Azerbaycan'ın Karabağ operasyonu sonrası bölgede önemli gelişmeler yaşanırken İran-Türkiye Akademik Diyaloğu adı altında etkinlik düzenlendi.
“Asya'da Devlet Teorileri: Barışçı Yaklaşımlar” konulu çevrimiçi çalıştay, Vatan Partisi'ne bağlı Ulusal Strateji Merkezi (USMER), İran Orta Doğu Çalışmaları Enstitüsü, İran Barış Araştırmaları Derneği, İran Siyasal Bilimler Derneği, Bilim ve Ütopya Dergisi ile Türkiye Gençlik Birliği (TGB) ortaklığında yapıldı.
‘ERDOĞAN, İRAN'LA İLİŞKİLERİ GÖZ ARDI EDİYOR' İDDİASI
Çalıştay'ın moderatörü Dr. Kadir Nasır, Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek'e, “İran ve Türkiye arasında kalıcı barış için ilk adımı kim atmalı? Sayın Erdoğan İran'la kalıcı barış yapmak yerine bunu göz ardı ediyor gibi görünüyor” sorusunu yöneltti.
Perinçek, mevcut koşulların iki ülkenin birlikteliğini zorunlu kıldığını vurguladı ve tarihsel ilişkileri örnek gösterdi: “İran-Türkiye ittifakı önümüzdeki koşullarda zorunludur. Türkiye İransız, İran Türkiyesiz yapamaz. Aslında bu tarihin derinliklerinden gelen bir hakikattir.
Perinçek şöyle devam etti:
‘İRAN'A YAPTIRIM TÜRKİYE'YE YAPTIRIMDIR'
Birincisi: ABD ve İsrail eksenli tehditlere karşı iki ülkenin güvenliği birdir. İkincisi: İki ülkenin ekonomik ilişkileri önemlidir. Türkiye'nin enerji güvenliği, İran, Azerbaycan ve Rusya'dadır. İki ekonominin canlı, birbirini geliştiren ilişkileri zorunludur. Ticaret hacmimiz arkada kalan dönemde yüksekti ancak ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarına Türkiye'nin katılmasıyla ticaret hacmi çok düştü. İran'a yaptırım Türkiye'ye yaptırımdır. ABD'nin yaptırım ve dayatmalarına boyun eğenlerden ne yazık ki buna girişmesini ummuyoruz. Sayın Erdoğan dünyada her yeri geziyor. Sayın Reisi de öyle. Ama ülkelerimiz elimizi uzatsak birbirine değecek olmasına rağmen Cumhurbaşkanları birbirini ziyaret etmiyor. Bizim umudumuz iki ülkenin ilişkilerinin hak ettiği düzeye çıkması için adımın atılmasıdır. Bu çok önemli.
‘ORTAK SAVUNMA MEVZİSİ DOĞU AKDENİZ'DİR'
Türkiye bugün Doğu Akdeniz'de ciddi tehditlerle karşı karşıya. Yunanistan kıyılarında Türkiye'ye dönük ABD askeri üsleri kuruldu. Kıbrıs'ta da ABD, İsrail ve Yunanistan tehdidi var. Bölge olarak Doğu Akdeniz'de bu ülkelerin tehditlerini göğüsleyecek beraberlik ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Filistin, Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı'nın savunma mevzisi Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'dir. Türkiye, İran, Rusya, Çin, Suriye ve Libya arasında Doğu Akdeniz'de çok önemli bir güvenlik ve ekonomik işbirliğine ihtiyacımız var.”
“Güney Kafkasya ve Zengezur'da Sayın Erdoğan, İran'ı göz ardı ediyor ve beraber hareket edilmiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Perinçek, şu cevabı verdi:
“Birincisi: Zengezur, doğu-batı ve batı-doğu arasındaki ilişkileri belirleyen bir koridor. Ancak bu, İran'ın Güney Kafkasya ülkeleriyle ilişkilerini kesen bir duvar olarak kurulamaz. Böyle olursa kurmamız gereken beraberliğe zarar verir.
