İşte 'Paralel Yapı' iddianamesinin ayrıntıları
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan ‘Gülen Yapılanması’ hakkındaki ana iddianamede, Cemaat'in ana kadrosunun yaklaşık 300 kişi olduğu, bu kadro içindeki önemli isimlerin yurtdışına kaçtığı ifade edildi.

Oluşturma Tarihi: 2016-07-15 13:00:03

Güncelleme Tarihi: 2016-07-15 13:00:03

El Cezire'den Selahattin Günday'ın derlediği habere göre; İddianamede, "Fetullah Gülen ve cemaati, Türkiye Devletini ele geçirip perde gerisinden yönetebilmek için silahlı, organize, sistematik kamu gücünü kullanarak gerçek bir darbeye başvurmuş ve başaramadığı için suçüstü yakalanmıştır" denildi.

"ANA KADRO 300 KİŞİ"

Gülen yapılanmasını yöneten kadronun yaklaşık 300 kişi olduğunu vurgulayan savcılık, “Bunlardan özellikle her konuda örgüte fonksiyonel hakimiyeti bulunanlar ve haklarında çeşitli haberler çıkıp deşifre olanlar ülkeden ayrılıp yurt dışına kaçmıştır” dedi.

"28 ŞUBAT SONRASI GÜÇLENDİ"

Gülen'in 28 Şubat sonrasında büyük bir güç haline gelmeye başladığını vurgulayan savcılık, “Cemaatin, korkunç bir deve dönüşmesi ve terörizme giden üçüncü aşaması 28 Şubat 1997 post modern darbe vakasından sonradır. Bu evrede Fetullah Gülen yurt dışına kaçmış, cemaatin söylemi değişmiş, evrensel, küresel ifadeleri kullanmaya başlamıştır. ABD merkezli çeşitli lobiler ve neoconların hassasiyetini dikkate alan bir "İslam" arayışına girmiştir” ifadelerini kullandı.

'İYİ NİYET SUİSTİMAL EDİLDİ'

Herkesin Gülen yapılanmasının büyümesinde sorumluluğu olduğunu belirten savcılık, ‘saflık' vurgusu yaptı. İddianamede Gülen Yapılanması'nın büyümesi ile ilgili şöyle denildi:

“Türkiye'de geçmişteki bütün siyasi iktidarlar, muhalefet, diğer dini cemaatler, kamu ve sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, ordu, kısaca toplumun her kesimi, elbirliğiyle Fetullahçı Terör Örgütünün bu büyümesinden ve kadrolaşmasından sorumludur. Bu terör örgütü, toplumun her kesimini aldatarak saflığından yararlanıp veya iyi niyetini sui-istimal ederek gelişip güçlenmiştir.”

'DERSHANELER İLE KİTLELERE YAYILDILAR'

Savcılık, yapılanmanın büyümesinde ve insan kaynağında ana etkenin dershaneler olduğunu, buradaki başarılı öğrencilere özel önem verildiğini anlattı.  Yapılanmanın dershaneler sayesinde geniş kitlelere hitap eder hale geldiği vurgulandı.

'SİYASİ İKTİDARLA HUSUMETE GİRMEDİ'

Gülen yapılanmasının zamanla dev bir organizasyon haline geldiğini ifade eden savcılık,  “ Bu süreç içerisinde çok akıllıca bir strateji izleyen yapılanma, yakın zamana kadar siyasi iktidarlarla herhangi bir rekabet ve husumete girmemiş, hangi görüşten olursa olsun menfaatinin olduğu yurt içinden ve yurt dışından her kesimle ilişki geliştirmekten kaçınmamıştır. Bu şekilde aslında en iyi siyaseti kendisi gerçekleştirmiş, herhangi bir siyasi kitleye bağlı olup sorumluluk ya da denetlemeye tabi olmadan, istediğini gerçekleştirmiştir” dedi.

'MASONİK BİR YAPILANMA GİBİ HAREKET EDİLDİ'

“Kendisine ait medya organlarında belirli bir döneme kadar siyasi konulara değinmemiş, dini içerikli, belgesel tarzda yayınlara ağırlık vermiştir.” tespitinde bulunan savcılık., “Farklı adla lanse edilse de işleyiş itibarıyla Masonik bir yapılanma gibi hareket edilmiştir” ifadelerini kullandı.

