'Köylülerle eşitlik' rahatsızlığı
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçim sonuçlarıyla ilgili değerlendirmesinde köylüleri ve kasabaları küçümseyen sözleri tepki çekerken, Prof. Süleyman Seyfi Öğün köylüler-kentliler tartışmasını farklı açılardan değerlendirdi

Oluşturma Tarihi: 2023-06-15 13:40:03

Güncelleme Tarihi: 2023-06-15 13:52:24

Kılıçdaroğlu'nun "Biz köy, kasaba, beldede kaybettik, şehirlerde kazandık" sözleri medyada tartışılmaya devam ediyor.

Prof. Öğün, Kılıçdaroğlu'nun "küllenmiş" bir meseleyi yeniden alevlendirdiğine işaret ederek köylülük-kentlilik ayırımının nasıl oluştuğunu yazdı.

"CAHİL KÖYLÜLER"

Kemal Bey, CHP'nin büyük kentlerde %51 oranında bir üstünlüğü olduğuna işâret ettikten sonra, kent ve kentlilik güzellemelerine girişti. Bunu o kadar güçlü vurgularla yaptı ki, pek çok kişi gibi ben de ister istemez mefhum-u muhâlifini, yani köy ve köylülüğü yerin dibine batırdığına hükmettim. “Uygarlaşmış” kentlerde, “uygar” kentliler CHP'yi tercih ediyor; buna mukâbil uygarlıktan nasibini alamamış köylerde yaşayan “câhil” köylüler yine AK Parti'ye oy vermişlerdi. Olsundu. İlki diğerinden daha değerliydi. Demek ki Kemal Bey, demokrasinin temel ilkelerinin başında gelen oyların eşitliğini kabûl etmekte zorlanıyor. Hani bir zamanlar eski bir mankenin de söyleyip alay konusu olduğu bir değerlendirmeyi tekrar etmiş oldu. Bu manken hanımefendi, “Dağdaki çobanla benim oyum eşit mesela, niye?” deyip isyan etmişti. Kemal Bey, ifâdelerini azıcık daha taşısa muhtemelen aynı noktaya gelecekti.

Haberi aldıktan sonra bâzı düşüncelere daldım. Yusuf Akçura, Dr. Reşid Gâlip, İsmâil Hakkı Tonguç, Mahmud Makal, Nusret Kemal Köymen vb isimler zihnimde uçuştu. Bu geçit resmine birden Kemâl Tahir, Çetin Altan dahil oldu… Sonra Eric Wolf'un o müthiş klâsik kitabı Köylüler'i karıştırırken buldum kendimi...

"ESAS BAĞIMLILIK ŞEHİRLERİN KÖYLERE BAĞIMLILIĞIDIR"

Evet, köyler ve köylülük tarihin en derinlikli kavram setlerinden birisidir. Sebebi çok basittir. İnsanlığın 10.000-12.000 senelik tarihinin kâhir ekseriyetinde ziraat belirleyici olmuştur da ondan. Bunu sembolik bir ifadeyle anlatmak gerekirse, sabandır meselenin özünde olan. İndüs'teki ovalardan, Fırat ve Dicle'dekilere, Tuna'dakilerden Sarı Nehir'dekilere saban çıkar karşımıza… Ve dahi onu kullanan köylüler… Onlar, tabiatın cilveleriyle boğuşan, hayatın idamesini sağlayan özgür, yani köle olmayan fakir, boğaz tokluğu ile yaşayan topluluklardır. Başlarında mahallî olarak senyörler, ağalar; daha tepede ise krallar, sultanlar ve imparatorlar vardır. Şehirler (Polis) de vardır. Hiyerarşide şehirliler yukarıdadır. Havass'lıktır şehirleri var eden. Siyaseten (Kılıç ve Kanun üzerinden) ve aslında yüzeysel olarak köylü kitleleri kendisine bağımlı kılar şehirler. Lâkin işin aslı öyle değildir. (Burada Hegel'in Efendi-Köle diyalektiğini hatırlamak yerinde olur). Esas bağımlılık, şehirlerin köylere olan bağımlılığıdır. Eğer kır'ın artığı şehirlere aktarılamazsa o şehirlerin, havası söner, akıbeti kararır. Havass aç kalır, üşür, donar… (Bugünlerde yaşadığımız ve derinleşen gıda krizi sanki o günlere bir dönüş gibidir).

