Geçenlerde sevgili kardeşim Ekin Gün, Yeni Birlik'teki köşesinde 2019 yılından bu yana çekilen film ve dizilerin çoğunun neden “sınıfsal çatışma” temalı olduğunu sorguluyordu.
Bu filmlerde ve dizilerde hakikaten ilginç bir ayrıntı söz konusu. The Platform ve Parazit adlı filmleri yine bu köşede işlemiştik.
Örneğin Platform filminde Urritia, içinde yaşadığımız dünyanın adaletsiz, eşit olmayan, acımasız sınıf farklılıklarını, aç gözlülüğü ve insanoğlunun hırslarını keskin ve net bir biçimde gözlerimizin içine soka soka anlatıyor ve bizleri içten içe bir isyana teşvik ediyordu.
Oscar ödüllü Parazit filminde de fakirliğin kokusunu üzerinden atamayan Kim ve en altta böcek gibi yaşayan fakir adamın intikam duygusu gibi ayrıntılar dikkate değerdi.
Keza Joker filminde de benzer bir tema işleniyordu.
La Casa de Papel'de ise Ekin'in de dikkat çektiği gibi İspanya Kraliyet Darphanesi'yle, Merkez Bankası soygunlarını gerçekleştiren hırsızlar “devrimci” olarak kabul gördü ve “soygunculara” bir nevi sempati duyulmaya başlandı.
İşin ilginç tarafı, güçlü ve adaletsiz sisteme karşı itirazı olanlar mücadele etme yöntemlerine bakılmaksızın bize haklı olarak sempatik bir biçimde takdim edildi ve benzer hayatlara maruz kalmış insanların duygularını harekete geçirdi.
Tam da küreselcilerin arzu ettiği gibi!
Kendi ürettikleri bozuk sistemi kötüleyerek insanları isyana teşvik etmek ancak bir kurgunun eseridir.
Şimdi anlıyoruz ki insanlar bir yönüyle dizi ve filmler üzerinden de psikolojik olarak pandemi sürecine hazırlanmışlar.
Yakın bir zamanda bilim adamları yaptıkları yeni bir araştırmada coronavirüs pandemisine neden olan Covid-19 virüsünün doğada hiçbir atası bulunmadığını ispatladılar. Yani bu virüsün laboratuvarda üretildiğini söylüyorlar bize.
Eğer bir virüs laboratuvarda üretilmişse bunun mutlaka bir hedefi olmalı değil mi? Dolayısıyla algısı, kurgusu, panzehiri, hedeflediği yeni toplumsal düzeni, her şeyi önceden bir paket olarak hazırda bekletiliyordu.
Ulus devletlerin sağlık politikaları elbette kamu yararına(!) yasakçı bir çizgide ilerlerken toplumların bu yasaklara antidemokratik yollardan karşı koyması yani isyan etmesi de planlanmış olabilir.
Çünkü her daim kural şudur; önce kaos, çatışma ve kargaşa sonra düzen. Yani büyük reset. İnsanları adım adım yeni dünya düzeni dedikleri çizgiye çekiyorlar. Üstelik bunu önce sağlığımız diyerek kanun zoruyla yapıyorlar.
Düşünün son bir buçuk yılda ulus devletlerin insanları oksijenden bile mahrum eden yasakları onları neredeyse birer polis devletine dönüştürdü.
İnsanları evlerinin içine varana kadar tanzim etme amaçlarını nasıl yorumlayabiliriz ki?
Diğer taraftan aralıksız bir buçuk yıldır medya üzerinden insanlara korku pompalayanların ve yasakları savunanların bu son kararlara özgürlük namına karşı çıkması gibi bir garabetle de karşı karşıyayız. Kimse beni bunların rastgele olduğuna ikna edemez.
İnsanları önce yasaklarla nefes alamayacak duruma getir sonra da bu yasakların anlamsızlığını savun!
Son günlerde Diyanet'in kul hakkı üzerinden verdiği aşı fetvası ve bazı şirketlerin daha şimdiden aşı ayrımcılığına gitmesi(tepkiler üzerine bazıları geri adım atıyor) 65 yaş üstü aşı olmayanlara açık havadan az bir süre yararlanma hakkı verilmesi, aşı pasaportlarının artık ciddi ciddi gündeme gelmesi gibi gelişmeler artık bize hiçbir şeyin komplo olmadığını açıkça söylüyor.
Emin olun bir vakit sonra sosyal kredi sistemi dâhil yeni dünya hükümetinin öngördüğü dijital dünya vatandaşına yaraşır(!) hemen her türlü uygulama bir bir hayatımıza sokulacak.
Sanıyorum insanları politikacılardan ve geleneksel siyaset üretme mekanizmalarından soğutmak ve ülkeleri tek bir merkeze bağlayarak akıllı hükümetlere döndürmek gibi bir çaba söz konusu.
Bu bakımdan Covid-19 sürecinin bir fragman olduğunu düşünüyorum. Şimdilik özgürlüklerin gönüllü olarak otoriteye devredildiği bir süreci yaşıyoruz. Sonrasında yeni dünyaya uyumlu küresel bir insan modeli ve ardından gelecek olan tek dünya devleti.
Kısacası Fransız ihtilali ile ortaya çıkan ulus devletler dönemi artık kapanıyor. Bugüne kadar ezberlediğiniz tüm kavramları unutun. İnsanlaşmamızı engellemek isteyenlerle büyük bir savaşın tam ortasındayız.