'DİNİ MASKE OLARAK KULLANDILAR'

Tüm terör örgütlerinin başvurdukları şiddeti gizlemek ve meşru göstermek için başka düşünceleri ödünç alıp maske olarak kullandığına dikkat çeken savcılık, “FETÖ, dini maske olarak kullanıp, dine hizmet ettiği gerekçesiyle kendini meşrulaştırmak istemektedir. Fetullah Gülen Cemaati, başlangıçta devletin pek ilgi göstermediği “din eğitimine” önem vermiş, dindar insan yetiştirme gayretini benimsemiş görünerek toplumda meşruluk ve genel bir kabul görmüştür. Bu cemaat modernite ile İslam'ı bağdaştırmış gibi yaparak hem dindar ve hem modern toplum kesimlerinden destek ve ilgi görmüştür. Cemaat, bir yanda içki içenleri, kumarbazları, tefecileri bünyesine alırken diğer yanda da dindar ve muhafazakar kesimlere de hitap etmiştir. Toplumdaki her kesime veya kişiye nabza göre şerbet verilerek meşruluk sağlanmıştır. Din, onlara toplum nezdinde önemli bir meşruluk alanı sağlamıştır. Dini cemaatlerin Türkiye'de ezilmişliği ve mağduriyeti toplumda meşruluğun temel kaynağıdır” vurgusunu yaptı.

'DEVLETİN İHTİYAÇ DUYDUĞU ALANLARA KADRO YETİŞTİRDİ'

Gülen yapılanmasının devletin eksik noktalarını tespit ederek ona göre çalışmalar yaptığını vurgulayan savcılık,  devletin ihtiyacı olan hemen her konudaki teknik personel ve bilişim uzmanı kadrolarının bu yapılanma tarafından yetiştirildiğini belirterek, “Örgüt, devletin ihtiyaç duyacağı bütün alanlarda teknik personel yetiştirmiş, kalifiye eleman için kendisi dışında hiç kimse kalmamasına özel bir özen göstermiştir. Bu durum ona bir meşrulaşma alanı açmıştır” dedi.

'2011'DEN SONRA SİYASİ HEDEFİ GERÇEKLEŞTİRMEYE HAZIRLANDI'

İddianamede Gülen Yapılanmasının, AK Parti'nin iktidara gelmesi ile başlayan süreçte anlatıldı. Fetullah Gülen,'in Kasım 2002 seçimleri sonrasında seçimi kazanan siyasi partinin muktedir olmadığını ve örgüt kadrolarının boşluğu dolduracağını söyleyerek oluşturulan iktidar boşluğuna işaret ettiği vurgulandı.

Bu açıklamadan sonra örgütün ikinci aşamaya geçtiğini belirten savcılık, “Örgüt ikinci aşamaya geçmiş ve iktidara yerleşme safhasını kadrolaşarak ve kamu kurumunu yönetir hale gelerek tamamlamıştır. Bu safhada atomlaşmış bir toplum modeli oluşturulmuş, kendinden olmayanın dışlanması ve kurumlarda taktik uzlaşmalar (iki adım ileri bir adım geri ) ile iktidara yerleşme safhası da tamamlanmıştır. Son safha olarak iktidarın ele geçirilmesi kalmış ve nihayet 2011 yılından sonra örgüt, cemaat hâkimiyetinde bir devlet düzeni oluşturmadan ibaret bu siyasi hedefi gerçekleştirmeye hazırlanmıştır” tespitinde bulundu.

