'Irak': ABD işgalinden geriye kalanları kurtarmak mümkün mü?
ORSAM bünyesinde Irak Çalışmaları Koordinatörü olarak görev yapan Araştırmacı Bilgay Duman, Fikir Turu için kaleme aldı:

Oluşturma Tarihi: 2020-03-20 18:06:20

Güncelleme Tarihi: 2020-03-20 18:06:20

Irak'ta ABD işgalinin 17. yılı geride kaldı ama bıraktığı somut izler binalarda, yollarda hatta bir dönem dillere destan hurma bahçelerinin kesilen ve yanan ağaçlarında görülüyor. ABD'nin 20 Mart 2003'te başlattığı işgalde sadece Bağdat'ta 6 milyon hurma ağacı kestiği ve yaktığı söyleniyor. Savaşın doğaya verdiği zarar öyle bir hale gelmiş ki savaş nedeniyle Bağdat'taki hava durumunun değiştiği bile konuşuluyor.

İŞGAL TOPLUMDA BOZULMAYA YOL AÇTI

Bu pek çok kişiye abartılı bir yorum gibi gelse bile ABD işgalinin ülkenin sosyolojik yapısından devlet yönetimine kültüründen ekonomisine verdiği zarar ve ortaya çıkardığı etki uzun yıllar telafi edilemeyecek boyutta olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Zira ABD işgali net bir biçimde toplumda bozulmaya yol açtı.

HER BÖLGENİN KRALI AYRI

Bugün Irak toplumunun belki de en belirgin özelliği güvensizlik. Irak halkı artık en başta kendine güvenmiyor. Bu güvensizlik tümevarımsal bir biçimde bireyden toplumun ve devletin en üst kademesine kadar çıkıyor. Bu anlamıyla Irak halkının toplumsal bir tükenmişlik sendromu içerisinde olduğu görülüyor. Bu tükenmişlikte ABD'nin işgal yönetimi ve yeni devlet düzeninin de büyük payı var.

ABD, IRAK HALKININ ALIŞIK OLMADIĞI BİR FEDERALİZM BIRAKTI

ABD'nin oluşturduğu yönetim düzeni ve siyasetin doğası etnik ve mezhepsel temele dayanıyor. Bununla birlikte on yıllarca güçlü merkezi otoriteler tarafından yönetilmiş Irak halkının hiç alışık olmadığı bir biçimde federalizm gibi bir uygulamaya yönlendirilmesi de toplumsal kimliklerinin en küçük birimlerle ifade edilmesine neden oluyor. Bireyler Iraklı olmaktan çok, bir aşiretin üyesi olarak tanımlıyorlar kendilerini. Irak toplumundaki aşiret bağları, coğrafi bağlılık ve toplumsal muhafazakârlık halen üst seviyede.

Ayrıca on yıllardır güçlü otoriter rejimlerle yönetilen bir halk var. Özellikle son 30 yılı bir diktatoryal yönetimin altında. Yani Irak toplumu güçlü, otoriter yönetim şeklini içselleştirmiş durumda. Bu içsel durum, bir anda ABD işgali sonrası federal yapı ile bir arada düşünüldüğünde yerel krallıklar ülkesini ortaya çıkarıyor. ABD işgali sonrası güçlenen etnik, dini ya da mezhepsel alt kimliklerin yanı sıra, aşiretçilik, bölgeselcilik gibi yan etkenler federal yapıyla birlikte yerelleşmeyi beraberinde getiriyor. Yani her grup güçlü olduğu bölgenin kralı konumunda. Bu durum Irak'ın tarihsel özüne dönüşünü çağrıştırıyor. Zira tarihteki ilk şehir devletlerinden biri olan Sümerler, bugünkü Irak topraklarında kurulmuştu. Nitekim bugünkü Irak toprakları tam bir medeniyet havzası. Tarihe yön vermiş Sümer, Akadlar, Asurlar, Babiller gibi devletlerin tamamının izlerini Irak topraklarında görmek mümkün.