İkincisi: Türkiye'nin Asya ülkeleriyle ilişkileri açısından Zengezur'dan daha geniş olan coğrafya İran coğrafyasıdır. Bu bakımdan hem İsrail hem ABD'nin Türk-Fars ilişkilerini sabote etmesine karşı uyanık olmamız ve işbirliği yapmamız şart. Bunu Sayın Erdoğan yapamıyorsa ve Türkiye bu konuda kararlı bir yönetime mecbursa bunu yapmayan bir yönetimi sırtında taşımaz.”
‘ASYA DEVLETİN DOĞUM YERİDİR'
Perinçek, Firdevsi, Yusuf Has Hacip ve Nizamülmülk olarak bölge tarihinde üç büyük devlet teorisyeni olduğunu belirterek sözkonusu devlet modeline ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
1-“Nerede devlet tecrübesi, orada devlet teorisi. Batı Asya'da devlet teorisi, devlet geleneğiyle oluştu. Batı Asya, büyük insan topluluklarının ortak tecrübesiyle oluşan bir yerdir. Nüfus hareketlerinden soyutlanmamıştır, aksine doğudan batıya tüm geçişler buradandır. Yalnız kervanlar değil, savaşan ordular buralarda büyük izler bırakmıştır.
2-Nerede özel mülkiyet ve sınıflaşma, orada devlet teorisi. Her üç teorisyen de özel mülkiyet ve para ekonomisi sürecinde oluşan sınıfsal bölünmeler ile devlet ve ordu arasındaki ilişkiyi saptadılar. Firdevsi, devletin zor gücünün binlerce yıllık kurumlaşmasını çok esaslı biçimde tespit etti. Devlet otoritesi ve şiddeti, Şahnâme'de destanlaşır. Kutadgu Bilig'de destanlaşan ise devletin topluma karşı sorumluluklarıdır. Kutadgu Bilig'de devletin görevi ‘Halkın zenginliği beyin zenginliğidir' olarak ifade edilir. Her üç teorisyen de sınıf mücadelelerinin üzerini hiçbir zaman örtmez, aksine halkın zulme ve haksızlığa isyanlarını vurgular. Örneğin Kutadgu Bilig'de Yusuf Has Hacip ‘Halkın karnı doysa, dili başkaldırır' der.
3-‘Devletsüzün şerrinden korunan devlet' tanımı der ki; devlet, devletsizlik tehlikesinden halkını korur. Üç teorisyen de devletin koruyucu rolüne ve devletsizliğin bir felaket olduğuna dikkat çeker.
4-Üçünde de hukuk-töre ve adalet devleti bağlar. Türk atasözü der ki; ‘İl gider, töre kalır'. Kutadgu Bilig'de hukuk, beylerin halka bir ihsanı değil, halkın bir hakkıdır. Şahnâme'de ise İran tecrübesi der ki ‘Hukuk, hükümdarın ihsanıdır'.
5-‘Kerim devlet' tanımı yaparlar. Halkını koruyan, esirgeyen, merhametli devlet vardır. Halka hizmet ve iyilik etmek, beylik kazanmaktan daha önemlidir. Kutadgu Bilig'de ‘Beylik bana kötülükle gelecekse istemem, senin olsun' denir. Hem Şahnâme'de hem Kutadgu Bilig'de erdemli devlet yönetimi ve erdemli toplum savunulur. Siyasetnâme'de Gazneli Mahmut'un veziri ona şu öğüdü verir; ‘Bütün dünyanın senin sevmesi için altını düşman belle'. Özellikle Siyasetnâme ve Kutadgu Bilig'deki hikayelerde erdemli toplum ve insan üzerine geniş hikayeler anlatılır. Üç kurucu teorisyen, “paylaşmacı hükümdarlar çağı”nın teorisyenleridir. Üçü de feodalizmin ilerici olduğunu yükseliş çağında teorilerini ilan etmiştir. Çağlarında ilerici rol oynamışlardır.
