'İş dünyasının çivisi çıktı'
Yazar ve Felsefeci Dr. Daniş Navaro, iş dünyasında tüm değerlerin baş aşağı olduğunu yazarak, 'Çivisi çıkmış bir iş dünyası!' dedi.

Oluşturma Tarihi: 2021-12-23 11:35:41

Güncelleme Tarihi: 2021-12-23 11:35:41

Yazar ve Felsefeci Dr. Daniş Navaro, 20 Aralık 2021 Pazartesi tarihli Cumhuriyet gazetesinde "Olaylar ve Görüşler" köşesinde "Neoliberal kapitalizm çakallaşan insan ve çöken bir sistem" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Navaro, yazısında, neoliberal sisteminin nasıl bir etik dışı dünyaya dönüştüğünü anlattı.

Navaro, iş dünyasında tüm değerlerin baş aşağı olduğunu belirterek, "Daha neler neler! Tüm değerler baş aşağı! Çivisi çıkmış bir iş dünyası!" dedi.

Dr. Daniş Navaro'nun yazısı şöyle:

“Çakal” terimi, dilin argo kullanımında, “açıkgöz, kurnaz” kimse anlamına geliyor. Bu terimi elbette ki bir metafor olarak kullanıyoruz. Bu yazıda iş dünyasının, neoliberal kapitalist üretim sisteminin neden olduğu koşullarda giderek nasıl bir etik felaket yaşadığını, etik dışı bir dünyaya dönüştüğünü açıklamaya çalışacağız.

Michael J. Sandel, “What Money Can't Buy?”da incelediği vakalarda, neoliberal iş piyasalarının günlük uygulamalarının nasıl da Amerikan iş ahlakını yerle bir ettiğini anlatıyor: Cep telefonunu hastasına vererek bunu bir parasal hizmete dönüştüren doktorlardan, ücretsiz eğitim kurumlarına gizlice ücret karşılığı alınan yüksek gelirli ailelerin çocuklarına; belli bir para karşılığı bir havayolunun reklamının alnına ya da bedenine yazılmasına aldırmayan yeni gençlerden, kongreye katılmak isteyen zengin lobicilerin, sıradaki yerlerini para karşılığı bekleyen ve bu uygulamayı bir ticaret haline getiren kuruma; okuma alışkanlığını kazandırmak için öğrencilerine kitap başına iki dolar teklif eden okuldan, öldüklerinden sonra ilgili primi almak üzere yaşlı kişilere sağlıklarında yapılan sağlık sigortası poliçesi pazarına kadar... Daha neler neler! Tüm değerler baş aşağı! Çivisi çıkmış bir iş dünyası!

“Sazan Avı Manipülasyon ve Hile Ekonomisi”nde de, yazarlar, “Tamamen serbest bir piyasada sadece seçim özgürlüğü değil, aynı zamanda dolandırıcılık özgürlüğü de vardır” diyorlar. Tamamen serbest bir piyasa ise neoliberal kapitalizmin zihni-sihir bir icadından başka bir şey değildir, zaten!

Büyük bir hızla elden giden bir şeyler var da o şeylerin gerçek anlamda farkına mı varmaya başlıyoruz? Aslında insan denen varlığın onsuz yapamayacağı, birey olarak ve de toplum olarak onsuz var olamayacağı bir şey ya da bir şeyler! Mesela: Adalet, dürüstlük, güven, eşitlik, hak, hukuk, özgürlük, refah vb. Bu türden değerlerin yokluğunda karşılaşacağımız sisli puslu yaşama dünyasının karanlığı, karmaşıklığı, bilinmezliği ve giderek gündelik hayatlarımızı olumsuz yönde etkileyen yıkıcılığından mı korkuyoruz?

Günümüzde ulaşılan koşullarda, çalışma hayatında çoğu insanın, eylemlerini kayıtsız şartsız bir şekilde yönlendiren yegane motivasyon, “çıkarlar”dır. Artık on yıllardır süregelen neoliberal piyasa koşullarının insanları getirdiği yer, 17. yüzyıl filozofu Thomas Hobbes'un siyaset felsefesi öğretisinde geçen deyişinden esinlenerek söylersek, “herkesin herkesle savaşı”.

