Kılıçarslan: Sizin 'din anlayışınız' buysa zaten sizinle aynı dini paylaşmak istemem
Kadınlara yönelik tacize karşı attığı tweet nedeniyle 24 TV programcısı Erem Şentürk'e yöneltilen 'eleştirilere' tepki gösteren Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan, 'Sizin 'emri bil maruf' anlayışınız buysa, sizin 'iyiliği yayma anlayışınız' buysa, sizin 'din anlayışınız' buysa zaten sizinle aynı dini paylaşmak istemem' dedi.

Oluşturma Tarihi: 2021-07-03 09:38:24

Güncelleme Tarihi: 2021-07-03 09:38:24

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, 'Erem Şentürk niçin kâfir oldu?' başlığıyla yayımlanan yazısında sözlerine "Ne yazık ki bizim Erem Şentürk, durup dururken, öyle ortada hiçbir neden yokken, gül gibi dininden oldu. Üzüldüm mü? Elbette çok üzüldüm. Birinin durup dururken gül gibi dininden olması her zaman çok üzer beni" diye başladı.

Kılıçarslan, ardından 24 TV moderatörü Erem Şentürk'ün "Kadınların kıyafetlerine karışan erkeklere 'Sana ne lan' demek yetmez. Bir sapık sürüsü var; 'Sen başını örttün, sen şort giydin, sen niye çarşaflısın, senin eteğin kısa' diye kadınlara saldırıp taciz ediyorlarlar. Bunları aynı hücreye tıkıp ibreti alem için süründürmek lazım" şeklinde bir tweet attığını hatırlattı.

​Kılıçarslan, "Erem bu tweeti atınca artık tiksinerek 'dindarlık mafyası' dediğim mafya sıvadı kolları; ne müşriklik, ne mürtetlik, ne kâfirlik, ne münafıklık bıraktılar Erem'de. Halbuki Erem'in dediği şey çok zayıf kalmış" ifadesini kullandığı yazısında şunları kaydetti:

"Ben onu biraz daha ileri götürmek istiyorum ki bu 'dindarlık mafyası' ile aramda hiçbir bağ olmadığı anlaşılsın. Aha da söylüyorum: 'Ulan, sen kim köpek oluyorsun da sokakta kıyafetini beğenmediğin bir kadının ya da erkeğin elle ya da sözle taciz edilmesini gak-guk ederek normalleştirmeye çalışıyorsun? Akıl hastası Kamalistlerin başörtüsüne yaptığı şeyi, akıl hastası bir muhafazakâr, şortlu bir kıza yaptığında değişen nedir?' Hemen de cevap hazır: 'Ama başörtüsü Allah'ın emri.' Hah. Çok yaşa yahu. Cidden bilmiyordum bunu. Hatırlattığın çok iyi oldu.

'Parkta başörtüsü yüzünden dayak yiyen kız da bizim kızımız, şortu yüzünden taciz edilen kız da'

Bak açık söyleyeyim. Kız babasıyım. Kızım o esnada ne giyiyor olursa olsun biri kızımın kıyafeti üzerinden ona saldıracak, onu taciz edecek olursa elimden ne gelirse yaparım. Ve şimdi de şunu açık söyleyeyim: Parkta başörtüsü yüzünden dayak yiyen kız da bizim kızımız, şortu yüzünden taciz edilen kız da.

Eğer bu, beni sizin dininizden çıkarıyorsa açıklıkla beyan etmek isterim ki çok büyük bir memnuniyet duyarım bundan. Çünkü sizin 'emri bil maruf' anlayışınız buysa, sizin 'iyiliği yayma anlayışınız' buysa, sizin 'din anlayışınız' buysa zaten sizinle aynı dini paylaşmak istemem.

Erem'e yaptığınız 'başörtüsü kullanmakla şort giymeyi eşitliyor' numarasının da bayat, pis bir numara olduğunu biliyorum. Çünkü Erem, başörtüsü kullanmakla şort giymenin aynı şeyler olduğunu söylemediği gibi onları asla eşitlemiyor da. Sadece o yalın gerçeği gözümüzün içine sokuyor: 'Sana ne lan milletin sokakta ne giydiğinden?'