6-Üç eser de devlet yönetiminde aklın ve bilginin rolüne önemli vurgular yapar. Nizamülmülk Siyasetnâme'de ‘İlim hazineden üstündür. Çünkü hazineyi sen korursun, ilim ise seni korur' der. Kutadgu Bilig'de “Bilgiyle göğe bile yol bulunur” denir. Gerçekten de bilgiyle uzayın yolu bulunmuştur. Üç eserde de bilginin kaynağı dünyevi pratiktir. Mutlak bilgiye ulaşılamaz, mutlak bilgi Allah'ındır. Fakat insan, çabasıyla göreli olarak bilgiye ulaşabilir. Üçünde de bilimsel bilgiyi görüyoruz. Firdevsi, Şahnâmesi'nde ‘Göğe diri diri çıkılamaz' der. Yani kutsal kitaplardaki bilimsel olmayan bilgiye tavır görülebiliyor.
7-Üçü de Asya'da ticaret ve devlet kuruculuğu ilişkisini teorileştirmişlerdir. Teorileri, ticaret medeniyetinin teorileridir. 11.yyde Ebu Şüca, devletin verdiği havale kağıtlarıyla Arabistan'daki bir kervandan alınan senedin, Uygurlar devletinde paraya dönüştürülebileceğini ortaya koyuyor.
8-Üçü de dünya çapında devlet teorisi kurucularındandır. Çin ve Hindistan'ın devlet teorisi birikimine sahiplerdir. Batı'da siyaset bilimi, 16.yydeki Makyavelli'yle başlatılır. Fakat 5 yy önce üçü devlet teorisini ortaya koymuştur. Üç bilgin de Türk-İran medeniyetleri arasındaki çok sıkı tecrübe alışverişlerinin ürünleridir. Her üçü de teorik düzeydeki eserleriyle siyaset bilimine ve devlet teorisine kurucu düzeyde büyük armağanlarda bulundular. Onlarla gurur duyabiliriz. Ama onları keşfetmek ve devlet teorisine yaptıkları kurucu katkıyı insanlığa sunmak önümüzdeki görevdir”.
VATAN PARTİSİ'NİN BARIŞ VE UYUM TEORİSİ
Katılımcılardan Dr. Rauf Azari'nin “Türkiye'de çeşitli etnisite ve mezheplerin uyumuyla ilgili sorusuna ise Perinçek şu cevabı verdi:
“11.yy. öncesi ve sonrasından günümüze ulaşan büyük devlet birikimi var. Hunlardan başlayarak Gazneliler ve diğer Türk devletlerinin tecrübe edip oturttuğu anlayış, bu coğrafyadaki çeşitli kavim ve toplulukların uyum ve barış içinde yaşamasını sağlamaktı. Ticaret yollarını güvenceye almak ve refah için geniş coğrafyada güçlü ordular kurarak huzuru tesis etti. Gerek Fars gerek Türk imparatorluk birikimleri çeşitli kavim, din ve mezhepten toplulukları bir arada yaşatma sırrını bize veriyor. Bugünkü İran ve Türk devletleri bu büyük devlet iddiası üzerine kurulmuştur. Bu açıdan Türkiye ve İran, içinde çeşitli mezheplerden insanları bir arada tutma kabiliyeti ve birikimine sahipler. İki ülkede de farklı dilleri konuşan ve kavimlerden gelen topluluklar var ama ülkelerimiz bu toplumları kardeşçe yaşatabiliyoruz. Bu çalıştayın da bölgemize ve toplumlarımıza fayda sağlayacak, barış getirecek tarihi bir konumda görüyoruz.”
‘TÜRKLERİN GÖÇEBE DEVLET KURUCULUĞU BENZERSİZDİR'
Dr. Kadir Nasır, Türklerin göçebe hayatına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Türkler, ‘Atlı bozkır halkı' diye tanımlanırlar. Göçebedirler. Ama bu göçebelik, Amerikan kovboy göçebeliği gibi değildir. Eski edebiyatımızda atlı göçebelerle yerleşik İran toplumu hep karşımıza beraber çıkar. Bozkır atlıları Türkler kuzeyde; İran, Hint ve Çin güneydedir. Kuzey ve Güney yüzyıllarca temas ve etkileşimde bulundu. Batı'daki kitapları okursanız hep savaştılar. Bu yanlış bir görüştür. Elbette savaştılar da ama hep savaşmadılar, aksine hep birbirlerinden öğrenerek yaşadılar. Bu en az 3 bin yıllık bir hikayedir.”
