Aydınlık gazetesi yazarı Mehmet Yuva, "Yahudilerin Kıbrıs ilgisi neden sorun olur?" başlıklı yazısında Kıbrıs adasına Yahudilerin ilgisinin çok eski olduğuna işaret etti.
Yuva, Osmanlı sultanlarından Kanuni döneminde Yahudilerin adada krallık kurmak istediklerini hatırlattığı yazısından önemli bir bölüm:
BORCA KARŞILIK KIBRIS KRALI OLMAK İSTEDİ
1571'de Kıbrıs'ın Katolik Venediklere karşı isyan halinde olan Doğu Mesihilerin (Rum Ortodoks) yardımıyla Osmanlı tarafından fethinden sonra Yusuf Nassi Saray'ın borcuna karşılık Kıbrıs Kralı olmak istedi. Ancak Hürrem ve 2. Selim'in desteğine rağmen, adaya Yahudi nüfusunu yerleştirerek koloni kurma ve buranın yöneticisi olma çabalarında başarılı olamadı. Bunda en büyük etmen, Kıbrıs Kilisesi ve adanın ezici çoğunluğunu oluşturan Antakya Patrikhanesine bağlı Rum Ortodoksların Hz. İsa'nın katili olarak telakki ettikleri Yahudi itikadına ve adanın bir Yahudi ticaret ve yerleşim merkezi yapılması projesine karşı olmalarıydı. Doğu Akdeniz'in yüzen gemisi stratejik ada Kıbrıs'ta Yahudi Krallığını inşa edemeyen Yusuf Nassi gözünü Şam'ın Güneyinde yer alan Filistin, Tabariya bölgesine diker. Bölgenin en önemli su kaynağı olan Tabariya (Tiberya) gölüdür. Arapça Tabar, atlamak, şaha kalkmak, sıçramak, kaybolmak, pusuya düşmek manasındadır. Tabur kelimesinin de kökenidir. Roma imparatoru Tiberius'un adına ilham kaynağı oluşturmuştur. Yasef Nassi, Sultan Süleyman döneminde Hürrem ve Sarayda borç para verdiği nüfuzlu devlet erkanı sayesinde Tabariya'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurma izni aldı. Burada yerleşimin etrafını duvarla çevirerek güvenlikli bir alan oluşturmaya çalıştı. Yasef Nassi bütün Yahudileri imtiyazını aldığı Tiberya'ya göçe çağırmasından dolayı Katolik ve Protestan sömürgecilik ve koloniler inşa etme projeleri emsali, 19. Yüzyılda yeniden hortlayan zengin ve nüfuzlu Yahudiler için koloniler kurma fikriyatı olan modern Siyonizm'in etkilendiği şahsiyetlerden kabul edilir.
ADA HALKI ON YILLARDIR MÜCADELEDE
Bu fikriyat Birinci Cihan Savaşının ardından Filistin'de uygulamaya konuldu. İkinci Dünya Savaşının ardından Mayıs 1946'da Siyonist Yahudi devleti İsrail ilan edildi. İsrail'in kurulmasına öncülük eden İngiltere, Kıbrıs'ı işgal ve ilhak ettikten sonra da, adanın etkin kilisesi ve tarih boyunca Batının Doğu Akdeniz coğrafyası işgallerine karşı ada halkı 1950'lerden itibaren İngilizlere ve Siyonist Yahudilere karşı siyasi ve silahlı mücadele içinde oldu. Filistin davasına en çok sahip çıkan, ABD, İngiltere ve NATO karşıtı paktlarda yer alan, İsrail ile diplomatik ilişki kurmayan, BM'de İsrail'e karşı yaptırımları en çok destekleyen ülkeler arasında yer alan Kıbrıs'ın yaşadığı makûs tarih, katliamlar, etnik ve mezhep çatışmaları ve bugün adanın her iki tarafında hâkim olan vahşi kapitalizmin eseri kumar, fuhuş, alkol, LGBT, kara para aklama, uyuşturucu, mafyalaşma, hesaplaşma, rüşvet, hukuksuzluk ve siyaseti çürüme mekânı yapan süreç sonucunda Kıbrıs'ın her iki yanında İsrail'den ve Dünyanın birçok yerinden gelen Yahudilerin yeni koloniler (yerleşim alanları) inşa etme güdüsü yeniden depreşti.
