Son günlerde Kanal İstanbul ve Montrö Anlaşması'nın tekrar gündeme geldiğine şahit oluyoruz. Jeopolitikte uluslararası sözleşmelerin revizyonu durduk yere gündeme gelmez. Bu ölçüde birçok ülkeyi ilgilendiren konuların gündeme gelmesinin, gündelik siyasetten daha fazla ağırlık taşıdığını herhalde vurgulamaya gerek yoktur. Tekrar bu konunun açılmasının sebepleri nelerdir? Tamamlandığı takdirde Kanal İstanbul'un Balkanlar'a yansımaları neler olur?
Son günlerde sıkça duyduğumuz haberlerden biri de Ankara'nın yeni Biden hükümetiyle ilişkileri normalleştirmek için çabalara girdiğidir. Ankara'nın son dönemde Washington'a birtakım olumlu sinyaller göndermeye çalıştığını görüyoruz. Öte yandan, sürekli olarak Türk gemilerinin ve tırlarının Rusya gümrüklerinde bekletildiğini, bahane ile birtakım zorluklar çıkarıldığını duyuyoruz. Belli ki Rusya'nın bir derdi var. Türkiye ile sıkı ilişkiler içerisindeyken böyle hamlelerde bulunmak akla yatan bir şey değil gibi görünse de tam bir jeopolitik oyun oynandığı da açık. Rusya'nın derdi, tabi ki de Kanal İstanbul. Kanalın tamamlandığı takdirde en zor hale düşücek ülke tam olarak Rusya'dır. Kanal, Türkiye'ye Rusya'nın karşısında uzun vadede üstünlük sağlayacaktır. Ankara'nın hamlesi tam da ABD'nin beklediği bir hareketti. Kremlin, bu hamleyi hemen okudu ve Türk gemileri ile tırlarına zorluk çıkartarak aslında Ankara'ya Kanal İstanbul konusunda endişelerini haykırmaya çalıştı. Ayrıca Kremlin, Türkiye'nin Kırım konusundaki tutumunu da beğenmiyor. Ukrayna, Belarus ve Navalni meselelerinde çok sıkışan Rusya'nın son ihtiyacı olduğu şey Türkiye ile Kırım konusunda anlaşmazlığa düşmektir.
Öte yandan, Türkiye de ekonomisini ferahlatacak ve jeopolitik düğümü çözecek adımlar atmak durumunda. Rusya gibi Ankara'da da kuşatılmışlık hissi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Yunanistan ve Bulgaristan'da ABD'nin askeri üs kurma çabaları, Doğu Akdeniz'de Yunanista-İsrail-Birleşik Arap Emirlikler-Mısır tarafından Türkiye'ye karşı oluşturulan “görünmez” ittifak ve bu ittifakın dolaylı bir şekilde ABD'nin rızasıyla kurulduğunu varsayarsak Ankara'nın bir an önce ABD ile ilişkileri normalleştirme çabaları içerisine girmeye ihtiyaç duyduğunu görürüz.
Türkiye'nin Rusya'yı zora sokan hamleleri Kanal İstanbul ile sınırlı kalmadı. Birkaç ay önce Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) içinde “Avrasyacı” olarak bilinen generallerin görevden alınması, Vaşington'a yönelik bir mesajın dışında, TSK Dağlık-Karabağ ile Libya'da başarılar sergilerken en azından dış gözlemci için en hafifiyle garip bir vaka olarak görülüyordu. Özelikle emekli amirallerin Kanal İstanbul'a karşı açık bildiri yayınlamaları, hükümetin tam da beklediği bir hareketti. Bildiri hükümete “Avrasyacı” ve “ulusalcı” generallerin üzerindeki baskıyı artırmak ve bununla Vaşington'a “gerekirse içimdeki Avrasyacıları da temizlerim” mesajını göndermek için uygun bir alan açtı. Türkiye'nin şimdilik “Mavi Vatan” doktrininden vazgeçtiğini, hatta bir zamanlar yıldızı parlatılan Tümamiral Cem Gürdeniz'in bile gözden düştüğünü görüyoruz. Bunların hiçbiri tesadüf değildir, ABD'nin baskısını azaltacak hareketlerdir.