‘UYGARLIK MERKEZİ BATI'DAN DOĞU'YA KAYIYOR'
24. Dönem Milletvekili ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, Batı'nın artık devlet ve uygarlık merkezi olmadığını vurguladı. Yeni dünya düzeninin kurulduğunu özetleyen Güler, bu dönemde aydınların üstüne düşen görevi açıkladı:
“Asya uygarlığının yükselişini düşünce ve teori olarak hazırlamamız gerekir. Aslında dünya ve büyük barış için Asya devlet teorilerine ihtiyacımız var. Asya'daki toplum ve devletler hakkındaki bilgiler büyük ölçüde Batı tarafından kuruldu ve geliştirildi. Bunlar Asya'ya, Doğu da derler. Doğu'daki toplum ve devletler hakkındaki düşünceleri olumlu değildir. Batı'ya göre Doğu geridir, değişme potansiyeli yoktur. ‘Değişmesi için Batı'nın yardımına ihtiyacı vardır'. ‘Asya kendini yönetemez' diye düşünürler. Sömürgecilik ve oryantalizm söyler bunları… Asya toplum ve devlet gerçeğini yeniden teorize etmemiz gerekir. Dünya barışı için Asya devlet teorisi inşa etmek çok boyutlu bir husus. Bu ancak uluslararası işbirliği yapılırsa başarılabilir. Bugünkü toplantımız bu işbirliğine ilk adım oluyor. Dilerim devamı gelir ve başka Asya entelektüelleri de aramıza katılır.”
‘İSTİBDAT, MEŞRUTİYETİ DOĞURDU'
Doç. Dr. Şoca Ahmedvend, 1906'daki 1. İran Meşrutiyet Devrimine ilişkin konuştu. Bu dönemdeki öncü İranlı siyaset bilimcilerden biri olan Abdürrahim Talibov Tebrizi'nin çalışmaları hakkında bilgi veren Ahmedvend, İran'ın modernleşmesinin meşrutiyetten sonra başladığını belirtti ve meşrutiyetçilerin ülkenin kötü durumunu anlatarak iyi bir gelecek istediğini kaydetti. İran'ın neden geri kaldığını Talibov'un açıklaması ile özetleyen Ahmedvend, “Talibov, siyasi sosyalizm ve liberalizmin karma olduğu bir devlet düzeni ister. Devlet bu değerleri benimserse gelir bölüşümü de adil olur. Ona göre o dönem İran'da böyle bir devlet anlayışının olmaması ve saltanat rejiminin istibdadı, geri kalmışlığın esas nedenidir.”
ÇİN'İ ÖRNEK GÖSTERDİ
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Seyad Reza Musavi, İran'ın ve Asya ülkelerinin komşuluk ilişkilerinin yapısına dikkat çekti. Dr. Musavi, Çin'in komşularıyla ilişkisini şu ifadelerle örnek gösterdi:
“Çin ve komşularıyla ilişki modeline bakınca İran ve Türkiye için bu model örnektir. Komşularıyla kesiştiği noktalardan ilerleme ve bölgeselleşme fikrinden sonra ortaya çıkan bir modeldir. Komşulukta Çin'in tavrı Asya devlet teorisiyle ortaya çıkmıştır. Örneğin bölgeselleşme Avrupa Birliği'nde maddi çıkarlara dayanır. Ancak bölgemiz Asya'da komşuluk ve bölgeselleşme teorisi daha oturmuş temellere dayanır. Bu da iki bölge arasındaki farktır. İki aileyi birbirinden ayıran tek şey bir duvar olsa da aralarında birçok sorun olabilir. İki tacir ise birbiriyle alışveriş yapabilirler ama bu onlara komşu olma mecburiyeti dayatmaz.”