Yenilik ve Adalet Biriliği Partisi (BIG) Genel Başkan Yardımcısı İsmet Mısırlıoğlu, 07 Haziran 2020 tarihli yazısında, Almanya'da düzenlenen ırkçılık karşıtı gösterileri ele aldı.
İşte Mısırlıoğlu'nun konuya ilişkin yazısı:
ALMANYA IRKÇILIĞINI HATIRLADI
Dünyada öldürülen, hapislere ve toplama kamplarına atılan en büyük kitleyi müslümanlar oluşturuyor.
Aşırı çoğunlukta yaşadıkları ülkelerde (Suriye, Filistin, Doğu Türkistan, Irak, Afganistan vd.) yaşam güvenceleri yok.
Milyonlarcası bu ülkelerde hayatını kaybetti veya yurtlarından göç etmek durumunda bırakıldı.
Müslümanların güven içinde yaşadıkları ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Göç etmeye zorlanan bu kesim ülkelerindeki zorbaların işbirlikçisi olan Batı ülkelerinde kendilerine yeni hayat kurdular. Buralara onlardan çok önceleri gelen Türklerle kaynaştılar. Bir çoğu iş-güç sahibi oldu.
Fakat çoğulcu toplumla kaynaşma konusunda ciddi sıkıntılar yaşadılar.
Tek güvenceleri bu ülkelerde en azından savaş olmamasıydı.
Tek sıkıntıları ise ırkçılar ve onlara destek veren siyasilerdi.
ALMANYA IRKÇILIĞIN NERESİNDE?
Avrupa kamuoyu daha doğrusu faşizme ve ırkçılığa karşı mücadele eden gruplar nedense ezilen, horlanan bu kesimi ciddi şekilde gündemine almadı. Eylemlerin başını çeken Antifa grubunda bile ciddi şekilde İslam düşmanlığı var.
Almanya ırkçılıkla mücadele ve dini özgürlükler konusunda ABD, Hollanda, Belçika, Fransa, Avusturya gibi ülkelerin çok gerisinde.
Almanya'da yaşayan diğer dini azınlıklar ise hukuki açıdan daha iyi bir konumda ve bir çok dini haklarını elde etmiş durumdalar.
Müslümanlar özellikle Türkler'e karşı inanış ve etnik kökeninden dolayı yapılan hakaretlerin, işlenen suçların ceza-i müeyyidesi yok. İnandıkları din bile resmi olarak tanınmış değil.
Bir spor klubü derneğinin resmi statüsünden farklı bir yapıya sahip değiller.
Tek farkla.
Birinde spor yapılıyor, diğerinde ise namaz kılınıyor.
Hatta bir spor derneği bazen cami derneğinden daha üstün özelliklere sahip olabiliyor. Başarılı sporcuları belli zamanlarda okuldan veya işten muaf tutulabiliyor. Bir maraton için tüm şehir günboyu veya bir haftasonu trafiğe kapatılabiliyor.
ALMANYA'NIN ÇELİŞKİLERİ
Yıllardan beri siyasi ortamlarda tartışılan yasa teklifi "Ayrımcılıkla Mücadele Yasası - Anti Diskriminierungsgesetz", Hristiyan demokrat (CDU) ve aşırı sağ (AfD) partilerin engeline takılıyor. Burada kiliselerin lobisi çok güçlü ve siyasilere baskı uyguluyorlar. Kanun bu şekilde meclislerden geçerse müslümanlar da hristiyan kurumlarda rahatça çalışabilecek.
Berlin bir adım daha ileri giderek şu anda ilk tek eyalet olarak sözkonusu kanun teklifini hazırladı ve bu hafta senatodan geçirmeyi başardı. Şimdiden buna karşı bazı medya organlarından ve siyasi partilerden tepkiler gelmeye başladı.
Ana argümanları bu durumun polislerin aleyhine ve yabancılara karşı ellerinin kollarının bağlı olması.
Bu kesimler bir şeyi görmek veya kabul etmek istemiyor. Almanya'da ciddi şekilde kurumsal ırkçılık var ve devlet bilinçli olarak buna göz yumuyor. Polisler en azından Berlin'de dış görünüşüne aldanarak bir kişiye karşı kötü muamele yapamayacaklar.
