İstanbul'da rehber olarak çalışan ve aynı zamanda Osmanlı tarihi üzerine doktora yapan Saadet Özen, Habertürk'ten Kübra Par'a yaptığı açıklamalarda şehrin en önemli tarihi, kültürel göstergeleri olan çeşmelerin unutulduğunu söyledi.
"Çeşmeler bu halde olduğu sürece biz istediğimiz kadar selâtin camilerini tamir edelim; bu şehir eski şehir olmaz, o çeşmeden su akacak" diyen Özen, "Oraya gittiğim zaman çekinmeden o suyu içeceğim. İşte o zaman İstanbullu olacağım" diye ekledi.
İşte Özen'in o açıklamaları:
"İSTANBUL'UN ÇEŞMELERİ BU HALDE OLDUĞU SÜRECE..."
Mesela çeşmeler bu halde olduğu sürece biz istediğimiz kadar selâtin camilerini tamir edelim; bu şehir eski şehir olmaz, o çeşmeden su akacak. Oraya gittiğim zaman çekinmeden o suyu içeceğim. İşte o zaman İstanbullu olacağım. Yüzyıllardır akan suların bu yüzyılda durması kabul edilmemesi gereken bir şey. Bu kadar çeşmesi olan bir yerde gündüz plastik şişeyle su alıyoruz ve bu bize normal geliyor.
Peki, o çeşmelerin kaynakları hâlâ var mı?
Evet, çoğunun devam ediyor. Aslında bu konuda çalışmalar yapıldı, fakat sonra yarım kaldı. Bir kısmında gerçekten musluklar çalındı. Ama çeşmelerden su akmamasının bize normal gelmemesi gerekiyor. Onun kolaylığını tekrardan yaşamalıyız ve o bizim ortak malımız olmalı. Çoğumuz için sokak ayrı evimiz ayrı, oysa sokak, evimizin bir odası. Paylaştığımız alan hepimiz için bir oturma odası, orada ortak mallarımız var ve biz burada karar verici de olmalıyız, koruyucu da olmalıyız. “Çeşmeye bakmak belediyenin işi” diye düşünmemiz normal ama bir yandan da bizim de “Ben artık plastik tadı olan su içmek istemiyorum, böyle bir şehirde çeşmeden su aksın istiyorum” dememiz lazım. “Sokak da evimizin bir uzantısı” anlayışı olsa, belki yapılara bakışımız değişebilir.
‘İSTANBUL KÜLTÜRÜNÜN ÇOK ÖNEMLİ BİR PARÇASI OLAN KAYIK TÜRLERİNİ KAYBETTİK'
Bir yandan da şehir içi ulaşım konuşuluyor ve eski tramvay ve vapur hatları yâd ediliyor. Bunların içerisinde, “Keşke yeniden konulsa ne güzel olur” dedikleriniz var mı?
Osmanlı döneminde 1870'lerden sonra tramvay hatları başlıyor, 1875'te Tünel açılıyor ve 1914'te elektrikli tramvaylar başlıyor. O zaman Yedikule'den Şişli'ye kadar, bir kolda da, eğer Boğaz'a gidecekseniz Yedikule'den Boğaz'a kadar elektrikli tramvayla gidebiliyorsunuz. Benim gençliğimde, arabalar geçecek diye bu hatlar kaldırılmıştı. Sonra aynı yerlere aynı hatlar döşenmeye başlandı. Çok daha fazla vapur hattı vardı, kıyıya paralel hatlar daha fazlaydı. Bir iki senedir bu hatlar yine faaliyete geçmiş durumda. Bunun geri gelmesi benim için sevindiriciydi. Eskiden, bunun fazlası vardı. Bu, biraz da alışkanlıkla ilgili, etrafımdaki insanları bile “Vapur varken neden dolmuşa biniyorsunuz? Vapur çok daha rahat” diyerek binmeleri için ikna etmek zorunda kalıyorum. Vapur çok daha keyifli, ki vapurun kendince geleneği vardır. Tarabya'da oturduğum dönemde yürüyerek İstinye İskelesi'ne giderdim. Sabah vapuruyla Eminönü'ne gider, akşam da 18.15'te geri dönerdik. Orada herkes birbirini tanırdı. Zaten çoğu Kapalı Çarşı esnafı olurdu. Kimi dikiş diker kimi yemeğini yer. Vapur bu kadar muazzam bir ulaşım aracı. Deniz ulaşımı, farklı araçlarla da kolaylaştırılmalı.
İstanbul'da çok sayıda yelkenli de varmış.
Evet, 1950'lerde çekilen filmlerde bile yelkenliler var. Vapurlar daha fazla ama biz o dönem İstanbul kültürünün çok önemli bir parçası olan kayık türlerini de kaybettik. Kayıklar keşke şimdi de olsa. Üsküdar'dan Beşiktaş'a kayıklarla geçilebiliyordu. O tür küçük araçlar çoğaltılabilir. Deniz taksiler var ama fiyatları oldukça yüksek. Bunu ucuzlatacak yöntemler gerekiyor. Bence İstanbul'u kurtaracak olan şey deniz ulaşımı.
Belediye başkanı siz olsaydınız bir rehber gözüyle İstanbul'da neleri değiştirirdiniz?
Bir kere deniz ulaşımı için çok ciddi kafa yorardım. Sadece vapurlar için değil, küçük grupların kolay hareket edebileceği neler yapılabilir diye düşünürdüm. Yıllardır açılmayan Halkalı banliyö hattı da çok ciddi bir ihtiyaca cevap veriyordu. Sanırım gökdelenlerin çoğunu bir şekilde yıkardım. Siluet konusuna daha ciddi biçimde kafa yormak gerekiyor diye düşünüyorum. Bugün bazı binalar için referandum yapsak, bence o binaların yıkılması için İstanbullular karar verir. Burada kamu yararı da gözetilebilir, çünkü İstanbul'da daha fazla yeşil alana ihtiyacımız var. Ali Sami Yen kalktı. Oradaki trafik sorununun çözüleceği söylendi ama hiç de öyle olmadı. Oraya çok büyük bir şehir parkı yapılabilirdi. Bu bizim için bir lüks olmamalı.