'Mesele şu; biz ne yapıyoruz?'
Bir süredir dünya gündeminin ön sıralarında yer alan Squid Game oyununun ortaya çıkışı ve gördüğü ilgi üzerine yazan Abdulhamit Güler, diziye yönelik tepkileri dikkate alırken “mesele şu; biz ne yapıyoruz?” diye sordu

Oluşturma Tarihi: 2021-10-24 00:48:44

Güncelleme Tarihi: 2021-10-24 00:48:44

Güler'in “Squid Game kimin oyunu!” başlıklı eleştiri ve değerlendirmesi;

Günlerdir dünya gündemini meşgul eden başlıca maddeler arasında Squid Game dizisi var. Netflix'in yeni ürünü olan dizi büyük ilgi uyandırdı ve şimdiye kadar en az 140 milyon kişi tarafından izlendi. Netflix, kendi tarihinin en yüksek izlenme seviyesi olarak açıkladı, tabloyu. Bu denli gündem olan bir esere ve tepkilerine kayıtsız kalamayız elbet (En başta ifade etmek gerek ki, yazı az miktarda spoiler barındırıyor).

Squid Game'in neden bu kadar alaka gördüğü konusuna dair net fikrimizi ifade etmeden önce dizinin hikayesinden ve yönteminden bahsedelim.

KALAMAR OYUNU DA NEDİR?

Güney Kore toplumu içerisinde borç batağına düşmüş, acil çözüm bulması gereken kişilere götürülen oyun teklifi ile başlar her şey. Başta oynanılan küçük oyunlar daha sonra özel bir alanda grup oyunlarına döner. Diziye adını da veren Squid Game (Kalamar Oyunu) bir Güney Kore çocuk oyunu. Sertlik dozu yüksek olan bu oyunun her turunda bir çocuk oyununun karanlık ve kanlı bir versiyonunu oynamak zorunda. Hayatta kalmaları için ellerini kana bulamalı, zekâlarını konuşturmalı, dostlarına ihanet etmeliler. Tam da sistem tarifi! Yaşamak için sebebi olanlarla, kapitalist sistemin ağır şartları arasında hayatta kalmak için tutunacak dalı olmayanları karşılaştıran bir oyun aynı zamanda.

Sadece güçlü olanın ayakta kalabileceği oyun konsepti antik döneme kadar gidiyor, malumunuz. Gladyatörlerin oyun arenasındaki mücadelesinin post-modern yorumu olan Squid Game'de güç sadece bedenle değil, zihinle de ölçülüyor. Ancak bahsedilen zihin gücü kesinlikle ahlakı temel almıyor. Adil denerek ifade edilen tek şey eşit teknik şartlar.

NEDEN BU KADAR İLGİ GÖRDÜ?

Formata baktığımızda kendi içinde yenilik barındırsa da Açlık Oyunları, Küp, Platform gibi yapımların yanı sıra Slumdog Milyoner gibi ‘talih' odaklı nüansları bünyesinde toplamış bir hikayeye sahip. Çok yeni bir şey sunmuyor. Zaten kitlesi yeni değil, kendi arzu baremine uygun şeyler istiyor. Rekabete dayalı televizyon programı ve bilgisayar oyunu formatlarıyla büyüyen bir nesil için Squid Game'den daha ideal bir dizi olamazdı.

Özellikle bilgisayar oyunlarını düşünsenize... Herkesin rakibini öldürdüğü, sadece güçlü olanın (oyunun püf noktalarını bilenin) hayatta kaldığı, kazanmanın sonunun olmadığı, yenilen pehlivanların güreşe doymadığı, hep yeniden ve yeniden rekabete girmek gerektiği, sanal kazanç havuzlarının tatmin ettiği ve fekat hiçbir kazancın tam olarak tatmin etmediği tek kişilik geniş dünyalar...