"KÖYLÜLER VE KÖYLÜLÜK KAPİTALİSTLEŞTİRİLMİŞTİR"

Tarihin kimilerine göre son 500, kimilerine göre de 250 senesinde yaşanan dramatik dönüşüm, kırsal, zirâî hayat tarzının kentsel (urban), sınaî hayat tarzına evrilmesidir. Bunu sağlayan kapitalizmden başkası değildir. Modern kentler, kadim şehirlerden (polis) farklı olarak kır'a, köylere bağımlı değildir. Modern kent sadece siyasal değil, aynı zamanda ve ondan daha mühim olarak ekonomik bir varlıktır. Kır, kente bağımlı hâle getirilmiştir. Kır'ın nüfuslarının ekseriyeti, köylüler mülksüzleştirilerek kentlere yığılmış ve sanayi için lâzım olan işgücünü, emek piyasasını oluşturmuşlardır. Kırsal üretim ise ekstansif olmaktan çıkarılmış, kapitalist işbölümüne tabi kılınarak entansif hale getirilmiştir. Hâsılı köylüler ve köylülük yok olmamış, kapitalistleştirilmiş, tarihsel ehemmiyeti hafifletilmiş.

KENTLİLER (BURJUVALAR) VE KÖYLÜLER

Sürecin kültürel yüzü çok daha renkli tezâhür etmiştir. Burjuvalaşma (kentlileşme), toprak sahipleri olan seçkinlerle, zirâî emeği temsil eden köylü kitleler arasına girmiş; esas iktidar mücâdelesini aristokratlara karşı verdiği için aşağıdakileri, yâni köylü ve işçileri yanına almak adına eşitlik ilkesini savunur olmuşlardı. Burjuvaların işçi ve köylüleri, burjuva fikirler etrafında örgütleyip geleneksel seçkin sınıflara karşı kışkırtmakta ve kullanmakta son derecede mâhir olduklarını söyleyebilirim. Ama burjuvaların sıkıntısı, burjuva devrimlerden sonra işçi ve köylülerle, bilhassa da köylülerle ne yapılacağı meselesidir. Burjuvaların romantik kanadı, zihinlerinde saf fazileti muhayyel bir köylülük peydahlamış; bunu burjuva değerlerle aşılayarak üstün bir uygarlık yaratacağını zannetmiştir. Köylere ve köylülere doğru her hareket, tıpkı Rus Narodniklerinde olduğu üzere hazin sona ermiştir. Bâzı burjuvalar ise, burjuva devrimlerinin başarısından sonra köylülükten hiç haz etmemişler ve zecrî tedbirlerle köylülüğün tasfiyesi için uğraşmış, didinmiştir.

KÖYLÜLERLE "EŞİTLİK" RAHATSIZLIĞI

Hâsılı kapitalizm köylüleri ve köyleri massederken yaşanan kültür kavgalarıdır bunlar. Bu kavgalar günümüzde de devâm edebiliyor. Bilhassa sanayileşmemiş, ama köylülerin yığın yığın kentlere akın ettiği durumlarda iyiden iyiye azarak. Burjuvaları çileden çıkaran da esas bu. Kente yakıştıramadıkları büyük kitleleri yanı başlarında, kendileriyle eşitlenmiş olarak bulmak. Hele hele sanayi toplumlarını çözen tüketim toplumlarında onlarla ortak olmak ve eşitlenmek…(Çetin Altan'ın nefret ettiği köylülüğün yerinde yeller esiyor bugün). Eşitlik kendi doktrinleri olduğu için geriye dönüş de yok.

Hasılı, sosyoloji ve tarih kültürünün çok sığ olduğu anlaşılan Kemal Bey şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. Küllenmiş bir şeyleri alevlendirmek gibi bir şey bu. Artık ne öyle bir köy ne de köylü kaldı… Çok başka bir harmanlanmayı idrâk ediyoruz.

Kaynak: Yeni Şafak