Birleşik Amerika'nın otuz sene boyunca Amerikan dış politikasının önde gelen isimlerinden biri olan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in anılarının yayınlandığı “Years of Renewal (Yenilenme Yılları)" isimli kitabın son cildi 1999'da çıktı ve 1150 sayfalık kitap Amerika'da listebaşı oldu.
Habertürk Yazarı Murat Bardakçı'nın bugünkü köşesinden aktarıdığına göre Amerikalılar Vietnam Savaşı sırasındaki gizli temasları, 1970'lerde yaşanan petrol ambargosunun perde arkasını, Latin Amerika'daki bilinmeyen pazarlıkları, Angola'yı kan gölüne çeviren iç savaşın ardında olup bitenleri ve daha birçok hadiseyi birinci elden, yani Kissinger'dan öğrendiler.
İşte Bardakçı'nın "Kocatepe faciasının ayrıntılarını Henry Kissinger'den dinleyin" başlıklı yazısının ilgili bölümü:
Hanry Kissinger hatıraların bir bölümünde 1957'de Harvard Üniversitesi'nde düzenlenen bir seminere katılan ve seminerde kendisinden de ders alan Bülent Ecevit'ten sözediyor, Ecevit hakkında “şair şahin çıktı” anlamına gelecek ifadeler kullanıyor, Kıbrıs harekâtı sırasında Amerika ile Yunanistan'ın nasıl bir acz içinde kaldıklarını ve Ecevit'in şartları nasıl değerlendirdiğini anlatıyor, Kıbrıslı Rumlar'ın lideri Makarios'tan “düzenbaz piskopos” diye bahsediyor ve Kocatepe muhribinin batışından hemen önce Ecevit ile yaptığı çok önemli bir telefon konuşmasının da metnini veriyordu.
Ecevit, 54 denizcimizin şehid olduğu günün sabahında Kissinger ile yaptığı telefon görüşmesinde bazı Yunan savaş gemilerine NATO karargâhında Türkçe öğrenmiş personelin yerleştirilip Türk bayrağı çekildiğini ve bu gemilerin batırılacağını söylemiş, Kissinger ise biran önce ateşkes istemişti.
İŞTE, GİZLİ GÖRÜŞMENİN ZAPTI…
Kissinger'ın o sabah Ecevit ile yaptığı görüşmenin zaptı hatıralarda şöyle yeralıyordu:
* ECEVİT: Bir sorunumuz var. Yunanistan'ın inanılırlığından şüpheliyiz. Yuannides'in (Yunan cuntasının lideri) şeref sözü bir oyundan ibaret. Sözlerinin gerisindeki oyunu şimdi anladık. Yunan bayrağı taşıyan her gemiye ateş açabileceğimizi söylüyor ve gemileri Türk bayrağı çekiyor!
* KISSINGER: Eh, kendi gemilerinizi batırırsanız sizi hiç kimse suçlayamaz.
* ECEVİT: Hayır Dr. Kissinger, onlar bizim gemilerimiz değil. Onlar Yunan gemileri. Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri.
* KISSINGER: Evet bay başbakan, eğer bunlar hakikaten Türk bayrağı çekmiş Yunan gemileri ise batırabilirsiniz.
* ECEVİT: İki çeşit hile yapıyorlar. Biz NATO müttefikiyiz ve Türk pilotlar kodumuzu biliyorlar. Onlar, yani Türk bayrağı çekilmiş Yunan gemileri Türkçe konuşuyorlar; pilotlarımızla Türkçe ve bizim kod kelimelerimizi kullanarak temas kuruyorlar. Yunanistan'ın sözlerine daha fazla itimad edemeyiz.
* KISSINGER: Tam olarak istediğiniz nedir? Sizin zeki bir insan olduğunuzu Harvard günlerinden biliyorum. Size saygı duyuyorum ama bunu kabul edemem. Bu iş böyle giderse altı hafta boyunca devam edebilir.
* ECEVİT: Mütareke istediklerini söylüyorlar. Ateşkesi adaya asker yığmak için istismar etmek istedikleri açıkça ortaya çıktı. Yunanlılar bu metodlara son vermeliler.
* KISSINGER: Hangi metodlara son vermeliler?
* ECEVİT: Ateşkese hazır olduklarını söylüyorlar. Halihazırda bize ateşkesi ihlâl etmekte kullanacakları hileleri de göstermiş durumdalar.
* KISSINGER: Bana ateşkesi kabul etmeyeceğinizi mi söylüyorsunuz?
* ECEVİT: Ateşkesi kabul edeceğiz.
* KISSINGER: Bugün mü?
* ECEVİT: Şu anda sorunu görüşmekle meşgulüz”.
Kissinger, görüşmeyi bu şekilde naklettikten sonra “Sonuçta o gün öğleden sonra, Türk Hava Kuvvetleri Amerika'nın sözlerindeki ağırlığı doğrularcasına pilot hatası neticesinde bir Türk destroyerini batırdı” diyordu.
‘ŞAİR, ŞAHİN ÇIKTI!'