Televizyon formatlarını da atlamamalı... En çok izlenen yarışma programlarının rekabeti körüklediği, insanların birbirini her şart altında harcayabileceğinin ve bunun masum kabul edilebileceğini dayattığı izlence çağında özellikle gençlerin Squid Game'e ilgi göstermesini yadırgamamak gerekir.

Masum (esasında saf, hatta biraz aptal) bir Pakistanlı Müslüman'ı Güney Kore'nin en iyi üniversitesinden derece ile mezun olan işletme uzmanı kandırabilir. Çünkü piyasanın çetin şartları içerisinde zorlu engelleri legal sınırlar içerisinde (buradaki yasalar insan ahlakını değil, sistemin kendini ayakta tutmak için çizdiği sınırları ifade ediyor) aşmayı bilmektedir. Ya da esas oğlan, ihtiyarlık şartlarından yararlanarak rakibini diskalifiye edebilir.

SİSTEM ELEŞTİRİSİ AMA!

Squid Game'in sistem eleştirisi yaptığını izleyen herkes anlıyor elbet. Kapitlist sistemin çarklarının modern zaman insanını çekilmez bir hayatın içine hapsettiğini ilk kez vurgulayan film değil. Daha önceki benzerlerinden farklı olarak Güney Kore baharatı serpilmiş üzerine. Hollywood'un masamıza servis ettiği önceki yapımları bir Güney Kore yapımı geride bıraktı.

Malumunuz, Kore bölündükten sonra Güney kısmı kapitalizmin dünyadaki simge noktalarından biri oldu. Özellikle Doğu Bloku dağıldıktan sonra Güney Kore, hayallerin gerçekleştiği merkezlerden biri olarak gösterildi. Amerikan Rüyası, dünyanın bir başka ucunda hayat bulabildi. Bunu da kapitalist-liberal serbest piyasa ekonomisi yaptı. Bir dönem böyle gitti fekat milenyum çağında gördük ki, rüyalar kabus oluyor. Sistem, sistemi ayakta tutmak isteyenler tarafından insanları eziyor. Ve 2000'li yılların başından itibaren birçok film ve dizi bu konuyu ele aldı. Güney Kore yapımı olarak Squid Game ise son dönemde dizi ve sinema sektöründeki ülke etkisini kullanarak yoğun rağbet gördü. K-Pop gibi popüler kültürün zinde dinamikleri de Squid Game'in dünya çapındaki izletici zeminini hazırladı. Yani Squid Game, Kore dizileri, filmler, müzik gruplarının oluşturduğu zemin üzerindeki avantajları kullandı.

PEKİ, NETFLİX?

Bu manzaranın perde arkasında kalan başka bir gündemi daha olmalı; sinema, dizi, medya ve bütün gündem başlıklarını aniden ve bitmemecesine değiştiren küresel aktör olarak Netflix... Öyle bir güç haline geldi ki, bir dizi ile bütün dünya gündemini alt üst edebiliyor. Netflix'i bir heyula gibi gösterip korkmamız gerektiğini söylemek istemiyorum elbette. Dijital mecraların işlevini hala anlayamamış ve buraya yatırım yapmamış olanların dikkatini çekmek istiyorum.

Gelecek burada. Birilerine bir şey söylemek istiyorsanız mecra belli. Netflix'in piyasa matematiğini kullanmak zorunda değilsiniz. Sistem eleştirisi yaparken sisteme hizmet etmek zorunda da değilsiniz. Sistemi kökten değiştirecek bir hayalin peşinde koşmak da şart değil. Herkes elinden geldiğinde, işini, aşını, çalışmasını yönlendirmeli.

Squid Game gibi yapımların sistem eleştiri yaparken sisteme hizmet etmesi, Hollywood'un klasik handikapları arasında. Hollywood'un küresel yeni versiyonu olan Netflix'in aynı yöntemi kullanması da normal.

Mesele şu; biz ne yapıyoruz?

YeniŞafak