Nedim Şener, bugün yayımlanan "Tarih tekerrür ediyor - Denizlerde Misak-ı Milli ‘Mavi Vatan'ı ilan etme zaman" başlıklı maklesi şöyle:
Fransız Le Figaro gazetesinde 11 Ağustos 2020 günü yayınlanan: ‘Batılı Ülkeler Erdoğan Emperyalizmine Direnmeli' başlıklı makalede Ayasofya'nın ibadete açılmasının, “Avrupa'ya hakaret ve tehdit” içeren bir provokasyon olduğu, Türkiye'nin, Yunan adalarının egemenliğine düzenli olarak saldırarak bin yıllık hayallerine yeniden başladığı ve Kıbrıs ile Yunanistan'daki toprak ihlallerini artırdığı yazıldı.
Le Figaro'nun saçmalıkları bununla sınırlı değil, yazıda aynen şu ifadeler yer aldı:
“(...) Sevr Antlaşması, özellikle özerk bir Kürdistan'ın yaratılmasını amaçlıyordu. Antlaşma Boğazlar'ın Osmanlı askerinden arındırılmasını dayatıyordu. Sevr Antlaşması hiçbir zaman uygulanamadı. Kemal (Mustafa Kemal Atatürk) daha sonra padişahı devirmek, müttefik ordularını kovmak, antlaşmayı çiğnemek ve Yunan ordusuyla savaşmak için Türk ordusunun başına geçti ve Sevr Antlaşması'nı 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması ile değiştirdi. Lozan'ın imzalanmasıyla Türkiye'nin Hıristiyanlardan, özellikle de Rumlardan arındırılması tamamlanmış oldu.
NATO müttefiki olan Fransa ve Türkiye arasında Akdeniz'de devriye gezisi sırasında meydana gelen ciddi olay, zehirli bir jeopolitik aktör olan Türkiye'ye karşı çıkmak için Sevr Antlaşması'nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğunu göstermektedir. Ülkemiz Fransa'nın onuru tehlikededir.”
MAKALE DEĞİL, PLAN
Bu yalnızca bir gazetenin makalesi değil, Fransa'nın görüşü de olduğuna kısa süre önce şahit olduk. NATO üyesi olan Yunanistan ve Fransa, ekim ayı başında savunma ve güvenlik alanlarında işbirliğine yönelik Stratejik Ortaklık Anlaşması imzaladı. Taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde diğerinin yardım etmesini düzenleyen anlaşmanın Türkiye'ye tehdit olduğu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in “Kimin kimi ‘Casus belli' ile tehdit ettiğini biliyoruz.” ifadesi ile ortaya çıktı.
Yunanistan'ın karasularını 6 milden 12 mile çıkarmasını Türkiye'nin savaş sebebi saymasına atıfta bulunan Yunan Başbakan'ı Ege'de savaşa sebep olabilecek niyetini de açık etmiş oldu.
Ardından da, “Bir saldırı halinde Avrupa'nın tek nükleer gücü ve BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan tek Avrupa Birliği (AB) ülkesi, ülkemizin yanında olacak” diyerek sırtını dayadığı Fransa'nın desteğine dikkat çekti.
EMPERYALİSTLERİN MAŞASI
Komşu bir devlet olmaktan çok, daha önce olduğu gibi yine emperyalistlerin maşalığına soyunan Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri ile imzaladığı yeni anlaşmayla gerilimi artırmaya devam ediyor.
ABD ve Yunanistan arasındaki ‘Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması'nın‘İkinci Değişiklik Protokolü'nü imzalayarak, söz konusu savunma anlaşmasını 5 yıllığına yenilmesi sonrası, Yunan Dışişleri Bakanı Dendias, “Doğu Akdeniz'de Yunanistan, bir savaş sebebiyle karşı karşıya. Bir savaş tehdidi söz konusu. Burada egemen haklarını kullanmasıyla durum savaşa gidebilir. Her gün de provokasyona maruz kaldığımızı belirtmeliyim. Yunanistan, diplomasi yoluyla sorunları çözmede kararlı. Uluslararası hukuka riayet etmede de kararlı”dedi.
Amerikan yönetimi, “... İlkesel olarak tüm ülkelerin deniz sınırı sorunlarını uluslararası hukuka uygun şekilde barışçıl yollarla çözmelerini teşvik ediyoruz. Genel bir yaklaşım olarak da ABD, spesifik iddialar ya da tasarıların sonuçlarıyla ilgili pozisyon almamaktadır” dese de, Dereağaç üssündeki yığınağı aynı şeyleri söylemiyor.
ABD, batıdan Yunanistan, güneyden de terör örgütü PKK aracılığı ile Türkiye'ye karşı bir planı devreye sokmuş durumda.
Yunanistan da, arkasına aldığı Amerika ve Avrupa Birliği desteği ile Türkiye'nin denizlerdeki haklarını ihlale hazırlanıyor.
DENİZLERDE MİLLİ YEMİNİMİZ
Bu durum 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkarak başlattığı Anadolu topraklarını işgal hareketi öncesiyle bire bir aynı. Bu kez de, emperyalistlerin desteği ile denizlerde bir işgal planlıyor.
15 Mayıs 1919'da başlayan işgale karşı 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde 23 Temmuz'da Erzurum'da, 4 Eylül'de Sivas'ta bir araya gelen Türk milleti tüm dünyaya, “Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz” diyerek Misak-ı Milli'yi ilan etti.
Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde belirlenen kararlar çerçevesinde, İstanbul'da bulunan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 6 maddelik Misak-I Milli'yi kabul etti. Milli mücadele, Misak-ı Milli ilkeleri üzerinden devam etti, 9 Eylül 1922'de Yunanlıların geldikleri İzmir'den denize dökülmeleriyle zafere ulaştı.
Çok benzer tablo ile karşı karşıyayız. Başa dönersek, ne diyordu Le Figaro yazısında: ”... Türkiye'ye karşı çıkmak için Sevr Antlaşması'nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğunu göstermektedir.”
Yunanistan, tıpkı Sevr Anlaşması'nda olduğu gibi bu kez “Sevilla Haritası” adı verilen ve Doğu Akdeniz'de emperyalist paylaşım planına dayanarak bir oldu bitti yaratmaya çalışıyor. Hep birlikte, Türkiye'yi Akdeniz'de 40 bin kilometre karelik bir alana sınırlamak istiyorlar. Oysa, Münhasır Ekonomik Bölge ilanı ile Türkiye'nin hakkı dört katına çıkıyor ve 189 bin kilometre kareye çıkıyor.
Yapılacak şey artık bellidir.
Tarih tekerrür ediyor. Emperyalist ülkeler batıdan, güneyden, karadan ve denizden Türkiye'yi çevreliyor. Kara'dan Misak-ı Milli'mize, yani milli yeminimize 1920'den beri bağlıyız.
Sıra artık denizlerdeki Misak-ı Milli'mizi yani “Türkiye'nin ilan edilmiş ya da öngörülen deniz yetki alanları” adını verdiğimiz “Mavi Vatan”ı ilan etmeye gelmiştir.