IRKÇILIĞA KARŞI GÖSTERİLER
Korona krizi başladığından beri Berlin merkezli bir çok şehirde her Cumartesi günü düzenli olarak mitingler düzenleniyor.
Dün ilk kez Covid-19 arka plandaydı. Hatta tüm yasaklar (sosyal mesafe vd.) çiğnenerek binlerce kişi 15 şehirde ırkçılığa karşı sesini yükseltti.
ABD'de polislerin şiddeti sonucu hayatını kaybeden George Floyd için eylemler yapıldı.
Sadece Berlin'de 15 bin kişi vardı.
Münih'te ise 20 bin.
Almanya kamuoyu bir anda ırkçılık hastalığının tekrar farkına varmış, Covid-19'dan daha tehlikeli olduğunu anlamıştı.
Irkçılık mevsimsel olmadığı gibi tedavisi için de bilim insanları tarafından laboratuvar ortamında herhangi bir araştırma yapılmıyor. Koronada uygulanan sosyal mesafenin ırkçılıkla mücadelede karşılığı olan sosyal dayanışma ve kardeşlik düşüncesinin Alman toplumunda henüz bir karşılığı yok. Fakat her şey olumlu yönde değişebilir.
ABD'DE ÖLDÜRÜLÜNCE GÜNDEM OLUYOR
Irkçılar ABD'de öldürünce Almanya'nın insanlık refleksi devreye giriyor. Bir anda kendi yabancı, göçmen, müslüman ve azınlıklarını hatırlar oluyor ve yollara dökülüyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas bugün bir gazeteye verdiği söyleşide ırkçılık konusuna dikkat çekmiş, parlamentodaki her politikacı gibi o da ırkçıların hedefindeki grupları sayarken müslümanlara hiç değinmemiş.
Türklerden ise hiç bahsetmemiş. Varsa da yoksa da Antisemitizm. Kendi hükümetinin elindeki raporlara bir baksa, yaşadığı ülkede ırkçılık ve ayrımcılıkla en çok karşılaşan grubun Müslümanlar olduğunu görecektir. Etnik olarak da Türklerin başını çektiğini okuyacaktır.
Kafalardaki önyargılar ve bekleşmiş kalıtsal düşünceler değişmediği müddetce bizler kosa zamanda Almanya'da insanlık namına hiç bir şeyin iyiye gitmeyeceğine şahit olmayı sürdüreceğiz.
Aynı bakan geçen hafta yaptığı skandal bir açıklama ile Türkiye'yi seyahat yasağı uygulanan ülkeler listesine almıştı.
UMUTLAR TAM KAYBOLMADI
Almanya'da müslümanlar açısından beklenen ses bu kez bir yazardan geldi. Kriz bölgeleri hakkında yazdığı kitap ve makalelerle tanınan Jürgen Todenhöfer, dün söylenmesi gerekenleri açık bir şekilde ifade etti.
Münih Königsplatz meydanında 20 bin kişiye yaptığı hararetli konuşması çoğu kez alkışlarla kesildi.
Todenhöfer "arkadaşlar bugün hayatımda ırkçılığa karşı katıldığım en büyük mitingte bulunmanın sevincini yaşıyorum.
Irkçılar Münih caddelerinde siyah vatandaşlarımızı taciz ediyor. Başörtülü Müslüman kadınlara tükürüyor.
Kipa taşıyan Yahudileri aşağılıyor.
Bunlara dur demenin zamanı geldi de geçiyor bile. Irkçılığa karşı olmak yetmez. Ona karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Almanya'da on yıllardır ırkçılık ciddiye alınmadı. Görmemezlikten gelindi. Bugün parlamentoda ırkçı bir parti bile var. Daha nelerin olmasını bekliyoruz" dedi.
Bu vesileyle Almanya'nın kendi ırkçılığını hatırlaması çok iyi oldu.
Şimdi bunu daha sık gündemde tutup somut tekliflerle meclisteki partilere baskı yapmamız gerekiyor.
Sonuçta demokratik ülkelerde kanun yapıcılar onlar. Uygulayanlar ise savcı ve hakimler.