Şair Özel, kültür ve toplum eleştirisine dair son yazısında modernleşmeyle birlikte "utanç" duygusunun nasıl aşınmaya başladığını kaleme aldı.
UTANÇ İMANDANDIR
Ut yeri dediğimizde avret yerini kast ederiz. Müslümanlar mahrem yerlerini sakındıkları nispette Müslüman sıfatına liyakat kesp edeceklerdir. Örtünmeyi esas almamanın dinden uzaklaşmayı isabetli sayanların benimsedikleri tavır olduğunu hatırdan çıkarmamak lâzım. Demek ki, ne kadar örtünürsek dine o kadar yaklaşacağız. İtikadî bir sebepten yani hakikatin üstünü örttüğü için değil, sadece tohumun üstünü örttüğü için çiftçilikle uğraşanlara kâfir dendiği malûmdur. Edebiyat her çağda ve her kültürde anlam kaymalarının insanın başına belâ açmasını önlemiştir. Çağımızın bigâne zihinleri fark etmelidir ki, dünya tarihi özü bakımından Kur'an-ı Kerîm'in nâzil olmasıyla değişmiştir. Önceleri kavimler ve onların dinleri vardı. Kur'an sebebiyle dinin sadece İslâm olduğu fark edildi. Biz Müslümanlar dünyayı öte tarafta Dar-ül Harb, beri tarafta ise Dar-ül İslâm olmak üzere ikiye böldük. Müslümanlar için dünyada ya kurtuluş yolunu tercih etmiş olarak yaşayanlar veya sapkınlık içinde her yöne savrulmuş olanlar vardı.
"MÜSLÜMANLARIN NE UĞRUNA NEYİ FEDA ETTİĞİNİ BİLMİYORUZ"
Utanma duygusuna bir değer atfettiğimiz zaman insan toplumunun değerini artırmış oluruz. Çünkü utanma hareketlerimize toplu değil, hep birlikte yaşamanın hudut koyması anlamına gelir. Bir topluma mensubiyetin sırrı birlikte yaşama duygusunda ve fikrinde saklıdır. Utanma zahir olunca yargı verilmiş ve suçlunun nefsimiz olduğuna hükmedilmiştir. Utanmasını bilen kim idiyse işlerin hep böyle gitmemesi gerektiğine akıl erdirmiştir. Utanarak tarihe bakmak da mümkündür. Geçmişte işlenmiş hataları tamir etmek üzere değil, geçmişte yanlışlığa düşerek görülmüş işlerin bizi bugüne nasıl taşıdığı bahsini taze tutmak için. “Biz Yahudiler” diyordu Franz Kafka “zeytin gibiyiz: Yağımızı ezildiğimiz zaman veririz”. Bu zaviyeden bakınca biz Müslümanların tarihi hiç kaleme alınmamıştır. Müslümanların ne uğruna neyi feda ettiklerini hiç bilmiyoruz. Su yolları açma ve birçok başka konuda Yunan ve Roma teknologisini içselleştirmekten perva etmeyen Müslümanlar modern çağda tramvayla insan nakledilmesine “gâvur icadı” diyerek muhalefet ettiler. Muhalefetleri Batılı hâkimiyet tarzına idi. hâkimiyet adı verilen şeyin esasının sınıf hâkimiyeti olduğuna dikkat edelim. Berlin'de toplu taşıma başladığında araçların 1. Sınıf vagonları yoktu. Çünkü aristokratlar toplu taşıma seviyesine, orada en yukarıda addedilseler bile, inmeği reddediyorlardı.
"MÜSLÜMANLAR VAKUR VE UTANMAYI BİLEN İNSANLARDI"
Vakar ve utanma… Bunlar Müslümanların hâkim oldukları toplumlarda birbirinin içindedir. Karakter bakımından Batılılar erişemediği üzüme koruk idi zaten diyen öbekte yer alırlar. Her şey olduğu gibi aynen yaşanmaktadır. Günümüzde müstemlekeciliği olduğu gibi gösteren hiçbir belge yok. Müstemlekecilik hesabına tababetin nasıl suiistimal edildiği hakkındaki bilgimiz dünya zebanilerinin engel olamadıkları bir sızıntıdır. Müslümanlar saltanata itiraz etmedi; çünkü onların her biri hayatlarını birer sultanmış gibi idame ettiriyordu. Eski İstanbul'da bir evde Müslümanın mı, gayri-Müslim'in mi oturduğu dışardan bakıldığında anlaşılırdı. Aşı boyalı evler Müslümanlarındı. Gayri-Müslimler, ister Rum, ister Ermeni, ister Yahudi olsunlar, gri boyalı evlerde otururdu. Eğer bir şahsın evi ihtiyacından daha büyük inşa edilmişse evin sahibi sanki orada iki ev varmış görüntüsü vermek için evi iki farklı tonda boyardı. Müslümanlar vakur ve utanmayı bilen insanlardı.
"İSLAM HAKİMİYETİNE BU SEBEPLE TALİBİZ"
Avrupalılar bir bahçede yaşadıklarına inanıyor. Bu inancı başta Afrika olmak üzere bütün mahrumiyet bölgelerine de kabul ettirmişler. Eğer bahçe cennet demekse Müslümanın bunu hayrete değer bulmadığına dikkat edelim. Biz dünya zindanından kurtulmağı kazanç saydık ve sayıyoruz. Şahadet âleminde ele geçirmeğe değer hiçbir şey yok. Kur'an bize hâkimiyetin gayri-Müslimler tarafından hak edilmediğini öğretti. İslâm hâkimiyetine bu sebeple talibiz. Bu sebeple Avrupalılaşma hevesine kapılan Osmanlı idaresine eleştiri okları yöneltiyoruz. Salih medeniyetlerin geride iz bırakmadan yok olup gittikleri söylenmiştir. Hükümsüz bir ifade bu. Eğer bir kültür kendini medeniyet döngüsüne kaptırdıysa onda salih denilecek ne kalmıştır? Dikkatlerimizi utanma tavrı ve eğiliminde yoğunlaştıralım. Utanmazlar utanmayı bilenleri etkisiz hale getirmişse orada düzeltilmeye muhtaç çok şey vardır. Utanmazlar hiçbir zaman hayırda yarışmayacaktır. Yarışma utanmayı gereksiz kılıyorsa vahim olan vuku bulmuştur. Bırakalım geçmişi müstemlekecilikle yaralı toplumlar kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini düşünsün. Biz müstemlekeciliğin utanmazların eseri olduğunu fark etmekten gurur duyalım.
Kaynak: istiklalmarsidernegi.com