Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) iş birliğiyle Kasım 2018'de kurulan CBi Türkiye Platformu tarafından hazırlanan 'KOBİ'lerde Dayanıklılık: Yeni Riskler, Yeni Öncelikler' Raporu, 17 Ağustos 1999'daki Marmara Depremi'nin 20. yıl dönümünde kamuoyuyla paylaşıldı.
Özel sektörün sürdürülebilir kalkınma amaçlarına bağlılığını ve uyumunu artırmak amacıyla TÜRKONFED, TÜSİAD ve UNDP'nin paydaşlığıyla Hedefler İçin İş Dünyası Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner öncülüğünde kurulan 'Hedefler İçin İş Dünyası Platformu'nun şemsiyesi altında faaliyetlerini sürdüren CBi Türkiye Platformu iş dünyasını değişen risk profiline hazırlıklı kılmak için faaliyetler yürütüyor.
CBi Türkiye'nin ilk çalışması olan ve kamuoyu ile paylaşılan rapora göre, 20 yıl içinde Türkiye ekonomisiyle aynı ölçüde potansiyel risklerin de büyüdü. Depremde büyük fabrikalar kadar ülkenin ve bölgenin bel kemiğini oluşturan KOBİ'ler de etkilendi.
Türkiye sanayisini kalbinden vuran depremde 30 binden fazla işletme zarar gördü ve bugünün parasıyla 200 milyar TL düzeyinde zarar oluştu.
'OLASI DEPREMİN EKONOMİ ÜZERİNDE YARATACAĞI RİSK ARTTI'
Depremden bu yana yapılan çalışmaların ağırlıklı olarak can güvenliğinin sağlanmasına yönelik oldu. Firmalarda iş sürekliliğinin sağlanması ve ekonomik kayıpların azaltılması yönünde ise halen yapılması gereken çok şey var. Çünkü son 20 yılda, olası bir depremin ekonomi üzerinde yaratacağı risk, Türkiye ekonomisinin büyümesine paralel bir şekilde arttı.
AA'nın aktardığı rapora göre özellikle KOBİ'lerin en çok etkilendiği fiziksel tesis, ekipman, iş gücü, tedarik zinciri ve altyapı hizmetleri alanlarında işletmelerin hem potansiyel risklere hazırlıklı olmasının sağlanması hem de olası etkilerde toparlanma sürelerinin hızlandırılması, doğal afetlerin Türkiye ekonomisinde yaratacağı riskin azaltılmasında kritik önem taşıyor. Ancak Türkiye'de halen doğal afet ve kriz durumlarında devlet desteği bekleniyor.
Halbuki ulusal ve uluslararası tedarik zincirlerine dahil olmak için işletmeler artık yalnızca kendi operasyonel dayanıklılıklarına odaklanmıyor, kentsel iklim dayanıklılığını artırma yükünü kamuyla birlikte omuzlayarak, kendi pazarlarına ve tedarik zincirlerinin dayanıklılığına yatırım yapmaya başladı.
Türkiye'de de bu algının değişmesi, özel sektör başta olmak üzere tüm paydaşların kendi riskini sahiplenmesi ve üzerine çalışması daha sağlıklı olacak. Çünkü dayanıklılıkla ilgili yatırımlar ve stratejik ortaklıklar uzun süreli rekabet gücü ve başarının anahtarı. Bu kapsamda özel sektörün dayanıklılık algısının 'paylaşılan sorumluluk' yönünde evrilmesi en önemli önceliklerden biri olarak görülüyor.