ÜÇ GÖSTERGE VE DÖNÜŞÜM

Günümüz iş dünyasına ahlaki açıdan hızlıca bir göz atarsak, büyük bir etik felaketin yokuş aşağı yuvarlanmakta olduğunu görüyoruz. Hangi sınıftan olursa olsun, işveren, yönetici veya çalışan, iş dünyası öznelerinin günlük eylemlerinde giderek daha yoğun bir şekilde tanık olduğumuz bu etik felaketin üç pratik göstergesi şunlardır:
1) Rasyonelden, Kurnaza,
2) Faydacı'dan Çıkarcı'ya,
3) Bireysel'den Bireyciye doğru gerçekleşen yoğun bir dönüşüm.
Şimdi kısaca bu üç olumsuz etik dönüşümün öznesinde neden olduğu davranış değişikliklerini ele alalım:

RASYONEL BİREYDEN KURNAZ BİREYE

Öncelikle, rasyonel birey'den Kurnaz bireye. Rasyonel birey, akıl sahibi varlık olarak insanın, aklın temel kurucu yapısından faydalanarak, hayatta kalabilme, haz ve mutluluk stratejilerini, belli değerlere de bağlı bir şekilde uygulayabilen bireydir.

Buna karşılık “kurnaz” birey, doğru olmayanı doğruymuş gibi gösterip, rasyonel bireyi yanıltmayı ve bu şekilde kendi çıkarını çeşitli akıl oyunlarıyla, manipülasyonla elde etmeyi hedefleyen bireydir. Kurnazlık, salt bencil çıkarların peşinde sinsice olabilme işidir.

Hakikati saklar, gizli emeller barındırır ve gerektiğinde her yola sapabilme tehlikesini taşır. Kurnaz, Erdal Atabek'in deyişiyle, “kısa vadeli düşünür, vur-kaç yöntemiyle çalışır”. Kısacası, bir bireyin rasyonel aklıyla gerek bireysel gerekse toplumsal faydayı güderek belli başlı hedefler, çıkarlar peşinde koşması bireysel ve toplumsal yaşamın doğal bir gerekliliği olarak etik standartları zedelemeyen bir durum ise bireyin aklın normal ve makul işleyişini terk ederek kurnazca bir tutum edinmesi “çakallaşma” olarak adlandırdığım etik dışı durumun bir göstergesi olarak ortaya çıkar.

FAYDACI BİREYDEN ÇIKARCI BİREYE

İkinci dönüşüm, Faydacı'dan Çıkarcı'ya yaşanan dönüşümdür. Benzer olgular görünümü verseler de pratikteki sonuçları açısından fayda dediğimiz şey ile çıkar dediğimiz şey arasında bazı farklar mevcuttur. Çıkar, bireyin, bir şeyi, ihtiyaçlarını, zevklerini, arzularını ya da keyfi iradesini tatmin etmek için elde etmesidir. Önceden planlanmış araçsal bir stratejiye dayanır. Çıkar, karşılıklılık değil, genelde tek tarafın ağır bastığı bir fayda ilkesine işaret eder.

Bencildir, toplumun ve “ben” olmayanın, yani ötekinin menfaatlerini göz ardı edebilir. Elde etme ve sahip olma güdüsü niteliğiyle ön plana çıkar. Salt-çıkarcılar, özellikle neoliberal iş dünyasında “doğruluk”un, “dürüstlük”ün kendisini değerler listesinden feda etmek zorunda kalırlar. Buna karşılık, fayda, doğrudan hedef olmayan, amaçlanmasa da ortaya çıkabilen, hatta çoğu zaman eylemin doğal bir gerekliliği ya da sonucu olarak beliren, kendi değerini kendi içinde taşıyan bir eylemin çıktısıdır. Araçlar değil, amaçlar dünyasının bir değeri ve olgusudur.

Biliyoruz ki tarihteki çoğu buluş, bilim, felsefe, sanat veya iş dünyasından çoğu başarı, sonucu başlangıçta öngörülemeyen ama işine tutkuyla bağlı insanların, işten elde edecekleri bir çıkar değil ama işin kendisi için sebat ve heyecan dolu coşkulu çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Fayda, belirli ve amaçlı bir stratejik davranışın niteliğinden ziyade, harcanan emek sayesinde yapılan üretimin katma değeri olarak beliren bir unsurdur. Çıkar sonuç ise fayda süreçtir.

