN YILDIZ ‘SÖYLEDİĞİM HER ŞEYİN ARKASINDAYIM' DİYOR

Buluşmada başka kimler vardı?

Nurettin Hoca'nın yanındaki arkadaşlardan Hüseyin Tepe vardı. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, İhsan Şenocak, Avukat Cihat Gökdemir ve İHH'dan Yakup Bey vardı. Bir de o fotoğrafta olmayan Siyer Vakfı Başkanı Muhammed Emin Yıldırım vardı. Onun mekânında gerçekleşen bir toplantıydı.

Peki, bu isimler farklı ekolleri, farklı grupları mı temsil ediyor?

Cübbeli Ahmet Hoca'nın, İsmailağa'nın bir kanadını temsil ettiği söyleniyor. Ama Cübbeli Ahmet Hoca'ya sorsanız, nevi şahsına münhasır olduğunu söyleyecektir. Nurettin Yıldız Hoca Sosyal Doku Vakfı'ndan, İhsan Şenocak İFAM'dan, Muhammed Emin Yıldırım Hoca Siyer Vakfı'ndan. Cihat Gökdemir, o çevrelerin avukatı. Dolayısıyla, herkesin kendisini farklı nitelendirdiği yapılar içerisinden geliyorlar.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım neden oradaydı? Sonuçta o bir insani yardım vakfının başkanı...

O bütün hocaların tanıdığı, güvendiği bir isim. İHH'nın merkezinde bütün cemaatlerden oluşan bir yapı var. İyi ki de o gün oradaydı, kırgınlığı sona erdirmesi, atmosferi değiştirmesi için herkesin güven duyacağı bir insana ihtiyaç vardı. Bülent Yıldırım'ın öyle bir vasfı bulunuyordu.

Nurettin Yıldız'ın “asansörde halvet”, “yastık yorgan” ve en fenası da “çocuklara yönelik evlilik” fetvası var. O günkü toplantıda, tartışma yaratan bu fetvalar gündeme geldi mi?

Nurettin Yıldız, “Bir bütün olarak bana sorulan sorular üzerine söylediğim her şeyin arkasında duruyorum çünkü ben bunu fıkhi kaynaklardan alıp aktarıyorum” diyor. Cübbeli Ahmet Hoca'nın da çok tepki çeken nal meselesi vardı. O da kendisine göre açıklayıp söylediklerinin arkasında olduğunu ifade etti.

Peki, hem moderatör olarak hem de gazeteci refleksiyle sen bu fetvalara tepki gösterip “Hocam, böyle şey olur mu?” demedin mi?

“Böyle şey olur mu?” diyemiyorsunuz çünkü onun olurunu olmazını tartışacak olan ilahiyatçılar. Bu 1400 yıllık bir tartışma. Devlet, “Kardeşim benim Tekel'im var, içki üretirim” diyor. Ama aynı devlete bağlı Diyanet'e sorduğunuzda içki için “Haram” diyor. Şimdi hangisine göre davranacaksınız? Bunlar da bu örneğe benzer tartışmalar. Şuna üzülüyorum; bu tartışma çıktığında ilahiyat fakülteleri ve Diyanet, kesin bir şeyler ortaya koymadı. Çünkü bu tarihsel bir tartışma. Kolay kolay da üzerine bir şey denilmez. Senin hassasiyetini anlıyorum, hatta aynı şeyi ben de söylüyorum. Ama ben gazeteci olarak katılsam da katılmasam da bitecek bir tartışma değil. Diyanet'in, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun çıkıp çok net bir şekilde, “Kardeşim bize göre bu budur” demesi lazım.

‘HOCALARIN İSTİŞARE HEYETİ KURMASI KARARI ALINDI'

“Nurettin Yıldız, o fetvaların arkasında durdu” dedin. Diğer hocalardan onu eleştiren oldu mu?