Bu 'sana ne' kısmında biraz duralım. Ortalama bir Müslüman, kadınlara ve erkeklere mahsus tesettür kurallarının Allah tarafından koyulduğunu, Müslümanların buna uygun giyinmeleri gerektiğini bilir. Buna uygun şekilde giyinmeyen ve Müslüman olduğundan emin olduğu insanlara da tek bir şey yapabilir: 'Allah'ın bu hususlardaki emirlerini hatırlatıp insanları tesettüre uygun giyinmeye teşvik etmek.'

Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herhangi bir Müslüman'ın bunun dışında bir şey yapmaya izni de yoktur, hakkı da… Sadece emri bil maruf yapabilir. Tesettürün önemini, güzelliğini, faziletlerini anlatabilir. Tesettüre girme kampanyaları düzenleyebilir. Sokakta şortuyla dolaşan birine bırakın fiziki ya da sözlü tacizde bulunmayı, göz ucuyla dahi bakamaz, öf bile diyemez. 'Erem'in de kim olduğu belli, benim de'

'Vatandaşlık bağı bakımından şort giymeyi seçmekle başörtüsü kullanmayı seçmek aslında eşit bir şeydir' diyeyim de iyice atın beni Allah'ın dininden. Ama ben bunu söylemiş olayım. Toplumsallık senin değil, devlet senin değil, kurallar senin değil. Burası senin vatandaşlık bağıyla bağlı olduğun bir hukuk devleti ve bu devlette herhangi birinin şortuna da karışamazsın, herhangi birinin başörtüsüne de. Toplumsallığın değişmesi, kuralların değişmesi, devletin değişmesi için her türlü meşru girişimde bulunabilir, elinden gelen her şeyi yapabilirsin ama öküzlük yapamazsın. Şartlar böyleyken, durum buyken, Erem'in de benim de söylediğim açıkken bizi kâfir olmakla, münafık olmakla, müşrik olmakla suçlayamazsın. Erem'in de ne dediği açık, benim de… Erem'in de kim olduğu belli, benim de..

Gelelim meselenin ek yerine. Türkiye'nin dört yanında imam hatipler, beş yanında ilahiyatlar, altı yanında STK'lar varken toplumsallığı değiştiremiyor, dönüştüremiyorsun. Oturup bununla yüzleşmek yerine kapalı yapılar üretip cennet simülasyonları kuruyorsun. Doğalgaza gelen zam, elektriğe gelen zam, yasaklar kalkınca işsiz kalan binlerce insan üzerinden inşa edilir toplumsallık. Adaleti tesis ile inşa edilir. Herkesin kendini güven içerisinde hissetmesi ile tesis edilir. Kapalı yapılarında kurduğun sanal cennetlerle değil.

Anlamıyorsunuz değil mi yine? Ne dediğimi, neden bahsettiğimi asla anlamıyorsunuz. Çünkü donmuş, buzluğa kaldırılmış, sadece fıkıh alanından ibaret bir din anlatınca elde ettiğin kabak çekirdeği büyüklüğündeki iktidarından aşırı, çok aşırı, acayip aşırı memnunsun.

Oysa ben sana diyorum ki ben Nuaym(r.a.)'ın tarafındayım. Kafası güzelken bile kimin eteğine sığınması gerektiğini bilip koşarak Efendimiz'in (s.a.v.) eteklerinin altına saklanan Nuaym(r.a.)'dan yanayım. Ve tabii 'Nuaym'a ilişmeyin. O Allah ve Resulünü seviyor. Allah ve Resulü de onu seviyor' diyen Efendimiz'den (s.a.v.) yanayım.

Çünkü senin anlattığın dinin cennetinde yaşamak istemem. Efendimiz'in (s.a.v.) getirdiği dinden payıma -Allah korusun- cehennem düşse ona da razı olurum.

'Bu rahatlıktan çıksa çıksa leş bir kaşıntı çıkar reisler, toplumsallık değil'

Anlamıyorsunuz. Anlamayacaksınız da. Dünyanın kendinden en emin adamları olarak, hakikatin yegâne sahipleri olarak yaşıyorsunuz çünkü. 20 liraya bonzai alıp ölmeyi tercih eden çocukların ülkesinde misvak kullanmayanı kâfir ilan edince dünyanın en önemli vazifesini tamamlamış olma hissiyle dolu olarak koyuyorsunuz yastığa başınızı. Bu rahatlıktan çıksa çıksa leş bir kaşıntı çıkar reisler, toplumsallık değil."