ÜLKE DIŞ MÜDAHALEYE AÇIK

Ancak ABD işgali sonrası ortaya çıkan sosyal ve siyasal dinamikler bu tarihi reddedercesine bir seyir izliyor. Nitekim ABD işgali Irak'ı tam bir kaos devletine dönüştürmüş durumda. Ülkedeki hizipleşme had safhada. Ortak yönetim kültürü neredeyse bitmiş. Her ne kadar ABD işgalinden bu yana kurulan hükümetlerde Irak'taki bütün kesimlerin temsil edilmesini sağlayacağı düşünülen ve parlamentoya girmeye hak kazanan bütün kesimlerin yer aldığı “ulusal birlik hükümetleri” kurulmuş olsa da uzlaşı ve ortak yönetim bilincine ulaşılabilmiş değil. Bütün kesimler elde ettikleri makamı grupsal çıkarları için kullanıyor. Bu anlamıyla ortak bir devlet kimliğinden bahsetmek zor.

Ayrıca bugüne kadar kurulan hükümetlerin tamamı muhalefetsiz hükümetler. Parlamentoda yer alan bütün gruplar hükümet içerisinde yer alınca, hükümetin işlerini denetleyecek bir mekanizma da oluşmuyor. Ancak hükümet içerisindeki pozisyonundan memnun olmayan ya da istediklerini alamayan gruplar hükümet içi muhalefete başlıyor ve böylece hükümet işlemez hale geliyor. Bu durum Irak'ı dış müdahaleye de açık hale getiriyor.

ABD ve İran, Irak'taki her süreçte etkili baş aktörler konumunda. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri de mezhep temeli üzerinden Irak'ta pozisyon almaya çalışıyor. Diğer taraftan Çin ve Rusya küresel ekonomi ve enerji konusunda Irak'ta konumlanıyor. Türkiye ise dengeli ve istikrar sağlayıcı faktör olma çabası içerisinde. Ancak bugüne kadar ABD ve İran ülkedeki siyaseti yönlendiriyor ve bu ikilinin üzerinde anlaşabildiği kişilerin hükümeti kurabildiği görülüyor. Son dönemde ABD – İran çekişmesinin karşılıklı müdahale boyutuna ulaştığı Irak'ta, son Başbakan Adil Abdulmehdi istifa etti, onun yerine başbakan adayı olan Muhammed Tevfik Allavi hükümeti kuramadı. Şimdi Necef eski Valisi Adnan El-Zurfi hükümeti kurmayı deneyecek.

SAĞLIK HİZMETLERİ ZAYIF

Ancak bu durum devleti çöküşe götürüyor. En basit kamu hizmetleri dahi sağlanamıyor. 1 Ekim 2019'dan beri süregelen protesto gösterilerindeki en temel talepler de bunlar. Örneğin Birleşmiş Milletler verilerine göre, yaklaşık 40 milyon nüfusa sahip Irak'ta 7,3 milyon kişinin sağlık servislerine ulaşımı sıkıntılı. Bu nüfusun neredeyse yüzde 20'si. Dünyada pek çok ülkede rastlanmayan hastalıklar Irak'ta salgına dönüşebiliyor. Örneğin 2015 yılının ikinci yarısında Irak'ta yaşanan kolera salgını bunun bir örneği. Irak'ta herhangi bir sağlık sigortası sistemi de bulunmuyor. Hastaneler, hastane kapasiteleri, ilaçlara ulaşım oldukça sıkıntılı. Bu yüzden Iraklıların büyük bölümü önemli hastalıkların tedavisi için Türkiye, İran, Azerbaycan, Hindistan gibi ülkeleri tercih ediyor.