Çıkar, sahip olma, elde etme peşinde umarsızca koşan bir edim ise fayda, bir oluş yolculuğu süresince kendiliğinden fışkıran bir niteliktir. Ve de en önemlisi, çıkar genelde birey için iyi olana karşılık gelirse, fayda hem bireyin hem toplumun iyisini kapsar. Çakallaşmanın ikinci bir özelliği işte, zamanımız iş dünyasındaki bireyin, gerek kurumsal gerek bireysel düzeyde üretmekle mükellef olduğu “fayda”yı unutup veya umursamayıp sadece kurumun ve onun da ötesinde kendisinin kişisel çıkarlarına odaklanmasıdır. Ancak bu davranış şeklinin de ciddi bir etik çöküşe yol açtığı unutulmamalıdır.

BİREYSEL BİREYDEN BİREYCİ BİREYE

Üçüncü dönüşüm ise, öznenin, sistemin de getirdiği vahşi çalışma koşulları içinde, “Bireysel” olandan “Bireyci” olana dönüşümüdür. Bireysel olan, insanın varlık yapısı iki temel koşulunun, yani bireyselliği ve toplumsallığı ile ilgilidir. İnsan, hem bireysel hem toplumsal bir varlıktır.

Bireysellik, insanın, yetenekleri, bilgi ve becerileri, duygu ve duyumlarıyla gerçek hayatta kendini ortaya koyabilme, kendini gerçekleştirme sürecinin unsurudur. Her insan, özdoğasını takip ederek kendi bireyselliğini yaşamak, sadece ona ait olan eşsiz ya da biricik özelliklerini keşfederek yaşama dünyasında özgün deneyimlere soyunur. Buna karşılık insan, aynı zamanda toplumsaldır da! St. Simon ne demişti?

“Doğam gereği ben, yalnızca başka insanlarla birlikte topluluk içinde ve aracılığıyla gelişime, yaşamımın öz-bilinçli hazzına varabilir, mutluluğuma erişebilirim”.

İnsan gerçekten de ancak bir toplum ya da topluluk içinde dayanışmayla kendini var edebilen, paylaşımı, eşitliği, bölüşümü, güveni, iletişimi ve sosyal ilişkiyi bir edim ve değer olarak benimseyen bir varlıktır. Bireysellik, eylemin sonunda, öznesi için oluşabilecek fayda kadar, toplum için de söz konusu olabilecek faydayı gözetir. Zaten toplumun genel menfaatlerini gözeten, onun huzurlu, barışçıl ve üretici bir örgütlenmeyle ayakta kalmasını amaçlayan bir ideal, bireylerin kendilerini, toplumla bir ve birlik olarak, birbirleri üzerinden gerçekleştirebilmelerini gerektirir. İnsanları bir arada tutan, bir toplumu kuran temel ilke yardımlaşma ve paylaşmadır.

YIKICI BİR CANAVAR

Bu bağlamda, “sadece benim için değil, hepimiz için iyi olan nedir?” sorusu kendini gerçekleştiren birey için önemli bir sorudur. Buna karşılık, bireysel, bireyciye dönüşünce, salt kişisel çıkarlarının peşinde azgınca koşan, saldırgan, “benden sonra tufan”cı, değer, kural, ahlak tanımayan yıkıcı bir canavara dönüşme riskini taşır.

Artık, doğruluk, dürüstlük, hakikat, toplum için, insanlık için; iyi olan şeyler bir değer olarak bireyin ajandasından saf dışı edilmiş, birey, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kurnazca salt çıkarlarını hedefleyen bir savaşçıya dönüşmüştür.

Bu da, çakallaşma sürecinin üçüncü dönüşümü olarak belirmiş olur. Polanyi'nin, insanın bireyselliği ve toplumsallığıyla ilişkilendirebileceğimiz şekliyle çok da güzel ve isabetli bir şekilde belirttiği gibi “insanın biricikliği ve insanlığın birliği” mottosu, kurnaz, çıkarcı ve bireyci (çakal) öznenin günlük acımasız uygulamalarıyla tarihe karışmıştır. Unutmayalım, neoliberal sistemin en büyük savunucularından sözde-efsanevi Başbakan Margaret Thatcher, “toplum yoktur, birey vardır” dememiş miydi?

Kurnazlaşma, çıkar avcısına bürünme ve bireycileşme şeklinde beliren ve iş dünyası öznesinin bütüncül anlamda etik eylemini kapsayan bu üç kritik dönüşüm, yine iş dünyasının dayandığı üç temel etik kategorisinin hiyerarşisinde müthiş bir altüst oluşa işaret eder. Basiretli iş insanının mottosu olan erdem etiği, ödev etiği ve fayda etiği sıralaması artık yıkılmıştır.