ABD'nin son tutumları
Rusya'nın bu hamleleri dikkatlice okuduğu gibi Washington'un da Ankara'nın niyetinin farkında olduğunu tahmin edebiliriz. Fakat, Rusya şimdilik rahat bir nefes alabilir. Çünkü ABD ordusunun hamleleri Wasington'un Türkiye ile uzlaşmayı istemediğini gösteriyor. ABD, Yunanistan'daki askeri varlılığını askıya almayı geçiyorum, artırmaya kararlı. Son ABD-Yunanistan anlaşmasında Atina ABD ordusunda tüm 23 askeri üssünü kullanmaya izin verdi. Türkiye sınırına 20 kilometre uzaklıkta Yunan ordusuyla ortaklaşa askeri üs kuruluyor. Bulgaristan'da benzer bir şekilde Bulgar ordusuyla üç ‘mini askeri üs' kuruluyor. Biden hükümetinin Türkiye ile normalleşmeye daha gidilmeyeceğini gösteren bir hamle de Ermeni meselesinin ‘soykırım' olarak tanımlanmasında oldu. AB ve NATO yolunda ilerleyen Balkanlar'da ABD-Rusya-Türkiye düğümündeki gelişmelerin bölgeye nasıl etkileri olur? Kanal İstanbul, Rusya tehditinden korkan ülkelere ne fayda sağlar?
Kanal İstanbul'un Balkanlar'daki yararlı etkileri
Balkan milliyetçi oryantalist çevrelerde kabul edilmek istenmese de Türkiye bir Balkan ülkesidir ve o ülkenin kaderi bölgenin kaderiyle birebir bağlantılıdır. Aynı şekilde Balkanlar'ın kaderi de Türkiye'yi doğrudan ilgilendirmektedir. Bu realiteyi bir söyleminde Türkiye'nin eski Dış İlişkiler Başkanı Tevfik Rüştü Aras (1925-1938) şu cümleyle özetlemişti:
“Balkanlar'daki bir köylünün ölümü, Afganistan'daki kralın ölümünden daha önemlidir Türkiye için.”
Batı ile bölgede hakimiyet yarışına giren Rusya'yla ilgili son yıllarda tehditi algısı ciddi artış gösterirken, Ankara'nın tutumları daha fazla merak konusu olmaya başladı. AB, özelikle Batı Balkan ülkelerini henüz kabul etmeyeceğini açıkça söylemeye başlayınca, Rusya endişesi artış gösterdi. Türkiye'ye burada kritik rol düşmektedir. Kanal İstanbul'un inşasını tamamlayarak Rusya'ya karşı üstünlük sağladıkça, Ankara Kremlin'in zararlı Balkan siyasetinde de daha fazla söze sahip olabilir. Boğaz rejimini mümkün olduğu kadar kontrol altına alarak, Rusya'nın sıcak denizlere inişi zorlaşır ve dolayısıyla Balkanlar üzerindeki etkisi de uzun vadede azalmaya başlar. Kremlin'in bölgeye yönelik politikalarını eleştirenler, aslında Ankara'nın kanal stratejisini en fazla desteklemeleri gerekenlerdir. Ayrıca, ileride olası Ankara-Wasington yakınlaşması en çok Balkanlar'a yarayacaktır. Bölgedeki Müslüman unsurunu azaltarak böylece “yeni Ortodoks-Bizans yükselişi” hayalini kuranların tam da korkulu rüyası Balkanlar'da olası Amerikan-Türk ittifakı görmektir. Bu bağlamda, son yıllarda ABD-Türkiye ilişkilerinde tırmanan gerginlikleri takip eden radikal Ortodoks ve “Rusyacı” tayfa, bununla ilgili memnuniyetlerini de gizlemiyorlar. Rusya'ya yakın olan medya organlarında bunu sürekli dile getiriyorlar. Öte yandan, Washington Balkanlar'dan Rusya'yı “kovmak” konusunda ciddiyse kanal inisiyatifini fırsat olarak değerlendirmeli ve bir an önce Kremlin'in etkisini azaltacak diplomatik inisiyatiflere girmelidir. Bu stratejide en doğal müttefik Türkiye'dir.
(Dr. Yahya Muhasiloviç, Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda Balkanlar ve Türkiye üzerine çalışmalar yürütmektedir.)
Kaynak: balkannews