DERGAH GİBİ ÇALIŞIYORLAR
KKTC'nin ilk Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş'ın eski danışmanı olan gazeteci, yazar ve tarihçi Sabahattin İsmail ve gazeteci Abdurrahman Şimşek “Yahudilerin ve Yahudi şirketlerin ya KKTC vatandaşı olmuş Yahudiler veya para kazanma hırsıyla işbirlikçiliğe meftun KKTC vatandaşları sayesinde alınan devasa araziler var… Rusya, Ukrayna, İran, İsrail ve Polonyalı Yahudiler bavullarla para getiriyorlar. Dergâh gibi kapalı sistem çalışıyorlar… İskele bölgesi, Girne ve Güzelyurt da satılıyor. Komple blok blok binalar alıyorlar. Burada Amerikan üsleri var. Her yer buraya yakın. İsrail, Lübnan Lazkiye ve Türkiye yakın… İsrail ordusunda baba oğul subay olarak görev yapan Benzi Friedman ve oğlu Maor Friedman'ın şirketi Eurocoast İnşaat ise Girne'nin batısındaki Ilgaz, Alsancak, Lapta Karşıyaka sahilleri ile kısmen Girne'nin içinde inşaat yapıyor… TC-KKTC vatandaşı Şimon Afik Aykut ve oğlu Jack Afik Aykut'un şirketi Cesar- Dominika İnşaat, Girne'nin doğusunda Tatlısu Sahili ve Karpaz'ın İsrail'e bakan iskele sahilinde arazi alımları ve dev siteler yapıyor." iddiasında bulunmuşlar.
25 BİN DÖNÜMLÜK ARAZİ
Bu çevrelerin 2 bine yakın şirket kurdukları ve İran, İngiltere, Rusya, Ukrayna, Polonya ve İsrail'den binlerce Yahudi'nin, KKTC'de 25 bin dönüm arazi aldıklarını belgelerle ispatlıyor. KKTC'nin 380 bin nüfusuna mukabil 35 bin Yahudi'nin adaya yerleştiğini iddia ediyor. İsrail'le ilişkili aracılar tarafından ülkenin kuzeyinde on binlerce dönüm arazinin gizli sözleşmelerle adeta Filistin modeli uygulanarak KKTC'nin yavaş yavaş ele geçirildiğini ileri sürüyor. Şirketlerin ve gerçek sahiplerinin isimlerini deşifre ediyor, onlarla bu işi yürüten avukatların ve emlakçıların isimlerini yayınlıyor. Oluşan tepkiler ve kamuoyu hassasiyeti sebebiyle konu hakkında görüş beyan eden KKTC hükümeti, Meclisi, Cumhurbaşkanlığı makamı, “bakacağız, görüşeceğiz, değerlendireceğiz, kısıtlamalar getireceğiz” dışında henüz somut bir adım atmış değil. Sahi, Türkiye'de Arap ve Suriyelilerin vatandaşlık, yatırım ve varlıklarını milli güvenlik sorunu olarak görenlerin KKTC'de İsraillilerin vatandaşlık, yatırım, kolonileşme, gazino, otel, kumar, fuhuş işletmeciliğine dilsiz kalmaları da sorgulanmalı.
SUİSTİMALLERE DİKKAT
Coğrafyamızın asli unsurları olan Musevilerin-Yahudilerin herkes gibi yaşama hakkı vardır. İbadet, ticaret, siyaset yapma hürriyeti olmalıdır. Sadece kendi itikadına mensup olanlarla birlikte yaşayacağı özel siteler de kurabilir. Filistin, Kıbrıs veya dünyanın başka yerlerinde Siyonist İsrail ve destekçilerinin yaptıklarını eleştirmek, amaçlarını teşhir etmek anti-semitizm değildir. Aksine bunların işgaline, katliamlarına ve gittikleri her yere “maddi kazanım için, menfaat için, var olmak için her şey mubahtır” zihniyetini eleştirmemek, susmak anti-semitizmdir. Peki, bugün savaş bölgelerinden daha huzurlu bölgelere (Kıbrıs, Türkiye) giderek, ailesiyle birlikte krizlerden uzak yaşamak isteyen, çocuklarını büyütmek isteyen bu amaçla mal mülk satın alan Yahudiler olamaz mı? Elbette ki vardır. Ancak tarih boyunca bu tür faaliyetlerin siyasi-askeri-istihbarat projeleri için suistimal edildiğini, devasa şirketlerin, özellikle Netanyahu rejimi ile bağlantıları, rejimi besleyen sermaye grupları ve Siyonist tarihin parçaları olmaları hasebiyle, Kıbrıs veya herhangi bir bölgemizde Yahudi ve yatırımlarına duyulan şüphe ve tepki olağan olacaktır. Daha önce yaptığımız tespiti yeniden hatırlatalım: Siyonist İsrail ve destekçileri en büyük zulmü Musevilere-Yahudilere yaptı. Ancak bizler duyarlı olacağız. Netanyahu ve savaş kabinesi her Yahudi'yi Siyonist gösterme ve İsrail'in Neo-Nazi rejimi ile özdeşleştirme çabalarına rağmen biz her Musevi-Yahudi'yi Siyonist bellemeyeceğiz, düşman görmeyeceğiz.