10 MİLYON İNSAN SU KITLIĞI YAŞIYOR

Öte yandan Irak'ta neredeyse 10 milyon insanın su kıtlığıyla karşı karşıya olduğu hesap ediliyor. Bu rakamın 2030'da 13 milyona ulaşabileceği söyleniyor. Su kıtlığının yanı sıra, su kirliliği, çölleşme gibi problemler de ciddi boyuta ulaşmış durumda. Buna rağmen Irak'a gittiğinizde yolların dahi suyla yıkandığını, yol kenarlarında arabaların yıkanması için sürekli açık bırakılan su borularını görmeniz mümkün.

HERHANGİ BİR BLGEYE 1 GÜN BOYUNCA ELEKTRİK VERİLEMİYOR

Ayrıca Irak'ta devlet elektriği vilayetten vilayete farklılık gösterse de gün içerisinde en fazla 20 saat verilebiliyor. Yani elektriğin tam gün sağlanabildiği bir bölge yok. Bazı vilayetlerde bu süre 10 saatin altına dahi inebiliyor. Geri kalan saatlerde mahalle jeneratörleri ya da şahsi jeneratörlere dönülüyor. Bu da bir sektöre dönüşmüş durumda. Mahalle jeneratörlerinin büyük bölümü özel girişim ve bu özel girişim sahipleri büyük bir kazanç elde ediyor. Halk özel girişimciye parasını ödese de devlete halen elektrik faturasını ödemekten imtina ediyor. Zira eski devlet düzeninden kalma alışkanlıklar devam ediyor.

KADINLARIN YÜZDE 24'Ü OKUMA YAZMA BİLMİYOR

Diğer taraftan işgal, savaş ve şiddetin en fazla zarar verdiği alanlardan biri de eğitim. BM verilerine göre Iraklıların beşte birinin okur-yazarlığı yok. Kadınlarda bu oran yüzde 24'e çıkarken, erkeklerde yüzde 11 civarında. Bu anlamıyla işgal ve savaşın kadınlar üzerindeki etkisi daha fazla. 2003'ten sonra savaş, terör ve şiddet nedeniyle yaklaşık 2,5 milyon kadın dul. İşgücüne katılım sağlayabilecek olan kadınların yüzde 55'ten fazlası işsiz. Bununla birlikte BM verilerine göre kadınların sadece yüzde 17'si iş gücüne katılım sağlayabiliyor. İş gücüne katılım sağlayabilen kadınların yaklaşık yüzde 70'i de tarımsal iş gücüne katılım sağlayabiliyor.

TOPLUMDA ve SİYASETTE KADIN-ERKEK DENGESİ

Her ne kadar kadınlar toplumda geri planda tutulsa da işgal sonrası siyasete katılım sağlamaları için pozitif ayrımcılık yapılıyor. Irak Anayasası'na göre her 4 milletvekilinden biri kadın olmak zorunda. Yani kadınlar için yüzde 25'lik bir kota sağlanmış. Bu kota Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde yüzde 30. Ancak Irak nüfusunda kadın erkek ortalaması neredeyse eşit.

Ancak toplumda aynı eşitliğin olduğunu söylemek mümkün değil. Nitekim Irak yasaları birden fazla evliliğe izin veriyor. Sadece diğer eş ya da eşlerin iznine tabi. Ancak Irak toplumunda neredeyse her 5 kadından birinin şiddete maruz kaldığı düşünüldüğünde ikinci veya daha fazla eş talep eden erkeğin baskısını kaldırması zor.

İŞSİZLER ORDUSU

Öte yandan Irak toplumunun en önemli özelliği, son derece genç bir nüfusa sahip olması. Birleşmiş Milletler verilerine göre 25 yaş altı nüfus Irak nüfusunun yüzde 60'ını, 35 yaş altı nüfus neredeyse yüzde 75'ini oluşturuyor. Ancak Irak devletinin bu genç nüfusu iyi yönetebildiğini söylemek mümkün değil.