'DEVLET, UZUN SÜRE DİNİ CEMAAT SANDI'

Gülen yapılanmasının ‘Türkiye ve İslam toplumlarını içinden dönüştürmek için yurt dışında kurgulanmış bir yapı'  olduğuna dikkat çeken savcılık, “FETÖ, siyasi, idari, politik, ekonomik ve uluslararası düzeyde ittifaklar kurmuştur. Bu yapılanma ekonomik, sosyal, kültürel, dini, idari, istihbari ve uluslararası boyutlara sahiptir. Türkiye ve İslam'ı yeniden biçimlendirmek için kurgulanmış toplumsal, politik mühendislik projesidir. Fetullahçı Terör Örgütü ve ona bağlı cemaat, uyguladığı tedbir nedeniyle hep kapalı kutu olarak kalmıştır. Devlet, ülküsünden başlayarak, örgütlenme biçimine, malî kaynaklarına kadar söylentiden öteye gerçekte hiçbir şey bilmemekte, uzun süre onları eğitim hizmeti veren yararlı dini bir cemaat sanmaktadır" ifadesine yer verdi.

'SAHTE ASKERİ BELGELERLE SÜREÇ BAŞLATILDI'

AK Parti'nin Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelmesi ile birlikte, askerin eski alışkanlığını devam ettireceğini gösteren gelişmeler yaşandığını belirten savcılık., “FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetlerindeki kadroları, dışarıya sürekli bilgi belge taşımıştır. Hükumete elindeki askeri belgeleri gösterip askerin yapacağı faaliyetler hakkında bilgi vererek onları bu faaliyetlere inandırmıştır. Hükumet askerin hareketleri nedeniyle ihtilal hazırlığı emarelerine inanmış, hükumeti teslim almak isteyen cemaat sahte askeri belgelerle hükumetteki vehmi pekiştirmiştir. Cemaatin sahte belge hazırlayıp kamuoyunu ve hükumeti kandıracağına hiç kimse ihtimal vermemiştir. Bu belgelerin uzun süre sahteliği bir türlü nedense tespit edilememiştir. Askeri yetkililerin ve bazı komutanların "müdahale ederiz, rejimi değiştirtmeyiz, laiklikten taviz vermeyiz, rejimin sahibiyiz" türü konuşma ve açıklamaları, “genç subaylar rahatsız” gibi gazetelerdeki beyanatları, Yargıtay C. Başsavcılığının parti kapatma ile ilgili hazırladığı dosyanın askerler tarafından verilen belge ve bilgilerden oluşması, askerin ölçüsüz bir tavır içerisinde hükumete karşı olduğunu belirtmesi, 27 Nisan 2007 bildirisi, Cumhurbaşkanlığı seçimine askerin engel olmaya çalışması bu kanıyı güçlendirmiştir. İşte bu ortamda 2007 yılında FETÖ'nün kadrolaştığı özel yetkili savcılar (mahkemeler), militarizm ve cuntalarla, kirli geçmiş ile hesaplaşma, faili meçhul olaylarla yüzleşme adına soruşturmalar başlatmıştır. Türkiye demokratlaşıyor, kirli mazisini ve bağırsaklarını temizliyor algısı oluşturulmuş bu beklenti toplumdan önemli bir destek almıştır. Özel yetkili mahkemelerin hukuka aykırı bazı işleri bile "bu tip şeyler olabilir, gelip geçicidir, düzeltilebilir, mesafe alınması demokratik adım atılması ve büyük bir hesaplaşma içerisinde küçük hata olabilir" düşüncesiyle desteklenmiştir. Bütün bunların bir cemaat operasyonu olduğu, temelinin haksız olduğu su yüzüne çıkana kadar toplumun geniş kesimleri gelişmeleri desteklemiştir" denildi.

'ASKERİ KADROLAR 2007'YE KADAR PASİF KALDI'

Gülen'in güçlü bir askeri yapılanması olduğuna dikkat çeken savcılık, “Muhtemel bir askeri müdahalede kadrolarının ezilmemesi için tedbirli hareket etmiş 2003 ila 2007 yılları arasında pasif durumda kalmıştır. Örgüt, 2007 yılından sonra örgütlenmesini tamamlamış, güç dengesini lehine çevirmiş ve operasyon hünerini ortaya koymuştur. Anayasa değişikliği örgütü devlet içinde çok ileriye taşımıştır ve 12 Eylül 2010 sonrasında artık örgüt kendini devletin tek fiili hakimi olarak görmeye başlamıştır. Bu durum 17 Aralık 2013 gününe kadar devam etmiştir” Tespitinde bulundu.