Amerikan Dışişleri Bakanı, hatıralarında Kıbrıs meselesinin geçmişinden başlayarak Amerika'nın Türkiye ile o günlerdeki ilişkilerini de anlatıyor ve Ecevit'ten “Şair, şahin çıktı” diye bahsediyordu:
“Londra ve Zürih Andlaşmaları üç yıl içinde çöktü. Makarios ayrılmaya yol açabileceği endişesiyle Türkler'e herhangi bir ciddi otonomi vermedi...
Makarios, 1963'ün sonlarına doğru anayasada çoğunluk yönetimine dayalı üniter bir devlet sonucunu veren on üç değişiklik yaptı. Toplumlararası çatışma kaçınılmazdı. 1974 olaylarında önemli bir rol oynayacak olan Nikos Sampson adındaki eşkiyanın liderliğinde Lefkoşa'nın Türk mahallesinde bir katliam yaşandı. 1964'de taraflar arasında önce Londra'da, sonra Cenevre'de bir konferans toplandı ve Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball'ın başkanlığındaki bir uzlaştırma heyetinin de katıldığı bu konferans başarısız oldu.
Türkiye soydaşlarını korumak maksadıyla istilâ tehdidinde bulundu ama Başkan Lyndon Johnson'un gönderdiği ve Sovyetler Birliği'nin bir tepkide bulunması halinde müttefiklerin Türkiye'yi Sovyetler'e karşı korumak yükümlülüğünü dikkate almayacağı yolundaki ihtarı üzerine bundan vazgeçti. Bir başka ifadeyle, Atlantik İttifakı'ndan korunma istenemeyecek ve Türkiye Sovyetler Birliği'nin merhametine terkedilecekti.
Hiçbir NATO müttefiki daha önce bu şekildeki bir üslûba muhatap olmamıştı ve bundan sonra da olmadı. ...NATO, üyelerini potansiyel saldırıların kurbanı olacakları için değil, aralarında Birleşik Amerika'nın da bulunduğu diğer bütün üyeleri ulusal çıkarları gerektirdiği için koruyordu. Bu, özellikle Türkiye gibi jeopolitik bakımdan vazgeçilmez bir bölgede bulunan ülkeler için böyleydi. Son derece önemli hayatî varsayımlar üzerinde bir şüphe yaratan Johnson'un mektubu NATO'nun garantisini stratejik bir mecburiyet olmaktan çıkartıp Amerikan politikasının kaprisi haline getirdi. Türkiye gerçi uçurumun kenarından geri çekildi ama bunu Kıbrıs'ın ilerideki krizlerini ipotek altına alan kırgınlıklar bahasına yaptı.
...Ecevit'i 1957'den, Harvard'daki uluslararası bir seminerdeki öğrenciliğinden beri tanırdım. Mesleğine yazar olarak başlamış, siyasetle henüz bütünüyle uğraşmaya başlamamıştı. O zamanlarda Paris'in edebî merkezlerinden etkilenen Avrupalı entellektüellerin geleneksel sol görüşlerine sahipti. Bu fikirler siyaseti meslek olarak seçmesinden sonra önemli bir değişikliğe uğramadı. Zira, şiir ilk tutkusuydu ve siper harbihi tercih edecek olan alışılmış Türk siyasetçilerinden daha esnek ve hassas davranacağını ümid ediyordum. Böylelikle hiç kimsenin, hatta Makarios'un bile beklemediği patlama nihayet 15 Temmuz 1974 sabahı geldi.
...Ankara'da yeni başbakan Bülent Ecevit'in sosyalist partisiyle liderliğini aşırı İslamcı Necmettin Erbakan'ın yaptığı aşırı milliyetçi Milli Selâmet Partisi arasında kurulmuş istikrarsız bir hükümet vardı. Ecevit yola bir şair olarak çıkmıştı, Yuannides aslında bir polisti, Makarios ise din adamı kılığında bir Makyavelci.
...Yuannides, Türkiye'nin Kıbrıs sorunundaki tavrını yanlış anladı. Bütün bunların ötesinde Türkiye otonom bir Türk bölgesi talebinden hiç vazgeçmedi ve 1964 ile 1967'deki rezaletleri asla affetmedi. Watergate (skandalıyla) meşgul olan Amerika Birleşik Devletleri ise durumun kritik bir noktaya yaklaştığına inanmadı.
...Ecevit'in zihninde (Kıbrıs'taki) eski statükoyu onarmak vardı. Daha doğrusu, Türkiye'nin on yıldan fazla bir zamandan beri elde etmek için gayret gösterdiği, denize çıkışı olan bitişik bir Türk bölgesi hedefini güçle veya baskıyla gerçekleştirebilecek fırsatı yakalamıştı. Nixon (Watergate skandalı yüzünden) resmen suçlanmanın eşiğindeydi, Kıbrıs yönetimi hiçbir devlet tarafından tanınmamıştı, Yunan cuntası ise milletlerarası bir parya halindeydi. Ecevit, karşı koyulması imkânsız olan bütün bu şartların biraraya gelerek oluşturduğu bir ortam buldu”.