Irak adeta bir genç işsizler ordusuna sahip. Genç nüfusun yüzde 40'ı işsiz. Kamu sektörü Irak'taki en büyük iş kolu. Tüm iş sektörleri arasındaki oranı yüzde 60. Bu yüzden devlet büyük bir iş kapısı olarak görülüyor. Nitekim hizipler arasındaki mücadelenin temellerinden birini de bu oluşturuyor. Devlette elde edilecek pozisyon grup taraftarları ya da aşiret üyeleri için bir iş kapısı ve rantın devamının garantisi. Zira Irak'taki devlet yapısındaki bozuk düzen, hizipçilik ve nepotizm ülkeyi büyük bir çıkmaza sürüklüyor.

EN BÜYÜK SORUNLARDAN BİRİ YOLSUZLUK

Irak Uluslararası Şeffaflık Örgütü'ne göre yolsuzluk indeksi açısından 12. sırada. Yani şeffaflık indeksinde 180 ülke içerisinde 168.

ABD işgali ve yıllardır devam eden savaş ülke ekonomisini harap etmiş durumda. 2003'ten bu yana 450 milyar dolar kamu fonunun kayıp olduğu hesap ediliyor. 2009 yılından başlayarak Irak Dinarı yabancı para birimlerine karşı yüzde 1500'leri bulan oranlarda devalüasyon yaşadı. Bu yüzden Irak'ta milli yatırım ve yapılanma neredeyse yok gibi.

Bazı istatistiklere göre Irak'taki binaların neredeyse yüzde 70'i 30 yıl önce yapılmış. Sosyal yaşam alanları yok denecek kadar az. Bu yüzden insanların neredeyse en büyük eğlencesi dışarıda yemek yemek, nargile içmek, çayhanelerde çay sohbetleri yapmak ve domino oynamak. Bu aktiviteler de şiddetin arttığı dönemlerde durma noktasına geliyor ve insanlar neredeyse evlerine kapanıyor.

IRAK'IN KISIR DÖNGÜSÜ

Irak'ta savaşın ortaya çıkardığı yıkım inanılmaz boyutlarda. Özellikle 2014'te IŞİD'in kontrolü altına giren ve 2017'ye kadar süren savaşın yaşandığı bölgelerdeki yıkım inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.

2017'de dönemin Irak Başbakanı Haydar El-Abadi IŞİD'e karşı zafer kazanıldığını açıklarken, IŞİD'den zarar görmüş bölgelerin yeniden yapılandırılması için 100 milyar dolardan fazla bir bütçeye ihtiyaç duyduklarını da dile getirmişti. Bu rakam neredeyse tüm Irak bütçesine yakın bir miktar. Ayrıca IŞİD nedeniyle halen yaklaşık 2 milyon kişi de göçmen durumunda ki halen Irak IŞİD tehdidini atlatabilmiş durumda değil. 2019'un yaz aylarından beri IŞİD'in Irak'taki eylemlerinde ciddi bir artış var. Irak'taki kaotik ortam IŞİD'in rahat eylem yapması için ciddi bir zemin hazırlıyor ve kaos ile şiddet birbirini besliyor. Bu durum Irak'ta kısır bir döngüye dönüşmüş durumda.

Irak'ın “yerli ve milli” çıkış stratejine ihtiyacı var ve Irak bu potansiyele sahip. 1 Ekim 2019'da başlayan ve koronavirüs salgınına rağmen halen devam eden protesto gösterileri bunun bir göstergesi. Irak'taki genç nüfusun yönlendirdiği gösterilerde atılan “İran dışarı”, “ABD'yi istemiyoruz”, “özgür Irak”, “Irak Iraklılarındır”, “biz biriz”, “mezhepçiliğe, etnik ayrımcılığa, bölünmeye hayır” gibi sloganlar Irak'ın kurtuluş reçetesi olabilir. Zira halkın gücü her şeyden üstündür.

(Habere gitmek için fotoğrafa tıklayınız)