“Biz halkın önünde her şeyi söylüyoruz, buna dikkat etmek lazım. Her şeyi halkın önünde konuşmamak, üslubu, zamanı iyi ayarlamak lazım” denildi. Her hocanın kendi etrafında 8-9 kişilik bir istişare heyeti kurması istendi. Bu heyetin içerisinde medyacısı, avukatı, psikoloğu, iletişimcisi olacak ve bu sohbetler halka yansıtılmadan önce bir şekilde kontrol edilecek. Yanlış anlaşılacak kelimeler varsa çıkarılması amaçlanacak.

Twitter'da o gün neler konuşulduğunu anlatırken, “Hocalar buluştu çünkü 5-10 sene önceki sohbetlerden cımbızlanarak hepsine bir operasyon yapılıyordu. Bu konu masaya yatırıldı” demişsin. Kim hocalara operasyon yapıyor?

Vahabizm ve Şia tehlikesi üzerinden konuşuldu. Ama genel çerçeve üzerinden, “15 Temmuz sonrası tarikat ve cemaatlerin köküne kibrit suyu dökeceğiz gibi bir yaklaşımla, dinde sekülerleşme, dolayısıyla da tarikat ve cemaat hocalarının halktan uzaklaştırılması isteniyor” denildi.

Bunu kimin istediğini düşünüyorlar?

Bir tarafıyla ulusalcılar, Kemalistler gibi AK Parti'yi sıkıştıran kesimleri söyleyenler de var, AK Parti'nin kendi içerisindeki reformistleri söyleyenler de var. Bu noktada özeleştirileri de oldu ama onların bir kısmını açıklamaya yetkili olmadığım için söylemiyorum.

Biraz tüyo versen...

Mesela Nurettin Yıldız, en azından yanlış anlamalar engellensin diye sosyal medyasını kapattı. Cübbeli Ahmet Hoca, Nurettin Yıldız ile ilgili videolarını çekti. Aslında şu an birçok şey yapılıyor. O fotoğraf karesinde olmayan, isimlerinin açıklanmasını istemeyen hocalar da orada vardı.

‘IŞİD TEHLİKESİ NEDENİYLE BİRÇOK CEMAAT SOHBETLERİNİ İPTAL ETMEK DURUMUNDA KALDI'

Sen burada açıklar mısın?

Açıklamam, çünkü orada bir güven sorunu var. O toplantı dışında da Türkiye'de Nur gruplarından olsun, diğer cemaatlerden olsun, onlar da zaten toplanıyorlar. Çünkü bu siyasal konjonktür içerisinde IŞİD tehlikesi nedeniyle birçok cemaat sohbetlerini iptal etmek durumunda kaldı.

IŞİD onlara saldırır diye mi?

Evet, IŞİD üzerinden bir saldırı gerçekleşir diye, devletin uyarıları neticesinde bunlar gerçekleşti. Böyle bir atmosfer de var. Bunu da çok söylemiyorlar. Daha ileri şeyler de oldu. Dolayısıyla da herkesin kendine göre bir tedbiri var. Bu tedbir içerisinde böyle tartışmalarla gündeme gelince, “Ne oluyoruz?” demeye başladılar. Haklı olarak da hem kendilerini hem sistemi sorguladılar hem de bu işin neden böyle patladığını ifade ettiler. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez döneminde bu tarikatlar ve cemaatler toplandı ve 5 madde öne çıktı. Bir, “Tekdir etmeyeceksiniz”, iki, “Ötekileştirmeyeceksiniz”, üç, “İslam'dan ayrılmayacaksınız”, dört, “Şahsi olmayacaksınız”, beş, “Şiddete karşı duracaksınız” dendi. Bence esas mesele bunlar. Bunlar olmadığı zaman insanların İslam'dan soğuması da gündeme gelebilir.

‘DEVLETİN TARİKATLARA VE CEMAATLERE BAKIŞ AÇISI DEĞİŞTİ, ‘DEVLET KATINDA CEMAAT VE TARİKATLARIN BÜYÜK BİR KISMININ MİLLİ VE YERLİ OLMADIĞI DÜŞÜNÜLÜYOR'

Tarikatlara, cemaatlerin denetlenmesi gündemde. “Hükümet bu konuda adımlar atacak” söylentisi var. Acaba bununla ilgili bir tedirginlikleri var ve bu nedenle mi bir araya geldiler?

FETÖ meselesinden dolayı devletin tarikatlara ve cemaatlere olan bakış açısı değişti. Devlet katında cemaat ve tarikatların büyük bir kısmının milli ve yerli olmadığı düşünülüyor. Yani “Dışarıyla bağlantıları var. Halkı gözetmiyorlar, daha çok kendi çıkarlarını öne çıkarıyorlar” tarzı yaklaşımlar oluştu. “Bu ülkenin ve bu halkın faydasına çalışmıyorlar.” Yeni paradigma, Hanefi-Maturidi, biraz daha Eşarilik ile Maturidilik arasında gidip gelen, daha akılcılığı önemseyen bir paradigma olacak. Çünkü keşfe, rüyaya dayalı bir din anlayışının FETÖ'yü ürettiğini düşünen ve dolayısıyla da tarikat ve cemaatlerin yeniden yapılanması gerektiğine inanan bir sistem var. Bunu tarikat ve cemaatler de sistemin kendisi de biliyor.

“Sistem”den kastın devlet, değil mi? Devlet içinde bunu tartışıyor, konuşuyorlar mı?

Evet, tartışıyorlar ve konuşuyorlar. Çok net biçimde bu gündeme geliyor. Cumhurbaşkanlığı'nda, MİT'te de, Başbakanlık'ta da gündeme geliyor. Cemaatlerin kendisinde ve toplumda da bu tartışmalar var. Gazeteciler olarak, “Başka bir tarikatın da FETÖ gibi olmayacağının garantisi var mı?” diye sorgulamıyor muyuz? Sonuç itibarıyla devlet de bunu sorguluyor. Sorun, nasıl kayıt altına alınacakları noktasında ortaya çıkıyor. Osmanlı'da Meşait Kurumu vardı ve bunlar kayıt altına alınıyordu. Ama o kaydı kaldırdığınız andan itibaren, her taraftan kendisini şeyh, hoca ilan eden yapılar çıktı. Devletin bunları denetlemesi belki çok zor olabilir. Ama bunlara bir resmiyet kazandırıldığında belki ortak bir akıl bunlar üzerinde egemen olabilir.

‘CUMHURBAŞKANI'NIN SÖZLERİ DE TARTIŞILDI'

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu fetvalara tepki gösterdi ve “İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam'ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız” dedi. O gün hocalar toplantısında Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri de tartışıldı mı?

Çok açık konuşmak lazım, evet tartışıldı. “İslam, kendisini ihya eden, ıslah eden bir dindir. Yani sürekli fetva mekanizmaları karşısında kendini güncelliyor ama sabit ayetler üzerinden bir güncelleme kastediliyorsa bu yanlıştır” denildi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ikinci konuşması da bunun böyle olmadığını çok net ortaya koydu. Ayetin güncellemesi olmaz, fıkhın güncellemesi olur. Orada Sayın Cumhurbaşkanı, “Konuşması gerekenler konuşmuyor” dedi. Anahtar cümle o. Sadece Diyanet değil. Bu ülkenin ilahiyat fakülteleri, hocaları asıl meseleleri konuşmuyorlar. Konuşanlar da bir şekilde işlerine gelmediği için ötekileştiriliyor.

Peki, Cumhurbaşkanı'na kızgınlar mı?

Reformcular Sayın Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını sanki “Cumhurbaşkanı da reform istiyor” gibi lanse edince “Keşke bu kapı açılmasaydı” dediler. 20-30 yıllık bir arkadaşlıkları var. Sayın Cumhurbaşkanı'nın gelenekçi bir yapısı olduğunu, geçmişten bugüne kadar nerelerden geldiğini, o camialara karşı yakınlığını da herkes biliyor. Dolayısıyla bu tartışmanın Sayın Cumhurbaşkanı üzerinden açılmaması gerektiğini ifade ettiler. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum.